Merve Kavakçı İslam, ‘’Türkiye’de kadına karşı şiddet, sadece karşı cinsten değil, hemcinslerden gelebilen ve devlet eliyle yapılan sistematik şiddet sona erdiğinde başını örten kadınların başörtüleri sorun olmaktan çıktığında bitmiş olacak’’ dedi.
İSTANBUL
Fazilet Partisi’nden 1999 yılında milletvekili seçilen, ancak göreve başlamadan milletvekilliği düşürülen yazarımız Merve Kavakçı İslam, ‘’Türkiye’de kadına karşı şiddet, sadece karşı cinsten değil, hemcinslerden gelebilen ve devlet eliyle yapılan sistematik şiddet sona erdiğinde bitmiş olacak’’ dedi.
İstanbul Suriçi Grubu Derneği tarafından düzenlenen İstanbul Hanımefendileri Toplantıları’nda konuşan İslam, sadece İslam dünyasında değil, Türkiye’de dahil olmak üzere gelişmesini tam anlamıyla bitirmemiş ülkelerde sivil toplum örgütlerinin yerine ‘’devlet toplum örgütleri’’nin bulunduğunu söyledi.
Çoğulcu sivil toplumların oluşabilmesi için sivil toplum örgütlerine ihtiyaç olduğunu ifade eden İslam, ‘’Bir ülkenin demokratikleşip, demokratikleşmediğini nasıl anlayabiliriz? Sivil toplum dediğimiz şey çok canlıysa demokratiktir. Fakat çok da parçalı olmalı, tek tip olmamalı. 1990’lı yıllar itibarıyla Türkiye’de bu konuda müthiş bir değişim var. Bir çoğu da kadınların başarısı’’ diye konuştu.
Türkiye’yi batılı siyasetçiler gözünde özel kılan şeyin, haklar konusu olduğunu vurgulayan İslam, bunun en önemli sebebinin Türkiye’deki kadın haklarının durumu olduğunu anlattı.
İslam, Türkiye’nin uluslararası literatürde rol model bir ülke olduğunu dile getirerek, ‘’Üretilen bütün batı kaynaklı bilgiler, Türkiye’ye istisnai özellik veriyor. Bunun ana sebebi, sekülerleşme, laikleşme ve kadın haklarının Türkiye’deki kadınlar tarafından idrak ediliyor olması tezi’’ ifadesini kullandı.
Merve Kavakçı İslam, 2010 yılı Cinsiyet Ayrımı Uçurumu Raporu’na göre, Türkiye’nin, 134 ülke içinde 126, 2012 yılı itibarıyla da 124. sırada yer aldığını ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
‘’Türkiye, küresel köy içerisinde bölgesel bir güç, denge ve karar merkezi. Türkiye’nin, aşılamaz bir kimlik içinde şahsiyetli bir siyaset güderken, içte bu sorunları yaşıyor olması anlaşılır gibi değil. Anayasa’da, Medeni Kanun’da kadınlar konusunda bazı değişiklikler yapıldı. Bu, uzun süreli bir süreç. Devlet, uygun gördüğü kadar hakları insanlara veriyor. Bu da Türkiye’nin de içinde bulunduğu kategoride, devlet feminizmi olarak adlandırılan bir bakış açısı. Devlet 1923 yılı itibarıyla belli noktalarda eşitliği getirmiş. Ama kadınlar daha fazlasını isteyip, gerçek anlamda bir eşitlik talep ettiklerinde devlet, ‘Bir dakika, o kadar da değil. Ben karar vereyim sizin ne derece, hangi noktalara getirilebileceğinize’ diyor. İşte bu çok önemli bir sorun. Orada da zaten başını örtmeyi seçen kadınlara vatandaşlık haklarını tam anlamıyla sağlayamıyor. Burada da sorun yaşamaktayız.
Türkiye’de kadına karşı şiddet, sadece karşı cinsten değil, hemcinslerden gelebilen ve devlet eliyle yapılan sistematik şiddet sona erdiğinde, başını örten kadınların başörtüleri faktör olmaktan çıktığı, bir başı örtülü kadını başörtüsünü görmeden değerlendirebildiğimiz zaman bitmiş olacak.’’