Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, çok ilginç bir portre. Bir “Koordinasyon Bakanlığı” niteliğindeki alanında yüksek performans gösterdi, işin şovuna kaçmadan, kimseden rol kapmaya çalışmadan, gece gündüz çalışarak sürekli olarak mesafe aldı. Bakan Cevdet Yı
Berat Erkök/Ankara
- Kalkınma Bakanlığı, tam olarak ne iş yapar?
- Biz yeni bir bakanlığız. Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı idik, şimdi Kalkınma Bakanlığı oldu. Ben buna ‘DPT’nin misyonu, adı oldu” diyorum. Çünkü Devlet Planlama Teşkilatı’nın misyonu kalkınmaktı. Geçmişe göre daha güçlü bir hale geldi. Bazı yeni birimler oluşturduk. Bunlardan biri “Yatırımları İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü”. Geçmişte işler başlardı fakat takibi ve izlemesi iyi yapılmazdı. 2023 vizyonumuz gereği önemli projeleri ve yatırımları izleyecek yeni bir yapı kurduk. Diğer yandan Kalkınma Araştırmaları Merkezi Kurduk. Bu merkezimiz uzun vadeli araştırmalar ve çalışmalar için faaliyet gösteriyor. Bunların yanı sıra bu dönemde bölgesel politikalarımızı da çok güçlendirdik. Geçmişte hep “Bölgeler arası farklılıkları kaldıracağız” lafı edilirdi. Bu dönem çok sayıda enstrümanla, kurumsal yapıyla ve programla bu işin üzerine gittik. Ben buna “yeni bölgesel politika” ismini veriyorum. Bu artık tüm Türkiye’yi kapsayan bir politika oldu. Sadece bir ili ya da bir bölgeyi değil, her yeri içerisine alıyor. Bunun bir yansıması olarak 26 Kalkınma Ajansı kurduk.
- Evet bu önemli Sayın Bakan, geri kalmışlık denince hep bir bölge akla geliyor. Oysa Türkiye’nin aslında geri kalmış olan pek çok yeri var, mesela Kastamonu... Birçok köyünün yolu kapalı kışın...
Türkiye’nin her yeri kalkınacak
- Biz de böyle bakıyoruz meseleye; Türkiye’nin her yeri kalkınacak. Bu ajansların sayısı 26 ama 81 ili kapsıyor. Bu ajansları belirli bölgelere kurmadık, her yere kurduk. Eski anlayış olsa sadece belirli bölgelerde olacaktı. Türkiye’yi 26 ekonomik havzaya ayırdık, bunların altında da 81 Yatırım Destek Ofisi kurduk. Hakkari’de de bu ofisimiz var, İzmir’de de, Samsun’da da.
- Teşvik sisteminde bölgesel ve sektörel, iki koldan gidilmesi iyi... AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki teşvik politikaları çok verimli olmadı.
- Teşvik sistemine de yenilikler getirdik. Eskiden eşik değer konuyordu. Bu değerin altında kalanlara teşvik veriliyor, üzerine çıkanlara verilmiyordu. Bunu da biz değiştirdik. Son dönemde tüm Türkiye’yi kucaklayan bir teşvik sistemi geliştirdik. İki amacı aynı anda gerçekleştirmeye çalışan bir sistem bu. Birincisi küresel rekabet ortamında Türkiye’yi dünyada daha üst sıralara taşımak. Bunun için stratejik sektörlere, büyük projelere, beşinci bölge sektörlerine il farkı gözetmeden destek veriyoruz. Genel anlamda Türkiye’nin küresel düzeydeki rekabet gücünü arttıracak yatırımlara bölge, şehir ayrımı yapmaksızın aynı teşviki sağlıyoruz. Aynı zamanda ortalamanın altındaki bölgelere de ekstra şeyler yapıyoruz.
- Kalkınma birçok faktörün bir araya gelmesiyle ulaşılabilecek bir hedef. Eğitimi var, sağlığı var, güvenliği var... Eğitime takılmış vaziyetteyim, bir türlü oturmadı...
BÜYÜMEDE OSMANLI’YI ÖRNEK ALIYORUZ
- Bana göre bir yöre ya da bir ülke, nitelikli ve donanımlı insanları yetiştirebiliyorsa, koruyabiliyor ve cezbediyorsa, o ülke gelişiyor demektir. Bunu dediğiniz andan itibaren şu soruyu sormanız gerekir: “Nitelikli insan nasıl bir yerde yaşamak ister?” Bu soruya cevap verdiğiniz andan itibaren kalkınmanın anahtarını elde ettiniz demektir. İnsan odaklı kalkınma dediğimiz de budur. Eskiden insanlarımızın gözü hep dışarıdaydı. Bunun sebepleri, şehirleşmenin iyi olmaması, alt yapının ve ulaşımın zayıf olması, demokrasinin ayıplı olması vb... Ama insanlarımızın gözü artık dışarıda değil, Türkiye’de yaşamak istiyorlar. Kalkınma dediğimiz şey budur. Tersine beyin göçü başlamış durumda. Kalkınmanın diğer bir anahtarı da nitelikli sermayeyi cezbetmek. Uygun yatırım ortamı oluşturmak önemli. Nitelikli insan ve nitelikli sermayeyi cezbettiğinizde kalkınmanın kilidini açtınız demektir.
Osmanlı nasıl büyüdü! Her taraftan nitelikli insanları cezbetti. Bunu yapmazsak küresel aktör olamayız zaten. Bu bir tarihi sorumluluk. Sadece Türkiye sınırları içinde değil daha geniş bir alanda bu yönde Türkiye’den bir beklenti var.
- Sayın Başbakan sürekli olarak ‘Üç çocuk” çağrısı yapıyor. Hatta bir ara rakamı ‘beş’e çıkarttı... Ne oluyor, bu konuda büyük bir tedirginlik mi var?
2050’DEN SONRA NÜFUSUMUZ DÜŞÜŞE GEÇECEK
- Nüfus artışı çok önemli ve stratejik bir konu. Bu konuda ilk defa TÜİK’e bir çalışma yaptırdık. 2075 yılına kadar tahminler yaptık. Bilimsel analizler sonrasında gördük ki bugünkü doğurganlık hızı ile gittiğimizde 2050 yılında Türkiye nüfusu 93.5 milyon olacak ama 2075’te 89 milyona düşüyoruz.
Çalışmalarımız sonucu gördük ki Türkiye nüfusu yaş ortalaması 2012’de yüzde 30’un üzerine çıktı. İlk defa 0-14 yaş grubunun toplam nüfusa oranı yüzde 25’in altına düştü ve 65 yaş üzeri nüfusun payı yüzde 7.5’e yükseldi. Bu oranın, yüzde 10’un üzerine çıktığı nüfuslar yaşlı nüfus olarak kabul ediliyor.
Duruma dünya ölçeğinde baktığımda şunu söylemek istiyorum. Bugün gelişmiş dediğimiz ülkeler zenginleştikten sonra yaşlandılar. Fakat gelişmekte olan ülkelerin bir riski var; zenginleşemeden yaşlanmak. Yoksul ve yaşlı insanların olduğu bir dünya... Zenginseniz yaşlı olma lüksünüz var; mirastan yiyebilirsiniz. Fakat gelişmekte olan ülkelerin yaşlanma lüksü yok. Bizim de yaşlanma lüksümüz yok. Bu durum tüm dünyada gelecek on yılların çok ciddi problemi olacak. Yoksul ve yaşlıysanız umudunuz yoktur. Ama yoksul ve gençseniz çalışarak kurtarabilirsiniz. Bizim bu tuzağa düşmememiz gerekir. Yani orta gelirli ve yaşlı bir ülke olmamamız gerekir.