Kadına ilk defa insan diyen İslam’dır
Yarın 8 Mart. Yani Dünya Kadınlar Günü. İyi ama nedir bu kadınlar gününün esbab-ı mucibesi ve kimler bugüne kadın günü demiş? Geçenlerde, kadınlar günü deyince, kadın hakları deyince mangalda kül bırakmayan bir grup salon erkeği toplanmışlar bir kanalda gönül eğlendiriyorlar. Uğur Dündar, Tuncay Özkan, Yaşar Nuri Öztürk ve Soner Yalçın’ın katıldığı, Halk TV’de yayınlanan programda ilginç diyaloglar yaşandı.
Memleketin ve Cumhuriyetin balolarda dekolte kıyafetlerle kurtulduğunu ve kurtulduğunu zanneden Soner Yalçın karşısında oturan gençlere Atatürk değerlerine sahip çıkılması çağrısı yaparak kadınlara seslendi: “Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz” dedi. Yalçın’ı tamamlayan sözleri ise Uğur Dündar sarf etti: “İnadına kızlı erkekli oturacaksınız.”
Bu zavallıların ettiği bu zavallı sözlerin neresini düzelteceksiniz. Neresini tutup aklayacaksınız. Baştan ayağa kadar aciz, feci ve şecaat arz eden cümleler.
Zira;
Bunlar kadını giyinik sevmez çırılçıplak sever.
Bunlar kadını evinde sevmez, pazarladığı arabanın üzerinde mayolu sever.
Bunlar kadını okurken sevmez, pahalı gecelerde köpük partilerinde sever.
Bunlar anne sevmez, metres sever.
Bunlar uzun sevmez mini sever.
Bunlar fikir ve düşünce sevmez, et sever.
Bunlar sınır sevmez sınırsız bir hayat sever.
Bunlar Kur’an tutan kadın sevmez, şampanya kadehini şerefine kaldırırken şuh bir gülümseme ile saçını düzelten sarhoş kadın sever.
Bunlar evinin mahreminde beyaz kalmış kadını sevmez, solaryumda yanan, günlerini karmakarışık plajlarda iç içe nefsinin kölesi olan bronz kadın sever.
SOYMAYIN BEYLER SOYMAYIN, VİTAMİNİ BELKİ KABUĞUNDADIR…
Kadını giyinik değil çıplak seven bu çarpık düşünce yapısı, çağımızın hastalığı değildir ve esasında kökü eskilere, cumhuriyet tarihinin ilk senelerine kadar uzayan bir yozlaşma sürecinin neticesidir.
Bu yozlaşma ve köklerden uzaklaşma süreci cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda biraz sıkıntılı ve acılı bir şekilde hayata geçirildi. Destansı bir milli mücadele döneminin ardından bu destanı yazan cephe komutanlarına dahi haber verilmeden ve biraz da oldu bitti şeklinde ilan edilen cumhuriyetin ardından her alanda ve her kademede köklü değişimler gerçekleşti. Bu değişim süreci bazen öyle bir hal aldı ki, ne yapılmalı ne edilmeli ama mutlaka gericiliğin, bağnazlığın pençesi altında inleyen zavallı Türk kadını kurtarılmalıydı. (!) Peki ilk aşamada bu masum ve ezilen Türk kadını için ne yapmalı idi? Hakkında ne karar verilmeli idi?
Cumhuriyeti kuran kadro içinde etkili konumlara yükselen gözü ve gönlü Avrupa’ya mahkum cumhuriyet tosuncukları kararlarını verdi. Evet, Türk kadınını kurtarmak için önce açmalı idi. Haremi yıkmalı idi. Kadını tüm mahremiyeti ile erkek dünyasının beğenisine sunmalı idi. İlk yapılan işlerden biri İstanbul tramvayları ile vapurlarındaki ayrı ayrı oturan erkeklerle kadınlar arasındaki perdelerin kaldırılması olmuştur. Ne tuhaf değil mi? Çağdaşlaşmayı kadın erkek karışık oturma zanneden bu düşünce fukaralarının torunu Uğur Dündar bugün çıkmış inadına karışık oturun demiştir. Yani galiba katranı kaynatsan da olmuyor şeker…
Bilim dünyası tarafından dünya insanlık tarihinin “İlk İnsan Hakları Beyannamesi” olarak kabul edilen “1215” tarihli “Manga Carta Libertatum” Latince büyük sözleşme, ilk özgürlük fermanı olarak kabul edilir. Oysa bu sözleşme “sadece İngiliz soylularını insan kabul eden bir sözleşmedir.” Sıradan İngiliz vatandaşlarına haklarını, çoktan paylaşılmış İngiliz topraklarından başka yerlerde, başkalarının topraklarında aramayı öğretmiş bile olabilir aslında. Ve en önemli husus ise; söylendiği gibi dönemin kralı olan John tarafından imzalanmış da değildi. Çünkü okuma-yazma bilmiyordu. Belgede sadece kraliyet mührü vardır. Bilim dünyasının ilk olarak kabul ettiği bu beyanname paçavradan başka bir şey değildir. Çünkü bu paçavra beyannameye göre yaratılmışların en üstünü “ERKEKTİR”.
Sonra sırasıyla at, köpek, kedi, inek, koyun ve en son “KADIN” gelir. Evet, yanlış okumadınız Magna Carta’ya göre kadın insan değildir ve hatta hayvan bile değildir. Hayvandan daha aşağı bir yaratıktır. Ve kocasının malıdır. Koca bu kadın denilen eşyasını dilediği gibi kullanmakta ve hatta belirli bir ücrete başkalarına kiraya bile verebilmektedir.
Bu beyannameden sonra batı dünyası 1663, 1717, 1779, 1789, 1812 ve en son 1913 yıllarında evrensel insan hakları beyannameleri ilan etmişler ama hiç biri 1400 sene evvel Allah Resulü tarafından okunan “VEDA HUTBESİ” kadar insana insan muamelesi yapmamıştır. Avrupa’da kadının insan olup olmadığı tartışıldığı dönemlerden asırlarca önce tek hak din olan “İSLAM” bütün Müslümanların girmek için mücadele ettikleri “CENNETİ KADINLARIN AYAKLARI ALTINA KOYMUŞTUR.” Kurtuluşu batıda arayan güruh gözünü bu tarafa dikerse sanırım daha isabetli olur. Avrupa ve batı dünyası elbetteki “Veda Hutbesi” hakkında hiç söz etmemiştir. Çünkü bilmiyor. Ama biz Müslümanlara düşen en mühim vazife, tüm dünyaya haykırırcasına İslam nimetinin ne demek olduğunu haykırmamızdır.
Muhabbetle.