• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Meryem Suresi anlamı | Meryem Suresi fazileti

Yeniakit Publisher
2020-07-23 16:35:00 -
Meryem Suresi anlamı | Meryem Suresi fazileti

Meryem Suresi okunuşu | Ayasofya Camii 86 yıl sonra ibadete açılacak. Ayasofya Cami’nde yarın Kehf Suresi, Meryem Suresi, Yasin Suresi, Fetih Suresi ile kısa surelerden olan İhlas, Felak ve Nas Sureleri okunacak. Hal böyle olunca pek çok kişi Meryem Suresi’nin anlamı, okunuşu ve faziletlerini araştırıyor.

Ayasofya Camii ibadete açılıyor.  Ayasofya Camisi'nde yarın sabah 10.00'da sala ve tekbirlerle başlayacak programda, Kur'an-ı Kerim tilavetleri yapılacak. Türkiye'nin seçkin hafızları, ilk olarak birinci cüzü okuyacak, ardından Kehf Suresi, Meryem Suresi, Yasin Suresi, Fetih Suresi ile kısa surelerden olan İhlas, Felak ve Nas Surelerini tilavet edecek.

Meryem Suresi, Kur'an'ın 19. suresidir. Sure 98 ayetten oluşur. ]Meryem suresi 304. sayfadan başlar ve 311. sayfada biter.

Meryem Suresi okunuşu | Meryem Suresi anlamı

Bismillahirrahmanirrahim

1.Kef ha ya ayn sad

2.Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya

3.İz nada rabbehu nidaen hafiyya

4.Kale rabbi innı vehenel azmü minnı veştealer ra'sü şeybev ve lem eküm bi düaike rabbi şekıyya

5.Ve innı hıftül mevaliye miv veraı ve kanetimraetı akıran feheb lı mil ledünke veliyya

6.Yerisüni ve yerisü min ali ya'kube vec'alhü rabbi radıyya

7.Ya zekeriyya inna nübeşşiruke bi ğulaminismühu yahya lem nec'al lehu min kablü semiyya

8.Kale rabbi enna yekunü lı ğulamüv ve kanetimraeti akırav ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya

9.Kale kezalik kale rabbüke hüve aleyye heyyinüv ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey'a

10.Kale rabbic'al lı ayeh kale ayetüke ella tükellimen nase selase leyalin seviyya

11.Fe harace ala kavmihı minel mıhrabi fe evha ileyhim en sebbihu bükratev ve aşiyya

12.Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh ve ateynahül hukme abiyya

13.Ve hananem mil ledünna ve zekah ve kane tekıyya

14.Ve berram bi valideyhi ve lem yekün cebbaran asıyya

15.Ve selamün aleyhi yevme vülide ve yevme yemutü ve yevme yüb'asü hayya

16.Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen şerkıyya

17.Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya

18.Kalet innı euzü bir rahmani minke in künte tekıyya

19.Kale innema ene rasulü rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya

20.Kalet enna yekunü li ğulamüv ve lem yemsesnı beşeruv ve lem ekü beğıyya

21.Kale kezalik kale rabbüki hüve aleyye heyyin ve li nec'alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdıyya

22.Fe hamelethü fentebezet bihı mekanen kasıyya

23.Fe ecaehel mehadu ila ciz'ın nahleh kaletya leytenı mittü kable haza ve küntü nesyem mensiyya

24.Fe nadaha min tahtiha ella tahzenı kad ceale rabbüki tahteki seriyya

25.Ve hüzzı ileyki bi ciz'ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya

26.Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya

27.Fe etet bihı kavmeha tahmilüh kalu ya meryemü le kad ci'ti şey'en feryya

28.Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev'iv ve ma kanet ümmüki beğıyya

29.Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nükelimü men kane fil mehdi sabiyya

30.Kale innı abdüllahi ataniyel kitabe ve cealenı nebiyya

31.Ve cealenı mübaraken eyne ma küntü ve evsanı bis salati vez zekati ma dümtü hayya

32.Ve berram bi validetı ve lem yec'alnı cebbaran şekıyya

33.Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb'asü hayya

34.Zalike ıysebnü meryem kavlel hakkıllezı fıhi yemterun

35.Ma kane lillahi ey yettehıze miv veledin sübhaneh iza kada emran fe innema yekulü lehu küm fe yekun

36.Ve innellahe rabbı ve rabbüküm fa'büduh haza sıratum müstekıym

37.Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne keferu mim meşhedi yevmin azıym

38.Esmı'bihim ve ebsır yevme ye'tunena lakiniz zalimunel yevme fı dalalim mübın

39.Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudıyel emr ve hüm fı ğafletiv ve hüm la yü'minun

40.İnna nahnü nerisül erda ve men aleyha ve ileyna yürceun

41.Vezkür fil kitabi ibrahım innehu kane sıddıkan nebiyya

42.İz kale li ebıhi ya ebeti lime ta'büdü ma la yesmeu ve la yübsıru ve la yuğnı anke şey'a

43.Ya ebeti innı kad caenı minel ılmi ma lem ye'tike fettebı'nı ehdike sıratan seviyya

44.Ya ebeti la ta'büdiş şeytan inneş şeytane kane lir rahmani asıyya

45.Ya ebeti ninı ehafü ey yemesseke azabüm miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya

46.Kale erağıbün ente an alihetı ya ibrahım leil lem tentehi le ercümenneke vehcürnı meliyya

47.Kale selamün aleyk se estağfiru leke rabbı innehu kane bı hafiyya

48.Ve a'tezilüküm ve ma ted'une min dunillahi ve ed'u rabbı asa ella ekune bi düai rabbı şekıyya

 

49.Felemma'tezelehüm ve ma ya'büdune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya'kub ve küllen cealna nebiyya

50.Ve vehebna lehüm mir rahmetina ve cealna lehüm lisane sıdkın aliyya

51.Vezkür fil kitabi musa innehu kane muhlesav ve kane rasulen nebiyya

52.Ve nadeynahü min canibit turil eymeni ve karrabnahü neciyya

53.Ve vehebna lehu mir rahmetina ehahü harune nebiyya

54.Vezkür fil kitabi ismaıyle innehu kane sadikal va'di ve kane rasulen nebiyya

55.Ve kane ye'müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane ınde rabbihı merdıyya

56.Vezkür fil kitabi idrıse innehu kane sıddıkan nebiyya

57.Ve rafa'nahü mekanen aliyya

58.Ülaikellezıne en'amellahü aleyhim minen nebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya

59.Fe halefe mim ba'dihim halfün edaus salate yettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne ğayya

60.İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ülaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey'a

61.Cennati adninilletı veader rahmanü ıbadehu bil ğayb innehu kane va'dühu me'tiyya

62.La yesmeune fıha bükratev ve aşiyya

63.Tilkel cennetülletı nurisü min ıbadina men kane tekıyya

64.Ve ma netezzelü illa bi emri rabbik lehu ma beyne eydına ve ma halfena ve ma beyne zalik ve ma kane rabbüke nesiyya (58. Ayet secde ayetidir.)

65.Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma fa'büdhü vastabir li ıbadetih hel ta'lemü lehu semiyya

66.Ve yekulül insanü e iza ma mittü le sevfe uhracü hayya

67.E ve la yezkürul insanü enna halaknahü min kablü ve lem yekü şey'a

68.Fe ve rabbike le nahşürannehüm veş şeyatıyne sümme le nuhdırannehüm havle cehenneme cisiyya

69.Sümme lenenzianne min külli şıatin eyyühüm eşeddü aler rahmani ıtiyya

70.Sümme le nahnü a'lemü billezıne hüm evla biha sıliyya

71.Ve im minküm illa varidüha kane ala kabbike hatmem makdıyya

72.Sümme nüneccillezınet tekav ve nezeruz zalimıne fıha cisiyya

73.Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne keferu lillizıne amenu eyyül ferıkayni hayrum mekamev ve ahsenü nediyya

74.Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esasev ve ri'ya

75.Kul men kane fid dalaleti felyemdüd lehür rahmanü medda hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah fe seya'lemune men hüve şerrum mekanev ve ad'afü cünda

76.Ve yezıdüllahüllezınehtedev hüda vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrum meradda

77.E fe raeytellezı kefera bi ayatina ve kale leuteyenne malev ve veleda

78.Ettaleal ğaybe emittehaze ınder rahmani ahda

79.Kella senektübü ma yekulü ve nemüddü lehu minel azabi medda

80.Ve nerisühu ma yekulü ve ye'tına ferda

81.Vettehazu min dunillahi alihetel li yekunu lehüm ızza

82.Kella seyekfürune bi ıbadetihim ve yekunune aleyhim dıdda

83.E lem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafirıne teüzzühüm ezza

84.Fe la ta'cel aleyhim innema neuddülehüm adda

85.Yevme nahşürul müttekıyne iler rahmani vefda

86.Ve nesukul mücrimıne ila cehenneme virda

87.La yemlikuneş şefaate illa menttehaze ınder rahmani ahda

88.Ve kalittehazer rahmanü veleda

89.Le kad ci'tüm şey'en idda

90.Tekadüs semavatü yetefettarne minhü ve tenşekkul erdu ve tehırrul cibalü hedda

91.En deav lirrahmani veleda

92.Ve ma yembeğıy lir rahmani ey yettehıze veleda

93.İn küllü men fis semavate vel erdı illa atir rahmani abda

94.Le kad ahsahüm ve addehüm adda

95.Ve küllühüm atıhi yevmel kıyameti ferda

96.İnnellezıne amenu ve amilus salihati se yec'alü lehümür rahmanu vüdda

97.Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıyne ve tünzira bihı kavmel lüdda

98.Ve kem ehlekna kablehüm min karn hel tühussü minhüm min ehadin ev temeu lehüm rikza

Meryem Suresi Anlamı

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd.(1)

2. Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.

3. Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.

4. O, şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım."

5,6. "Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!"

7. (Allah, şöyle dedi:) "Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik."

8. Zekeriyya, "Rabbim!" "Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?" dedi.

9. (Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: "Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım."(2)

(2) 7-10. âyetlerle ilgili olarak ayrıca bakınız: Âl-i İmrân sûresi, âyet, 40-41.

10. Zekeriyya, "Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver", dedi. Allah da, "Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır" dedi.

11. Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara "Sabah akşam Allah'ı tespih edin" diye işaret etti.(3)

(3) Zekeriyya (a.s.)'ın işaret yoluyla anlaşmak zorunda kalması, eşinin hamileliği konusunda, bir önceki âyette sözü geçen işaretin gerçekleştiğini gösteriyordu.

12,13,14. (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) "Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl" dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

15. Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm olsun!

16,17. (Ey Muhammed!) Kitap'ta (Kur'an'da) Meryem'i de an.(4) Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

(4) Allah'ın kudretine delil olmak üzere, Hz. Yahya'nın ilginç doğum olayı anlatıldıktan sonra, burada daha ilginç olan, Hz. İsa'nın babasız olarak dünyaya gelmesi olayı dile getirilmektedir.

18. Meryem, "Senden, Rahmân'a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)" dedi.

19. Cebrail, "Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim" dedi.

20. Meryem, "Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi.

21. Cebrail, "Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir" dedi.

22. Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

23. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!" dedi.(5)

(5) Hz.Meryem'in çektiği doğum sancıları onun her kadın gibi doğurduğunu, İsa'nın ilâh olmadığını, onun her insan gibi bir kadından doğduğunu gösteriyor.

24. Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı."

25. "Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün."

26. "Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, "Şüphesiz ben Rahmân'a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım" de.(6)

(6) Rivayete göre Meryem'in kavmi İslâm'da bilinen orucun dışında sükût etmek suretiyle de oruç tutarlarmış. Bu âyet, onlarda böyle bir oruç şeklinin varlığına işaret etmektedir

27. Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: "Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!"

28. "Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi."

29. Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?" dediler.

30. Bebek şöyle konuştu: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı (İncil'i) verdi ve beni bir peygamber yaptı."

31. "Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti."

32. "Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı."

33. "Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir)."(7)

(7) Hz.İsa'nın, beşikte iken konuşması ile ilgili olarak ayrıca bakınız: Âl-i İmrân sûresi, âyet, 46; Maide sûresi, âyet, 110.

34. Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.(8)

(8) Âyet şöyle de tercüme edilebilir: "İşte hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa -hak söz olarak- budur."

35. Allah'ın çocuk edinmesi düşünülemez. O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol!" der ve o da oluverir.

36. Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O'na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.

37. (Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler.(9) Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin hâline!

(9) Hıristiyanların kimi, "İsa, Allah'ın oğludur", kimi, "İsa, bir ilâhtır", kimi de "İsa, üçlü ilâh anlayışının üçüncü elemanı olan oğuldur" demektedirler.

38. Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

39. Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.

40. Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.

41. Kitap'ta İbrahim'i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.

42. Hani babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

43. "Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim."

44. "Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahmân'a isyankâr olmuştur."

45. "Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum."

46. Babası, "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!" dedi.

47. İbrahim, şöyle dedi: "Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır."

48. "Sizi ve Allah'tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb'ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum."

49. İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince, ona İshak ile Yakub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.

50. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).

51. Kitap'ta, Mûsâ'yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resûl, bir nebî idi.(10)

(10) Nebî: İnsanın kendi gücüyle elde edemeyeceği bir haberi ya da hükmü Allah'ın kendisine vahyettiği kimsedir. Resûl ise, Allah'tan aldığı vahyin muhtevasını insanlara tebliğ etmek ve fiilen uygulamakla görevli bir nebîdir. Bu vahyin muhtevası yeni bir şeriat, yeni bir din düzeni olabileceği gibi, önceki bir peygamberin şeriatına uyup onu tebliğ etme emri biçiminde de olabilir. "Resûl, yeni bir kitap ve şeriat getiren, nebî de; yeni bir kitap ve şeriat getirmeyip, önceki bir peygamberin şeriatına tabi olarak onu uygulamak üzere gönderilen kimsedir. Veya tam tersine "Nebî yeni bir kitap ve şeriat getiren, Resûl ise, yeni bir kitap ve şeriat getirmeyip önceki peygamberin şeriatını uygulamak üzere gönderilen kimsedir" şeklindeki tarifler isabetli değildir. Zira, Kur'an-ı Kerim, yeni bir kitap ve şeriat getiren peygamberlere "Resûl" diye atıfta bulunduğu gibi, bu tariflerin aksine, yeni bir kitap ve şeriat getirmeyen Lût, Salih ve İlyas gibi bazı peygamberleri de "Resûl" diye nitelemektedir. (Bakınız: Şu'arâ sûresi, âyet, 143,162; Sâffât sûresi, âyet,123. Bu âyetlerin meallerinde geçen "peygamber" kelimeleri, "resûl" karşılığında kullanılmıştır.) Görüldüğü üzere yukarıdaki tariflere, bu âyetler ve benzerleri ışığında bakıldığında onların isabetsizliği ortaya çıkmaktadır. Bu durum, tarifler yapılırken "Yeni bir şeriat ve kitab"ın temel kriter olarak alınmasından kaynaklanmıştır. Bu kriter tesbitinin hangi delil ya da delillere dayandığını söylemek mümkün değildir. Oysa, "Resûl" ve "Nebî" tariflerinde temel kriter, yukarıda verdiğimiz tarifte olduğu üzere vahy alma olayı olmalıdır. Ancak bu takdirde söz konusu hatadan kurtulmak mümkün olabilir. Bu duruma göre nübüvvet, mutlak manada Allah'tan vahy almak, risalet ise bu vahyin tebliğidir. Her ikisi de bir peygamberin, birbirini tamamlayan iki ayrı vasfıdır. Resûl olmak için nebî olmak yani vahy almak şart olduğu gibi, risaletsiz tebliğsiz bir nübüvvet düşünmek de mümkün değildir. Ancak Kur'an, duruma göre bir peygamberin bu iki vasfından birini, yahut öbürünü, ya da her ikisini birden öne çıkarmaktadır.

52. Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık.

53. Rahmetimiz sonucu kardeşi Hârûn'u bir nebî olarak kendisine bahşettik.

54. Kitap'ta İsmail'i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi.

55. Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabb'inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.

56. Kitap'ta İdris'i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi.

57. Onu yüce bir makama yükselttik.

58. İşte bunlar, Âdem'in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

59. Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.(11)

(11) Âyetin son kısmı, "Onlar bu (tutumları)ndan ötürü cehennemdeki Gayya Vadisi'ni boylayacaklardır" şeklinde de tercüme edilebilir.

60,61. Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun va'di kesinlikle gerçekleşir.

62. Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) "selâm!" (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.

63. İşte bu, kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.

64. (Cebrail, şöyle dedi:) "Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O'nundur. Rabbin unutkan değildir."(12)

(12) Müşriklerin, Ashab-ı Kehf, Zülkarneyn ve Nûh hakkındaki sorularına cevap vermeyen Hz.Peygamber, bu konuda hemen vahiy geleceğini umuyordu. Fakat vahyin gelişi on beş, yahut kırk gün gecikmişti. Bunun üzerine müşrikler, "Muhammed'i, Rabbi terk etti", diye alay etmişlerdi. İşte bu âyet müşriklere cevap olmak üzere Cebrail'in, Hz.Peygamber'e söylediği sözü aktarmaktadır.

65. (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?

66. İnsan, "Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?" der.

67. İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?

68. Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz.

69. Sonra her bir topluluktan, Rahman'a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız.

70. Sonra, oraya girmeye en lâyık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz.

71. (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.

72. Sonra Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız.

73. Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkâr edenler, inananlara, "İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?" dediler.(13)

(13) Allah'ın apaçık âyetlerini işitip onlara nazire yapmaktan âciz kalan inkârcılar, maddî ve dünyevî varlıklarıyla övünmeye başladılar. Bu âyet, onların bu yüzeysel düşüncelerine işaret etmektedir.

74. Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik.

75. (Ey Muhammed!) De ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.

76. Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de.

77. Âyetlerimizi inkâr edip "Bana elbette mal ve evlat verilecek!" diyen kimseyi gördün mü?(14)

(14) Bu âyet ile bir sonraki yetmiş sekizinci âyet, Mekkeli müşriklerden Âs b. Vâil hakkında inmiştir. Rivayete göre, ashaptan Habbâb b. Eret, Âs b. Vâil'deki alacağını istemiş, o da, "Siz öldükten sonra diriltileceğinizi, cennette altınların, gümüşlerin bulunduğunu iddia ediyorsunuz ya, işte sana olan borcumu orada ödeyeceğim. Çünkü orada bana mal ve evlat verilecek" demişti.

78. Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahmân'dan bir söz mü almış?

79. Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz, onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız!

80. Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek.

81. Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah'tan başka ilâhlar edindiler.

82. Hayır! İlâhları, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.(15)

(15) Putların, müşrikleri yalanlamaları ile ilgili olarak bakınız: Yûnus sûresi, âyet, 28.

83. Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?

84. Ey Muhammed! Şu hâlde, onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız.

85,86. Allah'a karşı gelmekten sakınanları Rahmân'ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!

87. Rahmân'ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

88. Onlar, "Rahmân, bir çocuk edindi" dediler.

89. Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız. 

90,91. Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!

92. Hâlbuki Rahmân'a bir çocuk edinmek yakışmaz.

93. Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman'a kul olarak gelecektir.

94. Andolsun, Allah onları ilmiyle kuşatmış ve tek tek saymıştır.

95. Onlar(ın her biri) kıyamet günü O'na tek başına gelecektir.

96. İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.

97. Ey Muhammed! Biz, Allah'a karşı gelmekten sakınanları Kur'an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.

98. Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?

Meryem Suresi fazileti

Mekke döneminde muhtemelen Hz. Peygamber’in risâletinin beşinci veya altıncı yılında Habeşistan hicretinden önce nâzil olmuştur. 58 ve 71. âyetlerin Medine devrinde indiği nakledilmekle birlikte bu âyetlerle sûrenin konusu arasındaki sıkı ilişki bu rivayeti şüpheli kılmaktadır. Adını sûrede kendisinden geniş şekilde bahsedilen Hz. Meryem’den alır. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre başındaki hurûf-ı mukattaadan dolayı “Kâf hâ yâ ayn sâd” sûresi olarak da adlandırılır (Âlûsî, XVI, 56). Doksan sekiz âyet olup fâsılaları ا، د، م، ن harfleridir.

İhtiva ettikleri mûcizevî olaylar bakımından bir önceki Kehf sûresiyle arasında ilişki bulunan Meryem sûresi Hıristiyanlığın temel ilkelerinden bahseden ilk Mekkî sûredir. Daha sonra inen Mekkî sûrelerde Meryem ile Îsâ hakkında bazı âyetler yer almakla beraber bu bilgiler birer işaret niteliğindedir. Nüzûl zamanı dikkate alındığında Meryem sûresinin, bir hıristiyan ülkesi olan Habeşistan’a hicret edecek müslümanları bilgilendirme ve hazırlama niteliği taşıdığı anlaşılır. Sûrenin üslûbu, özellikle ilk kırk âyetinde sadece Hz. Îsâ hakkında İslâm’ın görüşlerini ortaya koyan, mücadeleden uzak ifade tarzı bu görüşü destekler. Nitekim Habeşistan’a sığınan müslümanların sözcüsü Ca‘fer b. Ebû Tâlib, Habeş Kralı Ashame en-Necâşî’nin huzurunda Meryem sûresinin Hz. Yahyâ ve Îsâ’dan bahseden ilk kısımlarını okumuş, kral âyetlerden etkilenerek ağlamıştır. Dolayısıyla bu sûrenin, Habeşistan’a sığınan müslümanların inançlarını oradaki hıristiyanlara anlatmaları konusunda kuvvetli bir delil oluşturduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda sevgi ve merhamet ifadelerinin yer aldığı ilk bölümlerde âyet sonlarındaki kelimelerin de bu sevgi atmosferiyle uyum halinde olduğu görülmektedir. Ayrıca sûrenin etkileyici bir fonetik yapısı vardır.

Mekke döneminde nâzil olan diğer sûreler gibi Meryem sûresinde de tevhid inancı, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve amellerin karşılığına dair konuların yanı sıra Allah’ın çocuk sahibi olmaktan ve ortağı bulunmaktan tenzih edilmesiyle ilgili âyetler yer almaktadır. Sûrenin yaklaşık üçte ikisini oluşturan peygamber kıssaları arasında en dikkat çekici olanı Meryem ve Îsâ kıssasıdır. Burada risâletin birliğine, bütün peygamberlerin insanları tevhid inancına çağırdığına işaret edilmektedir. Sûrede ayrıca bazı kıyamet sahnelerine de yer verilir.

Meryem sûresinin muhtevasını iki bölümde ele almak mümkündür: Peygamber kıssaları (âyet 1-65), öğüt ve uyarılar (âyet 66-98). Birinci bölümün 1-40. âyetlerinde Ehl-i kitabın tarihinden kesitler verilmiş ve Hz. Îsâ’dan sonraki hıristiyanların inançlarında düştükleri yanlışlar izah edilmiştir. İlk olarak Hz. Zekeriyyâ ile oğlu Yahyâ kıssasına temas edilir. Allah’ın Zekeriyyâ’ya karşı rahmeti, Zekeriyyâ’nın ilerlemiş yaşına rağmen kendisine vâris olacak bir evlât istemesi ve Hz. Yahyâ’nın mûcizevî bir doğumla dünyaya gelişi anlatılır. Yahyâ’nın doğum kıssasının Hz. Îsâ’nın doğumuyla ilgili bölümden önce anlatılması, Îsâ’nın doğumunun benzeri ilâhî bir mûcizenin daha önce meydana geldiğini vurgulama amacı taşımaktadır. Ardından bu kıssadan daha şaşırtıcı ve mûcizevî olan Meryem ve Îsâ kıssasına temas edilir. Sûrenin, “İşte Meryem oğlu Îsâ; şüphe edip ayrılığa düştükleri şey gerçek söze göre budur” meâlindeki 34. âyetinden bu kıssanın hedefinin muhatapları ihtilâfa düştükleri konuda aydınlatmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu âyetlerde Meryem’in iffetli ve temiz oluşu, Îsâ’ya hamile kalışı, Îsâ’nın babasız olarak dünyaya gelmesi, Meryem’in kendi kavmi tarafından kınanması, Îsâ’nın beşikte iken konuşması ve kendisinin Allah’ın kulu olduğunu söylemesi anlatılır. Îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğu iddiasının çok çirkin bir iddia olduğu belirtilir. Âyetler, hıristiyanlara saptıkları yanlış inançtan dönmeleri için yol göstererek onları İslâm’a girmeye, içinde bulundukları şüphe, çekişme ve ihtilâflardan kurtulmaya teşvik etmekte, yahudilere de Hz. Îsâ ve annesine karşı yaptıkları çirkin yakıştırmalar konusunda cevap vermektedir. Daha sonraki âyetlerde (âyet 40-50) Hz. İbrâhim ile babası arasında geçen şirk ve tevhid mücadelesi anlatılır. Hz. İbrâhim’in hem Yahudilik’te hem Hıristiyanlık’ta önemli bir peygamber olduğu dikkate alındığında bu sûrede onun babasıyla yaptığı tartışmanın bir bakıma Ehl-i kitaba ve özellikle hıristiyanlara yönelik bir mesaj niteliğinde olduğu görülür. Ayrıca bu kıssa ile bir anlamda Habeşistan’a sığınanlar da teselli edilmektedir. Çünkü Hz. İbrâhim de onlar gibi babasından, ailesinden ve toplumundan gördüğü baskılarla memleketinden ayrılmaya zorlanmıştır. Burada dolaylı olarak Mekkeli müşriklere kendilerinin Hz. İbrâhim’e işkence yapanların konumunda oldukları hatırlatılmaktadır. Bu bölümde Hz. Mûsâ, İsmâil ve İdrîs’e de işaret edilerek Resûl-i Ekrem’den önce gelen peygamberlerin aynı tebliğle görevlendirildiği, namaz kılmak ve zekât vermekle emrolunduğu, ancak daha sonraki nesillerin bu yoldan saptığı ifade edilir. Sûrenin ikinci bölümünde (âyet 66-98) öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden, Allah’a evlât ve ortak izâfe eden Mekkeli müşriklerin bu tür tavırları sert bir şekilde eleştirilmekte, müminlere inkârcıların bütün çabalarına rağmen kendilerinin başarılı olacakları konusunda müjde verilmektedir. Sûrenin başlarında yumuşak bir üslûpla reddedilen şirk burada daha açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bu bölümde yer alan, “İnsan ‘ben öldükten sonra diri olarak mı çıkarılacağım’ diyor” meâlindeki 66. âyetin, Mekke müşriklerinden Übey b. Halef’in eline bir kemik parçası alıp ufaladıktan sonra, “Muhammed, öldükten sonra dirileceğimizi zannediyor” demesi üzerine nâzil olduğu ifade edilmektedir (Vâhidî, s. 173). Aynı bölümde yer alan, “Âyetlerimizi inkâr edip ‘bana mal ve evlât verilecek’ diyen kişiyi gördün mü?” meâlindeki 77. âyetin nüzûl sebebiyle ilgili olarak da şu olay aktarılmaktadır: Müslümanlardan Habbâb b. Eret, Mekkeli müşriklerden Âs b. Vâil’den borcunu ödemesini isteyince Âs ona, “Muhammed’i inkâr etmedikçe borcumu ödemem” demiş, Habbâb da, “Allah’a yemin olsun ki sen ölüp tekrar dirilinceye kadar Muhammed’i inkâr etmem” şeklinde cevap vermiştir. Âs b. Vâil’in, “Öyle ise ben öldükten sonra tekrar dirildiğim zaman sen bana gelirsin; o zaman benim malım ve evlâdım çok olacaktır, orada sana borcumu öderim” demesi üzerine bu âyet nâzil olmuştur (a.g.e., s. 173). Sûre, inanıp yararlı işler yapanlara Allah’ın sevgi bahşedeceğini ve Kur’an’ın takvâ sahipleri için bir müjde, inatçı toplum için uyarı vesilesi olduğunu ifade eden âyetlerle sona erer.

Bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak bazı tefsirlerde yer alan, “Meryem sûresini okuyan kimseye Zekeriyyâ, Yahyâ, Meryem, Îsâ, İbrâhim, İshak, Ya‘kūb, Mûsâ, Hârûn, İsmâil ve İdrîs’i inkâr eden veya tasdik eden, dünyada Allah’a dua eden ve etmeyen kimselerin sayısının on katı sevap verilir” şeklindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, II, 527) sahih olmadığı anlaşılmaktadır (Muhammed et-Trablusî, II, 717).

Meryem sûresi üzerine yapılmış çalışmalardan bazıları şunlardır: Kâzım Arfâ, Tefsîr-i Sûre-i Mübâreke-i Meryem (Tahran 1971); Ebû Dayf Mücâhid Hasan, Sûretü Meryem: Tefsîr ve dirâse (Kahire 1987); Bedrettin Çetiner, Kurân-ı Kerîm’den Bazı Âyetlerin Tefsiri: Meryem ve Tâhâ Sûreleri (İstanbul 1992); Nimetullah Akın, Müslüman-Hıristiyan Diyaloğu Açısından Meryem Sûresi (bk. bibl.); Hasan Muhammed Bâcûde, Teʾemmülât fî sûreti Meryem (Kahire, ts. [Dârü’l-i‘tisâm]).

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23