• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları (3)

26 Mayıs 2025
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları (3)

AHMET TALİB ÇELEN

Rasim Özdenören’in yazısına devam:

(…)

Yoksulun niye yoksul olduğu konusundaki gerçek açıklama, onların, ülkenin yanlış bir bölgesinde, yanlış bir endüstride ya da yanlış bir soy veya etnik grup içinde, yanlış bir ana babadan doğmuş olmalarıdır. Böylece, yoksul, bir kısır döngü içinde yakalanmıştır ya da yoksul bir yoksulluk kültürü içinde yaşar. Onlar, aşağı doğru giderek doğarlar ve aşağılarda kalırlar. İşte, yoksulluk kısır döngüsünün en bildik biçimlerinden biri: Yoksul, toplumda herkesten daha çok hasta olur. Çünkü sağlık kurallarına uymayacak tarzda, gecekondularda birbirlerinin içinde yaşarlar, iyi beslenme imkânları ve sağlık bakımları yoktur. Bir kez hasta oldular mı, hastalıkları herkesinkinden uzun sürer, işlerini, ücretlerini yitirirler, düzenli bir iş bulmakta güçlük çekerler. Bu yüzden, iyi bir ev parası, besin ve doktor parası ödeyemezler. Kısır döngünün sadece bir örneğidir bu. Birey, çokça, bu kısır döngüyü kıramaz. Ne de topluluk, çünkü o da, yoksulluğunu bir nedene dönüştürecek toplumsal enerjiden, politik güçten yoksundur. Birleşik Devletlerdeki yoksulluk bir kültürdür, bir kurum ve bir yaşama tarzıdır.¹

Harrington'ın bu açıklamalarından sonra, olaya nüfus planlaması yöntemiyle yaklaşmak gülünç kaçmaktadır. Amerika gibi, serveti mevcut nüfusunun en az birkaç mislini besleyecek kerte çoğalmış bir ülkede nüfus planlamasından önce başvurulacak yöntemler olsa gerek. Mevcut nüfusunun, en az daha birkaç mislini besleyebilecek bir servet birikimini elinde tutan bir ülkede 50 milyon insan (toplam nüfusun yaklaşık 1/5'i) yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyorsa, bunun açıklamasını o ülkede nüfus planlamasının yeterli bir disiplin içinde uygulanamadığına bağlamak yanlış olur. 50 milyon insanın yoksul ve sefil şartlarda yaşıyor olması, ancak ve ancak doğrudan fırsat eşitliğinin ve gelir dağılımının dengeli ve adaletli biçimde sağlanamayışı ile açıklanabilir.

Bununla birlikte nüfus planlamasından yana görüşlerini geliştiren bir "bilim adamı"nın bu konudaki düşüncelerini aktarmadan ve nüfus planlamasının sosyal ve bireysel hayata yansıyan sonuçlarından bazı kesitler vermeden bu bahsi kapatmayalım.

Açlık tehlikesini öne sürerek nüfus veya aile planlamasını zorunlu, hatta az bile gören René Dumont bu konuda şunları söylüyor:

"Artık yalnız aile planlaması ile de yetinilmez. Zira aile planlaması yalnız çocuğun dünyaya gelmesini önlemek içindir. İnsanoğlunun yaşar kalması bir sürü sorumsuz döl vericinin keyfine bırakılamaz. Böylelerinin sırtını okşayanlar bundan böyle, yani kaynakların sonu göründükten sonra, bilinçsiz, hatta suçlu sayılmalıdırlar. Demek ki, doğumu sınırlayacak baskı tedbirlerinin alınması gitgide zorunlu olmaktadır, ama bu ancak zengin ülkelerde başladığı ve öbürlerine de öğretildiği zamandır ki her yere yayılabilir. Çin'de yoksul ailelerin çocuklarını evlatlık vermeleri, Japonya'da sistemli olarak çocuk düşürtülmesi, 1869'dan önce olduğu gibi 1945'ten sonra da, son yaptığımız gözlemlere göre, az çok akıllıca bir tedbir sayılabilir. Böylelerine ahlâksız diyen ahlâkçılar önce savaşı suçlamalıdırlar. (...) ABD'de daha ileri gitmek, kalabalık aileleri vergiye bağlamak, giderek bu vergiyi ağırlaştırmak gerekecektir. Özellikle en çok para harcayan gerçek vandalları (yabanileri). Aşırı üreme bir kez zenginlerde durdurulduktan sonra Fas'tan Güney Asya'ya ve Uzakdoğu'ya kadar her yerde, özellikle Mısır, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Cava, Kuzey Vietnam ve Güney Çin gibi ülkelerde durumun ağırlığını anlatmak, hatta zorla kabul ettirmek daha kolay olacaktır. O zaman, zaten az olan yardımlar, 1985'teki sayılara göre yapılacak, ondan sonra doğacak olanlar için yeni haklar tanınmayacaktır. Çin'de üçüncü çocuk çamaşır ve giyecek ödeneklerinin dışında bırakılmıştır."2

Aile veya nüfus planlaması konusunda R. Dumonť'un bu görüşlerini paylaşanların sayısı az değildir. Ancak konu "müstakbel" ve "mevhum" bir açlığın önlenmesi kabilinden tek boyutlu değildir. Yıllardan beri sistemli biçimde nüfus planlaması uygulamalarını yürüten ülkeler, halen toplumsal ve bireysel düzlemde bu uygulamaların olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya gelmişlerdir.

1 Kısmen özetleyerek aktardığımız M. Harrington’ın bu bölümdeki görüşleri için bkz. Edebiyat Dergisi, sayı: (19)+1,2: Kasım-Aralık 1971

2 R. Dumont, Dünya Nereye Gidiyor, İst. 1974 S. 44-46

(…)

(Rasim Özdenören, Yaşadığımız Günler, İz Yayıncılık, 2011, İstanbul; “Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları”, s. 138-140)

NOT: Vurgular bize âittir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sahi

Sayın yazar.. Neymiş refah toplumu olduğumuz için nüfus artmıyormuş. Reis bunu söylerken 3 çocuğu asgari ücret ile nasıl büyüteceksin onu söylemiyor. Doğan her çocuğun memlekete faydalı olabilmesi için iyi yetiştirilmesi gerekir bunun içinde iyi beslenmesi iyi eğitim alması kendini geliştirebilmesi gerekir. Bu tarzda çocuklar zaten kendini kurtarıyor çoğu da yurtdışına gidiyor. Saldım çayıra mevlam kayıra tarzı çocuklar ise yine memleketin başına bela oluyor. Gelecek vaat etmeyen eğitim sistemi, büyük ihtimalle yoksulluk sınırı altında geçecek bir ömür ve ihtiyaçlarını karşılayamayacağınız çocuklar için bu riske neden girsin vatandaş. Hane gelirine ve çocuk sayısına göre vergi affı yapın yada zenginler için ek vergi koyun. Misal kişi başı 200 bin gelir var ama tek çocuk olmuş çocuk vergisi alın.

Güney Doğulu

Beyler bir ülkede 15-35 arası yaşta olan 6.700.000 genç enerji yüklü vatandaş okula gitmiyor ve de işsizse, elbette nüfusta gerileme olur. Devletimiz bunun çaresini bulmalı. Bu müthiş bir oy potansiyeli iktidara da getirir, iktirardan götürürde.... BU DURUMA ACİLEN ÇÖZÜM BULUNMALI...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23