• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Gündemi yazmak

18 Ağustos 2025
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

Gündemi yazmak

Ahmet Talib Çelen

Hemen belirtelim ki herkesin kendine göre bir “gündem”i var. Cumhurbaşkanından bir devlet dâiresindeki memura, büyük iş adamlarından sanâyideki kaportacıya, ev hanımından emekli maaşı ile geçinmeye çalışan vatandaşlarımıza kadar herkesin derdi, dolayısıyla gündemi farklı. Bu yüzden vatan-millet-istikbâlimiz açısından kendimizce mühim bulduğumuz bir mevzûda yazdığımız zaman okuyucularımızdan “Sen bu boş işlerle uğraşma da filan mevzûu yaz!” gibi sert tepkiler aldığımız çok olur. O da tamâmen haksız değildir, kendi derdi zâviyesinden bakınca en mühim mevzû odur belki de. Ateş düştüğü yeri yakar. 


 

Yine de herkesin bir şekilde ilgilendiği hâdiseler var elbette. Hükûmetin aldığı kararlar, ekonominin hâli-pahalılık, yolsuzluklar, eğitim meseleleri, sokak çeteleri ve cinâyetler, ahlâkî çöküş, adâletsizlikler, siyâsî polemikler…vb. Halk, ister istemez bunlarla ilgilenir. Bir kahvehânede bir çay içimi oturmak halkın gündemini aşağı yukarı gösterir. Bunların bir kısmı gerçekten millet varlığı için hayâtî ehemmiyeti hâizdir. 


 

Bir yazar olarak bunların hangisini yazalım? Bir kere bâzı televizyon kanallarında gördüğümüz gazeteci tipleri gibi dış politikadan ekonomiye, edebiyattan mûsikîye, hukuktan eğitime… her mevzûun uzmanı değiliz. Bilmediğimiz mevzûda yazmak had bilmezliktir ve insanı gülünç hâle de sokar. Öyleyse önümüzde olup biten her hâdise üzerine yazmak iş değil. Bir, bildiğimiz/anladığımız bir mevzû olmalı; iki, yel gibi gelip geçici değil kalıcı bir mevzû olmalı. Şu hâlde bir seçme yapmak mecbûrîdir. 


 

Bir gündem yazarı vardır, bir de tefekkür yazarı. Halk gündem yazarını çok sever. Çünkü yazdıkları yaşanan hâdiseler üzerinedir ve anlaşılması kolaydır. Sonra bu yazılarda o gün dost muhabbetlerinde konuşabileceği malzemeler boldur. Oysa tefekkür yazıları belli bir seviye gözetir ve anlamak için zahmet gerekir. Bu da sıkıcılık demektir. Bu yüzden halkın geneli tefekkür yazılarından hazzetmez. Dost sohbetlerinde de işe yaramaz böyle yazılar. Bu sebeple tefekkür üzerine yazanlar, az okunmayı baştan kabullenmelidir. 


 

Yukarıdaki sözlerimden gündem yazarlarını küçümsediğim anlaşılmasın. Çok zor bir işle uğraştıklarını kabûl ediyorum. Koca ülkenin insanı bunaltacak kadar fazla hâdiselerini sıkı bir şekilde tâkip etmek ve bir duvara toslamadan yazmak/konuşmak kolay iş midir? Üstelik sâdece gazetelere, televizyonlara, sosyal medyaya düşmüş hâliyle yetinmeyecek, bir de kulis bilgilerine ulaşacaksınız. Tartışmalara bakıyorum, yazar-yorumcuların bu kadar hâdiseyi nasıl takip ettiklerine şaşırıyorum. Ben şahsen bu kadarını yapamam.


 

 

Bu kadar çok hâdise ve kişiyi tâkip etmek insanı derin tefekküre bırakmaz diye düşünüyorum. Ama millî cephede bunları yapacak adam da lâzım. Onlar da oturup kitaplarını okuyup, âsûde dünyâlarından yazılar döktürebilirlerdi. Bir kavganın içine atılmışlar ve âdetâ kendilerini fedâ etmişler. Benim yapmam gereken bir vazîfeyi üstlenmişler, ben onlar sâyesinde tefekküre vakit ayırabiliyorum belki de. 


 

Sürekli gündem üzerine yazmak… Bunu yapamayacağım bir tarafa, yapmaya kalksam millet varlığımız açısından asıl mevzûlara sıra gelmeyecektir. Elli yıl sonra yazılarıma bakınca hepsinin kendi zamanında kaldığını, hiçbirinin geleceğe bir şey söylemediğini görecekler. Yazmaktan maksat bu olabilir mi? Hepimiz isteriz ki sözlerimiz geleceğe yazılmış mesajlar olsun. Yüz yıl sonra bile okunsa insanların zihninde ve kalbinde tesirler uyandırsın. 


Şunu da ıskalamak istemem: Her yazı, her söz zamânının izlerini taşır. Ama zamânının izlerini taşımak ayrı, zamânında çakılıp kalmak ayrı. Zamânının izlerini taşırken geleceğe de bir ışık göndersin. 

Yahya Kemal Beyatlı, hem zamânını ıskalamamış hem de geleceğe büyük tesirler ulaştırmış şâir-yazarlarımızdan biridir. “Ezansız Semtler” yazısı tam bir zamandan şikâyet yazısıdır. Ezan duymadan büyüyen çocuklara üzüntüsünü anlatır bu yazıda. “Eğil Dağlar” ismi altında toplanan yazıları Millî Mücâdele yıllarının yazılarıdır. Ama aynı Yahya Kemal “Süleymaniye’de Bayram Sabâhı” gibi şiirleri de milletin geleceğine hediye etmiştir. 


 

Ahmet Hâşim’in hepsi birer Türkçe hârikası denilebilecek yazılarında “gündem”in izi yoktur âdetâ. O da Osmanlı’nın yıkılışını, Millî Mücâdele yıllarını, yeni bir devletin kuruluşunu görmüştür ama yazılarında bunların gölgesini göremeyiz. Yâni “gündem”i ıskalamıştır. Bunu birtakım endîşelerinden dolayı mı, ilgisizliğinden mi yaptı, ayrı bir mevzûdur. Demek ki sıfır gündem de iftihâr edilecek bir şey değil. “Aktüalitesiz kalma, aktüaliteye çakılma” desek yeridir.


Yazılarımızı yüz yıl sonra okuyanlar sanki bu günlerde yaşamamışız gibi de görmesinler. Halktan, halkın dertlerinden tamâmen kopuk bir yazı yolculuğu halkın gerisinde kalacak, halkla temas kuramayacak ve âdetâ doğarken ölmüş olacaktır. Tefekkür yazacak yazar da yazılarını plânlarken gündemi, yâni aktüaliteyi göz ucu ile tâkip etmeli, en azından bâzı yazılarını gündem ile irtibatlandırmalıdır. Böylece hem halktan kopmamış hem de ülkenin gidişâtına kendi çapında bir tesirde bulunmuş olur. 

Aslolan ise “gündemi belirlemek”tir. Birçoğunu yabancı ellerin belirlediği gündeme takılıp kalmak kendi gündemimizle meşgûl olmamızı engeller. O zaman kendi gündemimizi de ülkenin gündemini de belirlemek için mücâdele etmelidir. Buna da Necip Fâzıl’ın Büyük Doğu dergisi örnektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sahi

İlginç olanı çoğu vatandaşın gündeminde ekonomi ilk sırada iken sizde değil 

YILMAZ

Herkesi memnun edemezsiniz sayın yazar. Her yolun bir zorluğu insanı bunaltan yanları vardır. Nasıl ki Allahın rızasına uygun yaşayabilmek zor ise yaptığımız işler de zordur. Aldırmayınız efendim. Aynen devam
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23