• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Şanlıdağ
Abdullah Şanlıdağ
TÜM YAZILARI

Bizim kuşağın sessiz özeleştirisi

01 Aralık 2025
A


Abdullah Şanlıdağ İletişim: [email protected]

Bizim kuşağın sessiz özeleştirisi

ABDULLAH ŞANLIDAĞ

Gençlik yıllarım Ankara’da Milli Gençlik Vakfı, Balgat’taki Elif Sitesi ve merhum Erbakan hocamızın sohbetlerini dinleyerek geçti. Mekânı cennet olsun, bizlere çok şey kazandırdı. Rahmetle anıyorum. 

90’lı yıllar… Bugünün gençlerine anlatınca romantize ettiğimizi sanıyorlar ama hayır; gerçekten başka bir çağdı. Yoksulluğun, kısıtlı imkânların, yasakların içinden bir ideal çıkarmayı başardığımız yıllardı. Adına “İslam davası” dedik; kimimiz okul sıralarında, kimimiz dernek odalarında, kimimiz ise karanlık gecelerde sessiz dua halkalarında büyüttük o davayı. Eşref Ziya’dan yükselen bir melodinin, içimize nasıl cesaret verdiğini kelimelerle tarif etmek zor. Seyyid Kutup’un “Yoldaki İşaretler’i”, Ali Şeriati’nin “Hac” isimli eseri ile Mevdudi’nin İslam’da “Devlet” kitapları yolumuzu aydınlatan eserlerdi.


Bizim kuşağın mücadelesi belliydi: Tesettür mücadelesi, kimlik mücadelesi, inanç mücadelesi… Vesayet, oligarşi kasıp kavuruyordu. Ehliyet ve liyakat, sadece teorik bir kavram değil, hayatın içinden seçilmiş insanlarla somutlaşan bir ilkeydi. Göreve gelenler temsil kabiliyetiyle gelirdi; yanlışın karşısında durmak için cesaret gerekirdi ve o cesaret bizde vardı.

Sonra yıllar aktı geçti. Muhafazakâr kesim yani bizler iktidarın bir ucundan yakalamayı başarmıştık. Yasaklar çözüldü, vesayet çökertildi, imkânlar arttı, yollar açıldı… Dağda bir çoban mahsur kalsa, anında helikopter ambulansla imdadına yetişildi. Belki tam da o noktada tökezledik. Çünkü imtihan kolaylaşınca sorumluluk zorlaştı. Biz başörtüsü için bedel öderken, bugün o başörtülerin çocuklarının başka dünyalara savrulduğunu görmek içimizi acıtıyor.


Kimi inançtan uzaklaştı, kimi deizmin rüzgârına kapıldı, kimi de dünyayı tek hedef sandı. Bir zamanlar göğsümüzde taşıdığımız dava ise giderek gündelik koşuşturmanın gürültüsünde silikleşti. Biraz klişe bir cümle ama ödünç olarak kullanacağım: Mücahidlerimiz müteahhit oldu. Olsun olmasına da, dava diye bir şey kalmadı. 


Bunun suçunu kimseye atmadan, bir nebze durup kendimize bakmanın zamanı geldi. Kendimizle yüzleşmeden, sanırım bu işin içinden sıyrılamayız. Çünkü biz bir şeyleri anlatırken çok konuştuk belki ama yeterince yaşamadık. Temsil gücümüz zayıfladıkça sözümüzün etkisi azaldı. Artık hiç kimse bize bakarak Müslüman olmuyor. Din muameledir, muamelemiz bozuldu. Çocuklarımıza değerleri öğretmeye çalıştık ama belki o değerleri yaşayışımızla pekiştiremedik. İhlasın yerini alışkanlıklar, samimiyetin yerini mecburiyetler aldı.


Bugün, kendi iç dünyama baktığımda acı ama gerçek bir tablo görüyorum: Eleştirdiğimiz pek çok şeye fark etmeden benzedik. Sözümüz büyüdü ama halimiz küçüldü. Oysa bir davayı ayakta tutan, sloganlar değil; sessiz, derin, tutarlı bir yaşayıştır.

Bu yazı bir ağıt değil. Bir özlem, bir muhasebe, bir hatırlayış… Ve belki de yeniden ayağa kalkma çağrısı. Çünkü ihlas kaybolmaz; sadece tozlanır. Üflersek parlayacak, sahip çıkarsak yeniden dirilecektir.


Bizim neslin yapması gereken şey, gençlere nasihat etmek değil; onların önünde yeniden doğrulmak, yeniden dürüst, yeniden samimi, yeniden örnek olabilmektir. 


Belki o zaman, kaybettiğimizi düşündüğümüz her şey, yeniden filiz verecektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23