• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

'Köpek katili' profesörden İslam'a ve millete hakaretler!

Yeniakit Publisher
2019-04-15 18:49:00 - 2019-04-15 20:02:06
'Köpek katili' profesörden İslam'a ve millete hakaretler!

Ölümüne neden olduğu Çıtır isimli köpek nedeniyle kamuoyunda 'Köpek Katili' olarak tanınan Özlem Kumrular, Müslüman Türk milletinin dini ve milli değerlerine düşmanlığını sürdürüyor.

Akademisyen Özlem Kumrular ‘Çıtır’ isimli köpeği yaşadığı apartmandan uzaklaştırarak ölümüne neden olduğu iddiasıyla bugün hâkim karşısına çıktı. 3 yıla kadar hapsi istenen Kumrular, pişkince “Çıtır çok yaşlıydı. Kalıtsal ve kronik hastalığı da vardı” savunmasını yaptı.

İslam ve toplum ile problemli profesör, hakaret ve alaylı tavırlarını sürdürüyor

Milli ve dinî kıymetlerimizle ciddi problemi olan tarihçi Prof. Dr. Özlem Kumrular, ipe sapa gelmez ifadelerle alaylı ve hakaret dolu taarruzlarını sürdürüyor.

“İslam kılıçla yayıldı” herzesi, Batı hayranı kafası ile çelişki ve çifte standartı

Başta İslam olmak üzere milletin değerlerine karşı aleni düşmanlık edip alaya alan müstehzi tavırları ile mahud profesör Özlem Kumrular, yine skandal ifadelere imza attı.

13 Nisan’da Odatv’de yayınlanan röportajında, tâ rahmetli Hasan Karakaya’nın da zamanında bir cevabî tepki yazısına konu olan “İslam kılıçla yayıldı” herzesini tekrar etti.

Esasen mensupları mağlup, ezilmiş ve sindirilmiş hiçbir fikir ve inancın yayılamadığı ve yayılamayacağı hakikati bir yana, fikrî açıdan ciddi bozukluk ve hatta fikirsizlik illeti ile malul Özlem Kumrular’ın seçtiği ifade “keserek, biçerek, deşerek, öldürerek yayıldı” gibi manaya çıkması hasebiyle büyük sorun teşkil ediyor.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Buna mukabil Kumrular’ın çok hayranı olduğu Batılıların hayat tarzınının dünya üzerinde yayılmasının da ordularıyla galip gelip birçok yerleri işgal etmeseler ve aksine her tarafta münhezim ve sefil hale düşseler gerçekleşmeyeceği bedihi bir hakikat olmasına rağmen “Batı mermilerle yayıldı” gibi ifadeler kullanmaması dikkat çekiyor.

Hakeza Kemalizmi yerleştirenlerin de çeşitli vesilelerle hayatlarının muhtelif dönemlerinde askere başvurdukları ve şayet yenilen tarafta olsalar başaramayacakları müsellem olmasına rağmen Kemalizmi de “askerle/silahla/kurşunla yerleşti” siye anmaması tenakuzu da göze batıyor.

Çelişkileri ve içindeki İslam’a karşı sorunlu ve soğuk yaklaşımını ortaya koyan misaller pek çok. Bununla birlikte meşhur bir diğer tarihçi Erhan Afyoncu’nun “kılıçla yayılma” tezviratına karşı tepki verirken “Yavuz’un Küpesi” adlı eserinde vurguladığı husus da zikredilmeye şayandır.

Afyoncu kitabının 108. sayfasında Efendimiz zamanı yapılan 9'u çatışmalı 27 gazve ve 30 üzeri seriyyede [Efendimizin bulunmadığı akın ve savaşlar] öldürülen düşman sayısının 1500'ü bile bulmadığına, bu suretle bugün İsrail’in operasyonlarında katledilen masum insan sayısını bile geçmediğine dikkat çekmektedir.

15 Temmuz zamanı bile halkı karaladı, Batılıları yüceltti!..

Fakat Özlem Kumrular’ın Batılılara gelince öven, İslam ve Müslümanlara gelince kötüleyen çifte standartlı çarpık tavrı kendisini sadece tarihe taalluk eden bir meselede değil, diğer pek çok alanda da göstermektedir.

Nitekim o, 15 Temmuz sürecinde bile bu tavrı sergilemekten zerre kadar hicap duymadı. Kumrular 16 Temmuz 2016 tarihli twitinde, “İnsanlık ne güzel şey! Hala dünyanın dört bir yanından telefon geliyor. Memleketlim kafa keserken , ‘gavurlar’ beni merak ediyor” cümlelerini kullandı.

Görüldüğü üzere Kumrular, kendisinin hayran olduğu Batılılarca desteklenen vatanı işgale yeltenmiş hainlerin yağdırdığı mermilere karşı göğsünü siper eden, kan veren, can veren, evladından eşine kadar her şeyini kurban eden ve büyük kahramanlık gösteren Türk halkını böyle bir anda bile kötüleyerek, “kafa kesme” iftira ve karalamalarıyla anıp “gavur” vurgusuyla daha hala “halkta yanlış anlayışa” göndermeler yaparken, yine Batılıları yücelte yücelte bir hal olmuştu.

22 Temmuz 2016’da attığı twitte ise, “Bu kötü günlerde en sağlam ilacımız mizah. Sıkı asılalım. Ağlanacak haline gülerek ayakta kalan tek toplumuz yaw” yazmıştı.

Bunca kahramanlık eden halka ısrarla bir methiye twiti atmayı bile reddeden Kumrular, alınan zafer ve işgalin önüne geçilmesinin kutlanmasını diline dolamış, bunca hayati meseleler dönerken insanlara tavsiye ede ede kafayı mizaha gömerek sırıtmayı tavsiye etmişti.

Ahiret inancı taşıyan insanları alaya alıp hakaret eden paylaşımlar..

Kumrular’ın milli değer ve hislere karşı duyarsız ve hatta aşağılayıcı tavrı bundan ibaret değildi. 10 Eylül 2018’de attığı twitte “Öteki dünya inancı Neanderthal’de başlamış” yazan Kumrular, bir takipçisinin “Neanderthal’de de devam ediyor zaten” cevabını pek beğenmişti.

Kumrular’ın beğendiği bir başka takipçi cevabı ise, “Neanderthal evrımlesti, insan oldu ama oteki dunya ya inananlar hala neaderthal beynine sahip” ifade-i kerihesini barındırmaktaydı. [Yazım yanlışları bu rezalet twitin sahibine aittir.]

Açıkça görüldüğü gibi; günümüzden 200 bin ila 28.000 yıl önce yaşamış insan türü için kullanılan “Neanderthal” terimini, günümüzün ahiret inancı taşıyan insanları için kullanarak profesör Kumrular, aleni surette inanç sahibi insanları aşağılayıp alaya almıştı.

Dinî değerlere saygısız.. Türkler ile İslam’ın bütünleşmesinden üzgün..

24 Kasım 2018’de İnstagram’da attığı bir resimde ise -haşa- “Allah’ın unuttuğu bir Polonya kasabası” ifadesini kullanan Kumrular, inanç ve kıymetlerimize karşı hakaretamiz ve tahkir edici alaylı tavrını ileriye taşımış, Allah Azze ve Celle’ye karşı atfedilmesi mümkün olmayan bir kusur atfedip iftiraya yeltenmek küstahlığı sergilemişti.

Kumrular 30 Nisan 2018’de twitterda yaptığı bir paylaşımda ise Bernard Lewis’ten alıntıyla Türklerin İslam ile bütünleşmesini tenkit etmişti. Lewis’in, “Türkler, İranlılar’ın ve Araplar’ın asla yapmadıkları bir şeyi yaparak milli kimliklerini İslamiyet’e gömdüler” şeklindeki çekileceği yere göre pek tartışma götürür ifadesini paylaşıp şu notu düşmüştü: “Kurban bile olmayıp kendi ayağımızla yürümüşüz. Daha da beter”. Her halükârda Kumrular’ın bu yazdığından, kimliğimizin İslam ile bütünleşmesinden pek rahatsızlık ve üzüntü duyduğu görülmektedir.

İslam, halk, 15 Temmuz’a gelince alay ve hakaret.. Atatürk’e gelince tuhaf bir ciddiyet..

Kumrular her ne kadar dini ve milli değer ile fedakârlıkları kötüleyip istihza etmiş olsa da, söz konusu Atatürk’e gelince tuhaf bir ciddileşme içerisine girmesiyle bilinmektedir.

Bu acayip tavırlarından birisini, bilimselliği olmadığı gibi birçok mizaha konu olduğu fazla fazla ortaya konmuş ve hayata geçirmeye çalışanlarca da savunulamazlığı kabul edilip terk edilmiş bulunan Güneş Dil Teorisi hakkında sergilemişti.

Sevan Nişanyan’ın mezkur teoriye, “Sadece alkolle açıklamak mümkün değil. Kesinlikle başka maddeler de kullanmış olmalılar” tepkisini paylaşan Kumrular her şeyi alaya alıp duran tavrını unutup 20 Ağustos 2017 tarihli twitinde şu ifadeleri kullanmıştı: “Güneş Dil Teorisi’ne gülebilirsin, ama bu hakareti edemezin, Nişanyan! Atatürk’e en bayağı saldırı şekli.”

Halbuki küçük bir mescid yenilenmesine bile tahammülü yok!

Ecevit devrinin Erdoğan devrinden daha iyi olduğunu savunan, Fidel Castro hayranı, 31 Mart seçimleri en güzel hadisesini komünist başkanın zaferi olarak paylaşan Kumrular’ın, 9 Eylül Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın, üniversitenin mescidini yenileyip daha iyi hale getirmesinden ise pek rahatsız oldu.

Daha son günlerde, 12 Nisan 2019’da paylaştığı twitte mescidin yenilenmesin tepki verip, rektörü “bilimin ön planda olduğu bir yarışta olmak yerine diyanet başkanlığına oynamakla” suçlayarak protesto etti. Koca üniversitede bir küçük mescid yenilenmesini bu kadar alakasız ve saçma sapan bir şekilde tepkiye konu edinmesi ile Kumrular, içindeki İslam karşıtlığını iflah olmaz biçimde sergilemeyi böylece sürdürdü.

31 Mart seçimlerinde muhalefet için propaganda ve çabalaması

Özlem Kumrular son seçim döneminde de boş durmayıp sosyal medya hesabını harıl harıl muhalefetin kazanması için propaganda yapmakla kullandığına da şahid olundu.

Söz konusu 15 Temmuz darbe teşebbüsü olduğunda işi ciddiyetsizliğe vurup ancak mizaha gömülme tavsiyesi veren Kumrular, 31 Mart seçimleri öncesi ise mutlaka muhaliflerin desteklenmesi için twitter hesabı üzerinden çağrıda bulundu.

Sevindiği sonuçlar akabinde bile insanları aşağılamaktan kendisini bir türlü alıkoyamadığını gösteren Kumrular, 11 Nisan 2019’da attığı twitte ise şu ifadeyi kullandı: “Noktalı virgül kullanmayı bilen bir belediye başkanı var İstanbul’un”

Diğer yandan Özlem Kurmular, Eylül 2017’de bir köpeğin ölümüne yol açmakla suçlanmış, sosyal medyada binlerle insanın kuvvetli tepkisine hedef olmuş, medyada ciddi gündem olmuş ve Süheyl Batum gibi bir kısım CHP’liler kendisini müdafaaya gayret etmiş fakat köpeğe acıyan insanların öfkesinden onlar da paylarını almıştı.

Hasan Karakaya'nın cevabı

İşte Hasan Karakaya'nın 2012 yılının Aralık ayında 'İslam kılıç ile yayıldı" herzesini söyleyen Özlem Kumrular'ın skandal sözlerine verdiği cevap:

İslâm korkusu mu... Petrol kokusu mu?

Bugün, aslında bambaşka bir konudan söz etmeyi düşünüyordum... Ancak, Milliyet’ten Zeynep Miraç’ın, Doç. Dr. Özlem Kumrular ile yaptığı röportajı okuyunca, yazacağım konudan vazgeçip, “İslâm korkusu” üzerine yazmaya karar verdim...


Konuya girmeden önce, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sık sık vurguladığı “İslâmofobia” ile ilgili sözlerini aktarmak istiyorum... Erdoğan; gerek ABD’deki, gerek Avrupa’daki “İslâmofobia”yı eleştirirken der ki;

l “Avrupa’da, aşırı unsurların etkinliklerinin artması, yabancı düşmanlığını, özellikle İslâmofobiayı kaygı verici boyutlara taşıdı. Benzeri bir süreç 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’de yaşanmıştı. Amerika ve Batılı ülkeler, İslam ile terör ve şiddeti özdeşleştirmek gibi vahim bir hataya düşerek, kendi vatandaşları arasında Müslümanlarla ilgili önyargılar oluşmasına yol açıyorlar.

İslâmofobiayı bir başka açıdan ırkçılığın tezahürü olarak görüyoruz. Bu çarpık anlayış, sadece Batılı ülkeler için değil, bütün dünya için de giderek büyüyen bir tehlike haline geliyor.

Her dinin, her inancın mensupları arasından teröristler çıkabilir. Ama o inancın, düşüncenin içerisinden bir teröristin çıkması, o dinin terörizmi teşvik ettiği anlamına gelmez.

Düşünce özgürlüğü adı altında Müslümanların inançlarına, kutsal değerlerine hakaret edilmesini de aynı şekilde kabul edemeyiz.”

l “İslam teröre müsaade etmez. Çünkü, bir insanın öldürülmesi tüm insanlığın öldürülmesi gibidir. Ama Hıristiyanların içinde terörist yok mu? Yahudilerin içinde terörist yok mu? Asla İslamı da terörle özdeşleştirmek doğru değil. Antisemitizm nasıl bir insanlık suçuysa, İslâmofobia aynı şekilde bir insanlık suçudur. Bunu bu şekilde ifade etmek ve kafalara yerleştirmek gerekir.”

l “Bir dinin, bir toplumun mensubunun yaptığı yanlış, asla tüm topluma ve o dine mal edilemez. Irkçılık ve antisemitizm kadar İslâmofobia da kınanması, lanetlenmesi gereken bir suçtur. Birileri marjinal örneklerden çıkarak, terörle, çatışmayla İslamı ve Müslümanları eşdeğer göstermeye çalışıyor.”

BATI’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Erdoğan, sadece “İslâmofobia”yı eleştirmekle kalmaz, zaman zaman “Batı’nın ikiyüzlülüğü”nü ortaya koyan şu tespitlerde de bulunur:

l “Suriye, enerji kaynakları noktasında yeterince zengin bir ülke olmadığı için, dünya kamuoyunda yeterince dikkat ve hassasiyetle izlenmiyor olabilir. Yeterince petrole sahip olmadığı için, Suriye, Libya kadar yankı uyandırmıyor olabilir.

Ama bilmenizi isterim ki,

Libya’da ölenler ne kadar insansa, ne kadar cansa, Suriye’de öldürülenler de o kadar insandır, o kadar candır.

Libya için iştahlarını kabartanların, Suriye’deki katliamlar için sessiz ve tepkisiz kalması, insanlık vicdanında tamiri zor yaralar açmaktadır.”

BİR DOÇENT’İN SÖZLERİ

İşte, Erdoğan bunları söylerken, yani “İslâmofobianın yersizliği”ne dikkat çekip, “petrol ve kan” söz konusu olduğunda Batı’nın; “Bir damla petrol için oluk oluk kan akıtılmasına” seyirci kaldığını söylerken, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Özlem Kumrular diyor ki;

“İslâmofobia tanımına karşıyım... Çünkü fobi, karşılığı olmayan korku anlamına gelir... Bu korkuya İslâmafobia demek yanlıştır... Çünkü insanlar gerçekten korkuyor... Dolayısıyla, buna İslâm korkusu demek daha doğru olur... Bu korkuyu taşıyanlar da haksız sayılmazlar... Ben, bu korkuyu haklı buluyorum... Zira, hiç kimse kendi ülkesinde sosyal düzeni bozan davranış istemez... Türklerin ve Arapların çok olduğu ülkelerde yaşamın rengi değişiyor.”

Devam ediyor Doç. Kumrular;

“Bugün çok büyük bir aşağılık kompleksi içinde olduğumuzu düşünüyorum... Çok da yersiz bulmuyorum!.. Tabii ki millet ve milliyetçilik bazında değil, ama modern yaşamın şartlarına ayak uydurma konusunda geri kalmış durumda olduğumuza inanıyorum. Ben medeniyetin ancak batıdan gelebildiğini düşünüyorum... İnsana önem veren düşüncenin Batı’dan başka hiçbir yerde doğamayacağını düşünüyorum.”

Açık ve net söyleyelim;

Bir “Müslüman” olarak benim, en ufak bir kompleksim yok... Hele hele “aşağılık kompleksim” hiç yok...

Dolayısıyla, Doç. Dr. Özlem Kumrular; kendisinin içinde bulunduğu aşağılık kompleksinin sebebini “Türklük ve Müslümanlığın dışında” aramalıdır.

ARAKAN’DAKİ VAHŞET KİMİN ESERİ?

Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim, şu “İslâm korkusu” meselesine...

Hemen soralım kendisine;

“İslâm korkusu” mu?..

“Petrol kokusu” mu?

Şunu da soralım;

Arakan’daki Müslümanlar, “Budistlerin İslâm korkusu”ndan dolayı mı katliama uğradılar...

Arakan’daki Müslümanlar; Doç. Dr. Özlem Kumrular’ın mantığına göre “sosyal düzeni bozdukları” için mi soykırıma tabi tutuldular?..

Doç. Dr. Kumrular’a cevap vermeye hazırlanıyordum ki, Türkiye gazetesinden Osman Sağırlı’nın, Arakan’la ilgili dizi yazısını gördüm... Bu dizi yazı, gazetenin manşetinden; “Katliamın asıl sebebi anlaşıldı... Arakan değil, Parakan” başlığıyla verilmişti.

Niye “Arakan” değil de “Parakan?”

Osman Sağırlı, küçük bir ipucu veriyor:

“Haziran ayında başlayan, Ekim’de oldukça alevlenen olaylar sebebiyle Arakan’da bırakın bir yabancıyı, Budist olmayanın dolaşmasına bile imkân yok... Sokaklar polis ve eli sopalı gençlerin ablukasında... Yerlerinden yurtlarından olan Arakanlılar ise kurtulduklarına şükrediyor. Evlerini terk eden Müslümanlar perişan... Bu manzaranın perde gerisinde; gaz, petrol boru hatları ve dudak uçuklatan rakamlar var.”

Demek ki, neymiş?..

Arakan’da “1000 civarında Müslümanın katledilmesi”nin sebebi, “isyan” etmeleri ya da “sosyal düzeni bozmaları” değilmiş!..

Hem, nasıl bozsunlar ki!..

Arakan’a, zaten “Budist”ler hakim!..

Dahası, ülke 1948’den beri “cunta” ile yönetiliyor ve ülkenin cezaevleri “muhalif, terörist, ayrılıkçı ya da isyankâr denilen göçmenler”le dolu!..

ARAKAN’DA PETROL YATAKLARI

Peki, ne için?..

Buyrun, Osman Sağırlı’yı dinleyelim:

“Arakan eyaletinin başkenti Sittwe’nin (Akyab) 120 kilometre güneyinde bulunan liman şehri Kyaukpyu açıklarında, Güney Koreli petrol şirketi Daewoo 2004’te arama yaptığı iki deniz sahasında toplam 1.2 trilyon metreküplük doğalgaz buldu. Daewoo’dan sonra Çinli CNOOC ve CNPC, Malezyalı Petrogas, Hintli GAIL şirketleri de ruhsat alarak gaz yataklarını geliştirmeye başladı.

Çin buradaki petrol ve doğalgaza talip oldu ve projeye ciddi anlamda yatırım yaptı.

Myanmar’daki cunta lideri Than Shwe ile pazarlıklara başlayan Çin, Shwegaz ismi verilen projeyi hayata geçirdi. Proje tam kapasite çalıştığında günlük 500 milyon metreküp doğalgaz üretilecek, Çin bu gazın tamamını satın alacak. Çin, yine aynı yerde varlığı ispatlanmış 2.1 milyar varillik petrol rezervine de talip oldu. Şimdi ülke çapında 23 saha için ihale yapılıyor.

2010 yılından itibaren biri doğalgaz diğeri petrol olmak üzere Arakan’dan başlayıp Çin’in Yunnan eyaletine kadar uzanan iki ayrı boru hattının yapımına başlandı.”

Olayın özü ve özeti şu:

“Arakanlıların topraklarında 1.2 trilyon metreküplük doğalgaz ve 2.1 milyar varillik petrol rezervi tespit edilmiş... Bunun için de; yılda 2.402 kilometrelik doğalgaz ve petrol hattı inşa ediliyor.”

Demek ki neymiş;

“İslâm korkusu” diye yutturulan olayın altında “petrol kokusu” varmış...

OBAMA NİYE GİTTİ?

Eee, işin içinde “petrol” olur da, petrolün kokusu Güney Kore, Çin, Malezya ve Hindistan’dan duyulur da, hiç Amerika’dan duyulmaz mı?..

Elbette duyulur...

Duyulunca, Obama da gider Arakan’a ve “pay”ını almak için nabız yoklar.

Osman Sağırlı öyle diyor;

“Haritalar ve notlar Arakan’da yaşananların dünyaya lanse edildiği gibi sadece etnik-dini bir çatışma olmadığını ayan beyan gösteriyor.

Yüzbinlerce insanın topraklarından sürülmesinin, öldürülmesinin, mülteci kamplarına sürülmesinin temelinde sadece şu anda dünyanın en büyük enerji tüketicisi Çin’in enerji güvenliği yatıyor.

Peki Obama niye geldi Arakan’a?..

Çin bu bölgedeki doğalgaz ve petrolü borularla kendi topraklarına aktarmaya çalışıyor. ABD ise doğalgaz ve petrolü borularla Bangladeş üzerinden kendi pazarlarına iletmeyi hedefliyor.

ABD, yakın zamanda donanmasının önemli bir bölümünü bu bölgede konuşlandırmayı planlıyor. Böylece bölgede benzer hedefleri olan Çin ve Hindistan’ı kontrol altına almayı amaçlıyor. Anlayacağınız;

Filler kavga ediyor, olan çimlere oluyor.

Bir damla petrol binlerce insanın kanından daha kıymetli olduğundan ölen öldüğü ile kalıyor.”

Lâfı uzatmanın âlemi yok.

Gerçek ortada:

“İslâm korkusu” tam bir palavra...

Ortada böyle bir korku yok.

Asıl sebep;

“Petrol kokusu!”

Dilerim, bu gerçeği, bir gün “Doçent” etiketli “aydın”larımız da anlar!..

Biz “Müslüman”lar zaten biliyoruz... 

----------

Özal’ın ölümü... Aaaa ne tesadüf!

Bir Müslüman, asla “tesadüf”lere inanmaz...

Çünkü her olay, bir “plân”, bir “program” dahilinde gerçekleşir... Dolayısıyla, “Özal’ın ölümü”ne de böyle bakmak gerekir...

Nihayetinde; “vadesi dolmuştur” ve ölmüştür.

Ne var ki; “ecele giden yol”da yaşadıklarına “Normal” deyip geçemeyiz...

Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun dün yaptığı açıklamalar, hayli enteresandı...

Buyrun, gündeme getirdiği “soru”lara bir bakalım;

“Kartal Demirağ’ın Özal’a suikast teşebbüsünde MGK üyeleri var mı?.. Turgut Özal’a 16 Nisan gecesi saat 03.00’te kim kola verdi?.. Bu kolayı veren görevliler niçin Kanada ve Honduras’a kaçtı?.. Özal’ı hastaneye götüren külüstür ambulans, niye GATA’ya yöneldi?.. Sonra Hacettepe’ye dönüp; niye Acil’e değil de Çocuk Kliniği’ne götürüldü? Ve, Özal’dan alınan kan nasıl kayboldu?”

Bütün bunları “tesadüf”(!) diye geçiştirmek isteyenler, bu kadar “zincirleme” olaya ne derler acaba?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23