• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Hayatımızın merkezinde camiler olmalı

Yeniakit Publisher
2020-07-06 09:22:00 - 2020-07-06 09:22:53
Hayatımızın merkezinde camiler olmalı

AVM’ler yerine cami kültürünün yaygınlaşmasına yönelik başlattığı harekete ilişkin Akit’e açıklamalarda bulunan işadamı Ahmet Kaan, “Çocuklar farkında olmadan yoğun bir gürültünün ve alışveriş kültürünün içerisinde, böyle çocuk yetişmez. Hayatımızın merkezinde AVM’ler var. Biz hayatımızın merkezine camileri koymalıyız” ifadelerini kullandı.

Ahmet Kaan başarılı bir işadamı. Aynı zamanda sivil toplum çalışmalarında da aktif birisi. Bununla birlikte toplumdaki yanlışları sürekli eleştirmek yerine doğruları yaymak için mücadele veren duyarlı bir Müslüman. Kaan’ın ailesiyle birlikte AVM yerine cami kültürünün yaygınlaşmasına yönelik başlattığı hareket bütün Anadolu’ya yayılmış durumda. Müslümanlar adına yapılan hayırlı birçok çalışmanın arkasında da gördüğümüz Kaanlar ailesinin sorumluluk sahibi bireylerinden birisi olan Ahmet Kaan ile cami kültürünü, aile huzurunu, komşuluğu, moda çılgınlığını, tüketim hastalığını ve daha birçok şeyi konuştuk.

-Duyarlı bir Müslüman işadamı olarak herkese örnek olacak önemli bir hareket başlattınız. AVM yerine cami kültürüne dikkat çektiniz. Hangi saiklerle başladınız?

Bizim buradaki amacımız evlatlarımızın ve nesillerimizin güzel yetişmesi. Malumunuz herkes oturduğu yerden şikayet ediyor, annesinden babasından başlıyor, aynı şekilde evladından da şikayet eden bir toplum var. Biraz bu durumdan merkezli ben de etkilendim. Ve etrafımdaki dostlarıma, her birimiz bir şeyden şikayet etmektense iyiliği yayalım iyiliği konuşalım dedim. Sonrasında herkesin her şeyi eleştirdiği bir seçim sonrasında dedim ki: “Ahmet Kaan olarak ilk başta ben kendimden, eşimden, ailemden, komşularımdan, çalıştırdığım insanlardan sorumluyum. İslam’ın emri gereği de yardım faaliyetleri, yakından uzağa doğru açılıyor. İlk başta Ahmet Kaan kendini toparlarsa ondan sonra sistem otomatikman kendine geliyor. Biraz da buradan yola çıktım. Hep kötü örnekler üzerinden konuşuyoruz. İyi örnekler üzerinden gitme niyetiyle bu işe başladım. Ana sebep evlatlar ve nesillerdi. Örnek olarak da topluma bir şekilde bir şeyler söylemek istiyordum.

Bu milletin Kur’ani altyapısı yaz Kur’an kurslarındandır

-AVM yerine cami kültürü müthiş bir fikir. Bu vesileyle çocuklarınız da hayatının merkezine camiyi koyarak yetişmiş oluyor değil mi?

Evet. Evlendik, iki evladımız oldu, iş dünyasında da yoğun çalışıyoruz, cumartesi günleri de dahil, İstanbul gibi bir yerde pazar günü olunca evde kriz başlıyor, erkek dinlenmek istiyor, hanım da erkeği evde bulunca hadi çocuklarla bir faaliyet yapalım modu başlıyor. Ama İstanbul’da nereye gitseniz yoğun, bunu birçok arkadaşımda da görünce daha net oturdu. Hayatımızın merkezinde AVM’ler var, 3-5 sene gittik, vakit geçirmek için. Ama bir zaman sonra dedim ya biz ne yapıyoruz böyle? Çocuklar farkında olmadan yoğun bir gürültünün ve alışveriş kültürünün içerisinde, böyle çocuk yetişmez. Hatuna dedim ki: “Biz hayatımızın merkezine camileri koyalım.” Şu an ortalama Türkiye’de 500’e yakın AVM oluştu. İlk AVM 1985 civarında kuruldu. O zaman AVM lükstü ama şimdi herkesin hayatının merkezine oturdu. Bizim geleneklerimizde camii kurulur, onun etrafına mimariler oluşur. Fatih’te doğdum, çocukken babamla birlikte 1980 sonlarında camiinin minaresinden şerefeye çıkardık, sesli bir şekilde ezan okurduk, o zaman mikrofon yoktu. O zaman beyinler boş ki, şu an konuşurken bile gözümün önüne geliyor. Mehmet Görmez’e gitmiştim, şöyle bir ifade de bulundu: “Bu milletin Kur’ani altyapısının %90’ı -farkında değiliz ama- yaz Kur’an kurslarındandır.” Bizim hayatımızın merkezinde camii vardı. Fatih Camii’nin etrafında doğduk, büyüdük.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Çocuklarımızla camide vakit geçiriyoruz

-AVM’lere alışan çocukları koparmak zor oluyor bu hususta siz neler yaşadınız?

Ben camileri hayatımızın merkezine koyalım derken de AVM’leri elimizin tersiyle itelim demiyorum. İhtiyacımız olduğu zaman zaten gidiyoruz. Çocukları oraya alıştırdığınız zaman çocukları geri çekmek de zor oluyor. En büyük oğlum 15 yaşında, artık ergenlikten sonra çocukların şekillendirilmesi de daha zor oluyor. Camiye getirmeye çalıştığımda bile “Ya baba…” demeye başladı yavaş yavaş ama onun küçük kardeşleri aşkla şevkle istiyor. Bunu yaparken de şunu söylüyorum: “Bu çok zor bir şey değil.” Sonuçta İstanbul’dasın, zengin topraklarda yaşıyorsun. Özellikle öğlen veya ikindi vaktinde gidiyoruz, namazımızı kılıyoruz ve yarım saat vakit geçiriyoruz. Hamdolsun bunu alışkanlık haline getirdik. Mesela en küçük evladım için herkes şöyle der: “Meryem camide doğdu, büyüdü.” 2 haftalıkken götürmüştüm, 3 yaşında tekrardan götürdüm ve şu an hâlâ aşkla şevkle camiye gitmek istiyor.

-İlk zamanlarda paylaşım yaparken çekinceleriniz oldu mu?

Başlarken birileri takip etsin, yapsın diye başlamadık. Başladık, halis niyet ile devam etti. Ben de bunları yavaş yavaş paylaşmak istedim. Biz inançlı aileleriz, ilk başta çekindim “gösteri mi yapıyorsunuz” gibi anlaşılır diye. Çocukları da paylaşmak bir risktir, nazarı da bilen insanlarız biz. Niyetimiz halis olduğundan mesela camiye gittiğimiz zaman otopark da sorun oluyor ama biz gittiğimiz zaman mutlaka boş park yeri karşımıza çıkıyordu. Son 2-3 senedir de çok yoğun paylaşıyorum. İyilik de paylaştıkça çoğalıyor, gördüm ki dünyanın birçok yerinden görüp uygulayan aileleri de görüyorum. Bunun sonucunda da şöyle bir noktaya geldim, evlerimiz Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine yakındı, biz ilk oradan başlamıştık. 100. camiimiz de yine Fatih’te Efendimiz’in hırkayı şerifinin bulunduğu, Hırkayı Şerif Camii’ydi.

-Sizin bu hareketiniz Anadoluya yayıldı mı?

Anadolu’da birçok dostumuz var sivil toplumun üst yönetiminde. Sosyal medyayı aktif olarak kullanınca insanlar bir şekilde görüyor ve devam ettiriyor. Adana’dan Osmaniye’ye, İzmir’e, Ankara’ya birçok vilayetlerden herkes bunu bir şekilde görüp eşini ve ailesini alıp camiye gidip orada vakit geçirdiklerini gördüm. Başlarken ki niyetim, bir şey yapayım da herkes onu alsın, bu hareket örnek olsun değildi. Bazı akımla yola çıkarken ben bunu yapacağım akımdan arkamdan gelsin diye yola çıkılmaz biliyorsunuz. Mezhepler tarihine gittiğiniz zaman da bunu görürsünüz, hiçbir mezhep imamı ben imam olacağım diye yola çıkmamıştır. Peygamber Efendimiz’in (sav) hadisleri üzerinden yorumlar yapıp, kendine bir yol çizmiştir, ondan sonra mezhepler oluşmuştur biz de arkalarından devam etmişizdir.

“Evlerinizi cami yapın”

-Camilerin tedbiren kapalı olduğu salgın döneminde dede torun ailenin bütün fertleri cuma günleri temsili hutbe başta olmak üzere namazın merkezde olduğu aile fotoğrafı sergilediniz, bu fotoğrafın hayata yansıyan yanlarını anlatır mısınız?

Salgın sürecinde camilerin kapalı olması ailemize çok ağır geldi. Babam hafızdır. Cemaate gitmemek ayrı bir şey ama cumaya gitmemek hayatımızda aklıma gelebilecek bir şey değildi. Efendimiz döneminde de salgının farklı versiyonları yaşanmış. Aile olarak 3-4 sene önce kendimize bir mekan yapmıştık, geniş bir aileyiz, 6 kardeşiz, her biri evli, anne babamız hayattalar hamdolsun, salgın sürecinde hep bir arada olma durumumuz oldu. Arada cemaat yapıyoruz ama tat alamıyoruz. Dedim ki; “Baba, özellikle büyük torunların var, bunların yetişmesi gerekiyor, biz camilerde yetiştik. Bir faaliyet yapalım ki, çocuklar hutbeye çıkmaya alışsınlar.” Salgın sürecinde cuma düşer zaten, metni yazarken de dikkat ettim, “salgın sürecinde eğitim maksadıyla cuma hutbesi pratiğiyle öğle namazı kılıyoruz” dedim. Metni dikkatli bir şekilde hazırlıyorum ama birçok insan fotoğrafa bakarak yorum yapıyor. Hepsine de sabırla cevap veriyorum. Her cuma bunu yaptık ve çok faydasını gördük. Özellikle benim oğluma güzel bir özgüven geldi, hutbeye çıkıyor, Arapçalarını okuyor. Hep beraber ailece güzel bir görüntü oluşturduk. Bunu da birçok kişiye söylüyorum, “Bulunduğunuz evler, hayatınızın merkezi evler artık ve o evleri de cami yapın.

-Müslüman aileler neyi kaybetti sizce günümüzde?

Makamlar bizi bir şekilde bozdu. Makamların bize getirdiği, gelir seviyesinin artması oldu. Fakir ailelerdik, ortalara yaklaştık. Milletin çoğu orta seviyeye yaklaşınca bu sefer hayatın merkezine maddiyatı koyduk. Dünyalıklar yarışına girdik. Kredi kullanıp evlere, arabalara düştük. 91-92’lere kadar bizim evimizde çamaşır makinesi yoktu, daha sonradan girdi. Böyle olunca makamlar ve para bizi gerçek hayattan uzaklaştırdı.

Gençlere ‘üretin’ tavsiyesi

-Gençlerle buluşmalarınızda neleri tavsiye ediyorsunuz?

Ne olursa olsun artık dünya küçük bir köy haline geldi. Günümüz tabiriyle globalleşti. Artık her şey ekranların karşısında gerçekleşiyor. Gençlere hep şunu söylüyorum: “Bu ekranlarda biz tüketici değil de üretici olabiliyorsak, o zaman gerçekten güçlü bir Müslüman olduğumuz ortaya çıkar.” Ne zaman facebook gibi platformları kurup ihraç edebilir hale gelirsek, o zaman güçlüyüz diyebiliriz. TRT’nin bu anlamdaki açılımı iyi oldu mesela. TRT World olsun, TRT Arapça ve en son TRT Almanya olsun gerçekten önemli adımlar. Bunların oturması 10-20 yılı buluyor. Bugün dünyayı dolaşan bir insan otellerdeki televizyonu açsa görür ki ya CNN var ya BBC var. Sonuçta bu kanallarla dünya haberdar ediliyor. Sizin de güçlü olabilmeniz için böyle markalar kurup ihraç edebilmeniz ve söz sahibi olabilmeniz gerekiyor.

Sosyal medya platformlarının muadillerini üretelim

Genç arkadaşlara “yeni dili okumamız gerekiyor” diye söylüyoruz. Yeni dili okumazsak kaybederiz. Eski ezberlerle devam ettiğinizde kaybedersiniz. Sosyal medyada eğer üretemiyorsak bilinçli tüketiciler olmamız gerekiyor. Beğendiğiniz ya da paylaştığınız bir şey sizin için basit gibi görünse de aslında akredite ettiğiniz anlamına geliyor. Takip ettiğiniz kişileri bile tek tek bilmemiz, sınırlandırmamız gerekiyor. Yapabiliyorsak YouTube muadillerini üretelim ama üretemiyorsak da bilinçli tüketici olmak zorundayız. Büyükler üretin diyor ama o öyle kolay olmuyor. Bugün Selçuk Bayraktar gibi nesiller yetiştirebiliyorsak işte o zaman başarıyoruz demektir.

Hayat merkezimizde Kur’an Kursları var

-Gönüllülük bilincinin yayılmasında da örneklik teşkil ediyorsunuz. Siz hayırsever bir aile olarak biliniyorsunuz. Yardımlaşma ve dayanışma merkezli çalışmalar neden önemli sizce?

Gönüllülük bilinci çok önemli. Biz yine Peygamberi örnekten gidiyoruz. Muhammed Emin Yıldırım Hocayı dinliyoruz sürekli, çok kıymetli bir hocamız. Siyer Vakfı’nda O’nu anlatıyordu. Bir gazveye çıkıyorlar, orada müthiş bir ganimetler karşılaşıyorlar, Ebu Süfyan geliyor; “Ya Rasulullah bana düşeni alayım 100 deve, evladıma da 100 deve” diyor. Ve Efendimiz kendine hiçbir şey bırakmıyor. Yine kurban hadisesinde de “size kalan ufacık et parçasından ziyade sizin verdiklerinizdir size kalanlar” diyor. Hayata böyle bakmaya çalışıyoruz. 50 yıllık ticaretimizde hamdolsun farz ve sünnet olarak gördüğümüz hayat nizamı üzerinde gitmeye çalışıyoruz. Yine hadiste buyuruluyor: “Ben sizin kalplerinize ve imanınıza bakarım, mal varlığı ve görüntünüze bakmam” diyor. Bunları bilerek yaşamaya çalışıyoruz. 2014 yılında da yine ailemize ait olan Kaanlar Vakfı’nı kurduk. Hamdolsun bugün İHH ve Deniz Feneri’nin yaptığı faaliyetlerin hepsini  yapıyoruz. En son mesela Kudüs’te yardım faaliyetinde bulunduk. Ulusal olarak da bizim hayat merkezimizde Kur’an Kursları vardır. Hafızlık müessesi üzerine çalışıyoruz ve 35 bin öğrenciye dokunuyoruz. Bunu da şuna bağlıyoruz, Cenab-ı Hak Muhammed Suresi 7. ayet-i kerime de şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler, Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder.” Cenab-ı Hak bile bunu şarta bağlamıştır.

Yeni Akit Gazetesi

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

şenay doğan

Türkiye'de yardım yapan çok...hatta Türkiye yardımları ile övünen bir ülke...ama insan yardım yaparken bunu bana allah ve rasulü emretti....allah benden borç istedi karşılığını fazlası ile ödeyeceğini vaad etti....peygamberim bir müslümanın gönlüne neşe ve sevinç sokmak 60 yıl ibadet etmekten hayırlıdır buyurdu....bana senin gönlüne sevinç sokmam emredildi çünkü sevabına ihtiyacım vardı ruhunu karşındakine hissettirmeyen yardımların sonu fiyaskodur....türk bayrağını dalgalandırmak için şeyhinin adını yüceltmek için insan kucaklamalar er veya geç ilgilinin elinde patlayacaktır....allaha emanet olun

MESAJIMA İTİRAZ EDENLER

siz bilirsiniz bütün şan ve şeref allaha aittir....insanı alçaltacak olan da yüceltecek olan da allahtır....allah ve rasulüne ait olanı allah ve rasulünden esirgeyin....allahın verdiğini nefisleriniz için harcayın ve allahın sizi nasıl alçalttığını seyredin...SİZ BİLİRSİNİZ....allaha emanet olun
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23