• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

CHP iktidarının Mehmet Akif Ersoy'un cenazesine yaptığı büyük ayıp

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi:
CHP iktidarının Mehmet Akif Ersoy'un cenazesine yaptığı büyük ayıp

Yazar Hüseyin Yürük 'CHP iktidarının Mehmet Akif Ersoy'un cenazesine yaptığı büyük ayıp' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte Yazar Hüseyin Yürük'ün kaleme aldığı o yazı;

İstiklal marşımızın yazarı, Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy bundan  89 yıl önce  soğuk bir kış günü 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etmişti. Mehmet Akif Ersoy’un cenazesine karşı, dönemin CHP iktidarı tarafından, sanki bir suçluymuş gibi büyük bir ayıp yapıldı. Cenazeye halkın katılmaması için büyük bir baskı uygulandı.Cenaze, bir grup cesur üniversite gençliğinin omuzlarında Edirnekapı mezarlığına ancak götürülebildi..Cenazeye katılanlara da sonradan “Neden katıldın?” diye takibat yapıldı.

Yakın tarihimin bu büyük ayıbını anlatmaya geçmeden önce yine bir başka önemli şairimiz olan Yahya Kemal Beyatlı’nın hatıralarından Bulgar Milli şairi Vazov’un cenazesine, Bulgar Devleti tarafından yapılan muameleden bahsedelim:


 

Yahya Kemal Beyatlı, Hatıralarında* anlatıyor: Bulgarların milli şairi Vazof,** ben oradayken (22 Eylül 1921 tarihinde) ani bir ölümle öldü. Derhal şehrin sokakları siyahlara büründü.Hükümet resmi matem ilan etti. Bütün Bulgaristan şehirlerinde kasabalarında, köylerinde çanlar çalınıyor, pencerelerden siyah bayraklar, matem kurdeleleri sarkıyor, hudutsuz bir matem haftası.. Memlekette ne kadar müessese varsa duvarlara matem davetiyeleri yapıştırmış. Bütün gazeteler Vazof ile dolu.

Nihayet cenazenin kalkacağı gün geldi. Bütün şehir kapalı, tıs ses yok.Tabutun geçeceği yolların köşesinde birer siyah sütun önlerinde günlük yanıyor. Kraldan köylüye kadar bütün Bulgarlık ayakta.


 

Cenaze kalktı,bütün kiliselerden fasılasız çalan çanların sesleri ve ağır cenaze havalarıyla Sofya'nın iç mahallelerinden geçti. Önde bitmez tükenmez bir mektepli kafilesi… Sonra Bulgar kilisesinin belleri iki kat olmuş sırmalara müstağrak ihtiyar metropolitlerinden, genç papazlarına kadar ruhani bir alay. Tabut bir imparator tabutu kadar tantalalı…

Arkasından bütün nazırlar, mebuslar, ileri gelenler, daha sonra cemiyetler.. Makedonya ihtilalcileri.. Daha sayamayacağım bir mahşer. Hava fena, musibet bir yağmur yağıyor. İliklerine kadar ıslanmış bu cumhurun umurunda değil.

Vazof’u şehrin göbeğinde büyük katedralin karşısındaki meydana gömdüler. Mezarında da şimdi büyük bir kandil yanıyor. (Beyatlı,1976:162).


 

Bu satırlardan sonra şimdi de İstiklal marşımızın yazarı, Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un cenazesine yapılan muameleye bakalım: Kurtuluş Savaşı mesafe kat etmeye başladıktan sonra hiçbir kanun, nizam ve ölçü tanımayan İstiklal Mahkemeleri, bir süre sonra damadını dolayısıyla kendisini de hedef almışlardı. Yeni yöneticiler, muhalif olan herkesi polis aracılığı ile takip ettirmeye başlamışlardı. İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy  da polis marifetiyle takip edilenlerden biriydi.

Dönemin idarecileri M.Akif tarafından kaleme alınan İstiklal Marşını ‘fazla batı aleyhtarı’ diye niteleyerek değiştirmeye dahi yeltenmişler ancak başarılı olamamışlardı.


 

1923 yılının 2. yarısından itibaren adım adım takip edilen “Mehmet Akif Ersoy, bu muameleye çok kırılmış, “Bana memlekete ihanet etmiş adam muamelesi yapıyorlar. Buna tahammül edemiyorum” (Düzdağ,1990:3). diyerek vatanı terk etmiş ve Mısır’a yerleşmiştir.Taha Akyol da bu vakıayı şöyle ifade eder:Mısır’a gidişinin asıl sebebi ‘takip altında’ kalmış olmasıdır. Peşine polis hafiyesi takılması çok ağırına gitmiştir (Akyol,2010).

Mehmet Akif, Kahire yakınlarındaki Hilvan’a yerleşti. Kahire’deki “Câmi-ülMısriyye" adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri veren Mehmet Akif maddeten sıkıntılı bir hayat yaşadı.1936 yılında rahatsızlanan Akif, hava değişimi için önce Lübnan’a sonrasında ise Antakya’ya gitti. Ancak hastalığının ilerlemesi üzerine 1936 yılının Haziran ayında İstanbul’a gelerek tedaviye burada devam etti.O günlerde Milli Şairin içinde ikamet edebileceği bir evi bile yoktu. Ersoy, bir arkadaşının yanında ikamet ediyordu.Emekli cüzdanında Âkif’in adresi olarak “Beyoğlu, Parmakkapı Mısır Apartmanı’nda Fuat Şemsi yanında” kaydı bulunuyordu (Akyol,2010). 


 

Tarihe düşülen kayıtlara göre, dönemin tek parti iktidarının ‘Dahiliye Vekili’ Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine gönderdiği mesajda cenazeye sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını istemişti.

Gazeteci Ardan Zentürk, bu büyük ayıbı şöyle anlatır:Hafif kar yağışı olan 27 Aralık 1936 günü büyük Türk şairi, büyük Müslüman Mehmet Akif Ersoy’un tabutu dört hammalın sırtında Beyazıt Camii’ne getirildi. Burada kılınan öğle namazından sonra tabut, yirmibeş otuz kişiden ibaret cemaatin omuzları üzerinde yola çıkarıldı. Sonunda mezarının başında onüç kişi kaldı (Zentürk,2009).

Gazeteci Taha Akyol da Mehmet Akif’in çıplak bir tabut içerisinde musallaya getirildiğini nakleder.Akif’in çıplak tabut içinde musalla taşına konulan cenazesine devlet değil, üniversite öğrencileri ve halk sahip çıktı (Akyol,2010).


 

Akif’in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı. Cenazeye resmi kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmamıştı.

Mehmet Akif’in cenaze namazına hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer  5 Ocak 1987 de Tercüman Gazetesi’nde  “ Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatır:Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akif’e ait bulunduğu anlaşılınca bir anda gençler ağlamaya başladı.


 

…Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı. Ama ne vali,ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu” (Aymalı,2012).

Taha Akyol da milli şairin cenazesine yapılan büyük devlet ayıbını Mithat Cemal Kuntay’dan nakille  şöyle anlatır:27 Aralık 1936'dayız.Beyazıt Camii'nin musalla taşında bir tabut, üstünde ne bir bayrak var, ne de bir örtü. Cami avlusunda cenazeyi bekleyen şair Mithat Cemal, "Bir fıkara cenazesi olmalı" diye düşünüyor. O anda Emin Efendi lokantasının sahibi Mahir Usta elinde bir bayrakla cenazeye koşuyor. Sonra yüzlerce genç peydah oluyor, çıplak tabutunu üniversitenin büyük bayrağına sarıyorlar.Defnedileceği Edirnekapı Şehitliği'ne kadar omuzlarda taşınıyor.Kör ve sağır yetkililerin görmediği, duymadığı, tınmadığı büyük Âkif'in cenazesi bu şekilde 'millet töreni' ile kaldırılıyor.Ertesi gün gazetelerde, bir iki sütuna, sıradan birkaç haber. Bir süre sonra, "Kimseler yüzüne bakmadı, bitler içinde öldü" türünden yalan ve aşağılayıcı yazılar çıkıyor (Akyol,2006).


 

O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan da cenazeye katılmış ve bir konuşma yapmıştır.

‘Akif’in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası’ başlıklı bir yazıda hatıralarını anlatan Karahan, cenaze töreni sonrasında başına gelenleri şöyle anlatıyordu: “3 gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulundan Emniyet Müdürlüğüne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti.“Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı sormuştu.

Cevabım yaklaşık olarak şöyleydi: Ben herhangi bir şairin değil, Türk Bayrağı göndere çekilirken, yazdığı İstiklal Marşı ile göklere seslenen bir zatın kabri başında milletimizin duygusunu, saygısını dile getirdim. Beni buraya çağırmakla hata işlemiş bulunuyorsunuz.”


 

Dönemin yöneticileri her ne kadar Mehmet Akif'e bir cenaze töreni hazırlamamış olsalar da sevenleri ve binlerce üniversite öğrencisi onu son yolculuğunda el üstünde Edirnekapı mezarlığına kadar taşımıştır (Aymalı,2012).

*Beyatlı Yahya Kemal,(1976) Hatıralarım,İstanbul:Fetih Cemiyeti Yayınları

**İvan Vazov, Bulgaristan'ın millî kahramanlarının en önemlilerinden biri sayılır. Günümüzde Bulgaristan'daki bütün yerleşim yerlerinde adı merkezi bir caddede yaşatılmaktadır. Kütüphaneler ve okullar genellikle onun adını taşır.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

kel hasan

mehmet akif olmak çok zordur chp bunu bilmez istanbul ekoyu verdiler oda bantla oteli kapattı sonra bavullar baklavalar
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23