Türkiye’de Demokrasi Tarihi ve Eski Seçimler...(1)
Ülkemiz dün haziran seçimlerine göre çok da sert olmayan bir propaganda döneminden sonra bir seçim yaşadı. Seçimden çıkan netice Türkiye’de yaşayan insanların yarısını çok sevindirdi. Diğer yarısını ise çok üzdü. Ancak demokrasi kavramı ile birlikte anabileceğimiz seçimler ve seçim tarihi ne zaman başladı ve hangi partiler Türk siyasi arenasında boy gösterdi? Bu hafta kısmetse bu konunun üzerini açacağız.
1923 senesinde kurulan ve kurucuları tarafından monarşizmle, tek adam diktasıyla yönetilmekle suçlanan Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan güruh, 1923’ten 1950’ye kadar tek parti ve tek adam diktasıyla memleketi idare etti. Bu işte çok fena bir ironi ve hatta daha öte bir paradoks vardı.
Türkiye, seçimler ve demokrasi kavramları ile ancak 1950’de tanışabildi. Ondan öncesi tam bir komedi ve dostlar alışverişte görsün muhabbetinden öteye gitmeyen basit amatör girişimlerdi. Ama demokrasi tarihini bilmemiz ve bu ülkenin yaşadığı trajedi dolu sayfaları aralamaya başlayalım.
CHP, 1923’de Mustafa Kemal Paşa’nın emri ve isteği üzerine zaten daha önce de var olan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti üyeleri tarafından kuruldu. Yani daha önce var olan ve memleketin işgalden kurtulması için canla başla gecesini gündüzüne katarak çalışan ve ter döken müdafa cemiyeti bir partilileşme sürecine girmiş ve eylül 1923’de CHF “Cumhuriyet Halk Fırkası” adı altında birleşmişti.
İşte bu, içinde Mehmet Akif gibi iman abidelerinin de bulunduğu CHP, zamanla tek adam yönetiminden kurtardığı ülkeyi tekrar bir tek adam yönetimine soktu. Bu sefer başka bir adam ama adını imparatorluk değil cumhuriyet koyarak…
Derken bu adı cumhuriyet olan tek adam rejimi Avrupa’da eleştiriler almaya ve şaşkınlıkla izlenmeye başlandı. Hatta Avrupalı birkaç dergi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in resminin altına “Diktatör” yakıştırmalarını yapmaya başladılar. Mustafa Kemal bu durumdan çok etkilendi ve bu görüntüyü silmek için çareler düşünmeye başladı. Nihayet aklına bir fikir geldi. Kendisi ile cumhuriyetten sonra hep ters düştüğü Doğu Cephesinin efsane komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya muhalif bir parti kurdurmak.
Yanına çağırdı ve Kâzım Paşa’dan kendisine ve CHP’ye muhalif bir parti kurmasını ve siyasi platformda alternatif olarak mücadele etmesini istedi. Bu teklifi kabul eden Karabekir Paşa derhal çalışmalara koyuldu. CHP içinde ya da dışında bulunan ne kadar milli mücadele kahramanı emekli asker varsa hepsine ulaştı ve kurulacak olan yeni partiden bahsetti. Bu konunun bahsi bile, yani CHP’ye alternatif ikinci bir partinin kurulma düşüncesi bile tüm paşa ve vatanseverleri heyecanlandırmaya yetti.
Çok kısa bir çalışmadan sonra muhalefet görevi kendisine verilen bir parti meydana geldi. Yapılan görüşmelerden sonra adının “ilerlemeyi sevenler partisi yani Terakkiperver Parti” olmasına karar verildi. Ancak bu isim CHP’li kurmaylar tarafından beğenilmedi ve hemen karalama kampanyasına başladılar. Dediler ki;
…Bu muhalif parti esasında CHP düşmanı değil, bizatihi cumhuriyet düşmanı. Kurulan yeni cumhuriyeti yıkmak istiyor.
Bu kirli ve seviyesiz suçlamaların önüne geçilmek için partinin adı değiştirildi ve;
“TERAKKİPERVER CUMHURİYET PARTİSİ” oldu ve böylelikle adına cumhuriyet kelimesini de ekleyerek cumhuriyet düşmanı olmadıklarını herkese, başta bağnaz CHP yönetimine göstermeye çalıştılar. Karabekir Paşa başkanlığında ve yüzlerce eşsiz komutan eşliğinde büyük bir haz ve enerji ile çalışmalara başlayan TCF, bir parti tüzüğü hazırladı. Bu tüzükle beraber parti ve yöneticileri cumhuriyet düşmanı olarak anılmasın diye CHP’nin parti tüzüğünün iki madde hariç birebir aynısı kabul edildi. Bu CHP tüzüğünden ayrı olan iki maddesi;
TCF, Ekonomide liberaldir, özel sermayeye değer verir,
TCF, dini düşünce ve görüşlere saygılıdır.
Bu ikinci madde halkı kitleler halinde bir yekûn olarak TCF’ye üye olmaya ve en yakın yerel seçimlerde oy vermeye itti zira, CHP tüzüğünde din ile alakalı hiçbir madde yoktu. Düşünün CHP’nin maddeler dolusu tüzük kitabında üstün körü olarak dahi geçilen bir din ile alakalı madde ya da ima yoktu. Bu durum, hamuru din ile iman ile yoğrulan Türk halkını CHP’ye karşı tek ve güçlü bir blok olarak Kâzım Karabekir’in başkanlığında dumanı üzerinde tüten tazecik TCF’ye yani Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na yaklaştırıyordu.
CHP genel merkezinde bu yerel seçimlerde alınan ezici mağlubiyet şok etkisi yarattı. CHP yönetimi beklenilmeyen bu durumu anlamakta bir hayli zorlandı zira, onlar ülkenin kendilerine muhtaç ve aşık olduğunu zannediyorlardı. İşte CHP’de halktan kopuş süreci bu aşamada ortaya çıkmaya başladı.
Türk halkı için;
“Nankörler, biz onlar için savaştık, cumhuriyeti kurduk, özgürlüğe kavuşturduk onlar ise bizim değerimizi anlamadılar, ilk seçimde bizi sırtımızdan vurarak rakip partiye oy verdiler” mealli konuşmalar bile yapıldı. Gerçeği anlamakta sosyolojik isabetli tahliller yapmakta bu kadar acemi idiler.
Yapılacak şey basitti. Bir gerekçe bulup rakip partiyi kapatmak… Zira, bu rakip partinin kurulma amacı CHP’yi iktidardan düşürmek değildi ki, Avrupa ve ABD’deki diktatör söylemlerini boşa çıkartmak ve dünyaya;
“Bakın biz demokratik bir cumhuriyetiz. Zira, biz tek parti değiliz, bizde muhalefet partisi de var” subliminal alt mesajını vermekti. Ancak iş amacını aştı bu sipariş üzerine kurulan muhalif parti halk tarafından inanılmaz bir teveccühle bir anda birinci parti oluverdi.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU…