AK Parti iktidarlarıyla kutsallara saldırma faslı kapandı. Eski Türkiye’den kalma alışkanlıkla İslâm’a, Hazreti Peygamber’e (s.a.s.) hakaret eden, Kur’an-ı Kerim’i hedef alan, Müslümanları hakir gören seküler yobazlardan hukuk önünde hesap sorulmaya başlandı.
Buğra Kardan İstanbul
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inşa ettiği yeni Türkiye’de kutsallara pervasızca saldırma imkânı kalmadı. AK Parti iktidarlarınca yapılan hukuki reformlarla İslâm’a, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, Hazreti Muhammed’e hakaret yağdıran din düşmanlarına ağır faturalar çıkarıldı. Cübbeli sarıklı erkeklere ve tesettürlü kadınlara laf atanların cezalandırılmasının, imam hatipliler hakkında skandal sözler sarf eden sanatçı görünümlü teşhirci Gülşen’e yaptırım uygulanması hâlen takdir ediledursun Zorlu Holding çalışanlarına Ramazan ayının kutlanmaması içerikli mail atan Cem Köksal’ın yakasına yapışılması olumlu karşılandı. Köksal’a soruşturma açılması yargının 28 Şubat artıklarına alan bırakmadığını bir kez daha gözler önüne sererken İslâm’a ve Müslümanlara sövme devrinin nihayet bulduğunu katileştirdi. Toplumun kahir ekseriyetinden kutsallara ve mütedeyyinleri aşağılama cihetine giden ateistlere, deistlere, tengricilere daha ağır bedeller ödetilmesi çıkışı gelirken hukukçular ve yazarlar konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundular.
ESKİ TÜRKİYE BİTTİ
Akit’e konuşan Avukat Hadi Dündar, şunları söyledi: “TCK’nın 216’ncı maddesi var. Daha evvel uygulanmıyordu. Çünkü kutsalları aşağılamayı ifade hürriyeti çerçevesinde ele alan çoktu. Bir eziklik vardı. İslâm’a hakaret ve küfür yağdıranlara Avrupa’ya şirin görünme adına ifade hürriyeti adı altında dokunulmuyordu. Avrupa’da dahi Kur’an-ı Kerim’i yakanların yargılandığı bir ortamda bu yapılıyordu. Şükür ki şu anda ülkemizde böyle bir durum yok. Yargımız, İslâm’a da Kur’an-ı Kerim’e de Hazreti Peygamber’e de mütedeyyin cenaha da saldıranlara karşı gerekli adımları atıyor. Eski Türkiye bitti. Eski yargı da görevini hakkıyla yapamıyordu. Yeni Türkiye’de ise kendine güvenen, gücünü bilen bir anlayış hakim. Onun için İslâm karşıtlarına önerimiz milli ve dini değerleri aşağılama huylarını terk etmeleridir. Gelinen aşamada diğerinin özgürlük alanına giren yaptırımla karşı karşıya kalır. Diğerine inancından ötürü mobbing uygulayan, saldıran ceza alır. Örnekler belli. İmam hatiplilerle ilgili akla zarar cümleler kullanan bir sanatçının, çalışanlarına Ramazan ayı kutlamama baskısı yapan bir CEO’nun başına gelenler ortada. Biri diğerinin dinini aşağılayamaz. Biri diğerini inancından ötürü dışlayamaz, hor göremez. Şu anda Avrupa dahil dünyanın hemen her yerinde dini aşağılayanlar yargılanıyor. Biz de olması gerekeni yapıyoruz. Cumhurbaşkanı’mızın ‘Bizim için gizli iktidarları yıkmak önemli’ cümlesi hâlen hatırlardadır. Kamunun, yargının ve askeriyenin içinde vesayet vardı. Bu vesayet, büyük oranda ortadan kaldırıldı. Yargıda sıkıntılı hususlar giderildi. Askeriye içinde vesayet tamamen yok edilmese de kırıldı. Şu anda karşımızda kamu vicdanına önem veren kuvvetli bir irade var. Dine hakaret eden karşılığını görür.”
CAYDIRICI TEDBİRLER ALINMALI
Gazeteci-yazar Tayyar Tercan da şunları dile getirdi: “Kutsallarımızın fütursuzca ayaklar altına alınamaması güzel. Geldiğimiz nokta mutlu edici ancak burada kalınmamalı. İslâm’a, Kur’an’a, Hazreti Peygamber’e hakaret ve küfür savuranlara daha ağır cezalar kesilmeli. Milli ve manevi değerlerimize saldıranlar, öyle kolay kurtulmamalı. Nihayetinde İslâm düşmanlarına karşı devletin tepki vermesi, yargının gerekeni yapması anlamlı ama bu hususta hukuki olarak daha caydırıcı tedbirler alınması şart. Müslümanları baskı altına alanlar, dışlayanlar, hakir görenlere ise göz açtırılmaması kaçınılmaz. Yeni Türkiye’ye herkes alışacak. 28 Şubat döneminde olduğu gibi inançlara ve inançlılara korkmadan, çekinmeden sayıp sövme adeti terk edilecek. Bırakmayan bedeline katlanacak. Eskiden mütedeyyin cenahın hakkı yeniyordu. ‘Ağzına vurur, lokmasını alırım’ mantalitesiyle bu cenaha bağırıp çağrılıyordu. Şu anda böyle bir tablo yok. Hak edene hak ettiği veriliyor. Adalet de bu değil mi? Zorlu CEO’suna haddinin bildirilmesi bunun kanıtı. Lâkin hâlen mütedeyyin cenaha yönelik dışlamalar, hak ihlalleri var. Örneğin TÜSİAD üyelerinin, Koç’ların firmalarına bakıldığında bir tane tesettürlü kadın olmadığı görülür. Bunların okullarında da başı kapalı kızın olmadığı müşahede edilir. Hülâsa İslâm düşmanları aramızda. Bunların bir bölümü belli dönemlerde ortaya çıkıyor. Saklananlar da siyasi iklimin başkalaşacağı umuduyla ses etmiyor. Onun için bunlara alan bırakmamak çok ama çok mühim.”
