Baronlar ilk defa yargıya hesap verdi

1971’den beri milli iradeye parmak sallayan ve darbecilerle, vesayet odaklarıyla kol kola gezen TÜSİAD tarihinde ilk defa hesap verdi. Terör operasyonlarına karşı çıkan, Gezici Ayşe Barım’a destek veren, CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara karşı çıkarak muhalefetin hamiliğine soyunan TÜSİAD’ın Erdoğan’ın deyimiyle “komprador oligarkları” Orhan Turan ve Ömer Aras, polis nezaretinde adliyeye götürülerek ifadeleri alındı. TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras hakkında, 13 Şubat’taki konuşma nedeniyle ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeği aykırı bilgiyi alenen yayma’ suçlamasıyla başlatılan soruşturmanın ardından TÜSİAD Başkanı Orhan Turan hakkında da aynı suçlamalarla re’sen soruşturma başlatıldı. İki TÜSİAD yöneticisinin savcılık ifadeleri yaklaşık 4 saat sürdü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Turan ve Aras’ın yaptıkları konuşmalarda, “içeriği hakkında bilgi sahibi olmadıkları olaylara ilişkin yalnızca basından öğrendikleri bilgilerle dezenformasyon içerikli ifadeler kullandıklarını” öne sürdü. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen Aras ve Turan yurt dışına çıkış yasağı getirildi. Hakimliğin karar yazısında, Turan ve Aras’ın, “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla, Türkiye’nin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bilgileri kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yaydıkları ve yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu işlediklerine ilişkin somut deliller olduğu” vurgusu dikkat çekti.

HALKA KİMSE SAYGISIZLIK YAPAMAZ

Gelişmeleri Akit’e değerlendiren TÜRKAD Başkan Yardımcısı Avukat Hadi Dündar, şunları dile getirdi: “TÜSİAD’a yönelik soruşturmanın şüphesiz ki iki yönü vardır. Hukuk ve siyaset açısından değerlendirmek gerekir. Hukuk açısından değerlendirme yaptığımızda isnat edilen suçların unsurları oluşmadığından yargılansalar da beraat edeceklerdir. Ancak siyasi açıdan bakıldığında önem arz ettiği görülecektir. TÜSİAD 1971 muhtırasından sonra kuruldu. Kuruluş amacı da siyaseti dizayn etmekti. Bunu süreçte siyaseti ve siyasetçileri dizayn etmek üzere sergiledikleri eylem ve söylemlere bakarak görebiliyoruz. 1979 yılında Ecevit hükümeti ile ters düşüldü ve düşürmek için kontrollerinde bulunan medya aracılığı ile 4 gün üst üste tam sayfa ilanlar vererek ekonominin ve hukukun kötü gittiğini, ülkenin yönetilemez olduğunu, değişim gerektiğini ilan ettiler. Ecevit, TÜSİAD’a ‘Ülkeyi demokrasiyi öldürebilirsiniz ama cenazesini kaldıramazsınız’ dedi. Fakat kısa süre sonra 1980 darbesi gerçekleşti ve darbenin arkasında oldukları görüldü. 28 Şubat’ta da TUSİAD’ı gördük. Nerede kriz varsa, ne zaman vesayet odaklarınca hükümete çeki düzen verilmek istendi ise orada TÜSİAD etkisini gördük. Geçmişi karanlık ve skandallarla dolu olan bu STK, zenginler kulübü olması hasebiyle ‘ne yaparsak yanımıza kalır ve istediğimiz her şeyi yapabiliriz, kimse bize dokunamaz’ diyordu. Bu sebeple bu soruşturmanın sembolik önemi vardır. TÜSİAD ülkeye yararlı olan hiçbir olayla görüş bildirmedi. 15 Temmuz’da darbenin karşısında olmadılar. MİT tırları olayında, 17-25 Aralık’ta, Suriye konusunda, terör olayları konusunda hiçbir açıklama yapmadılar. 2010 referandumunu dahi beğenmediler, çünkü dertleri ülke ve hukuk sistemi değil, hükümetleri değiştirme be hükümetlerin üzerinde kendilerini görmektir. Bu anlaşılıyor yaptıklarından. TÜSİAD bu soruşturma ile şunu iyice anlamalı ki, artık eski Türkiye yok. Halk iradesine sahip çıkan bir hükümet var ve halkın iradesine kimse saygısızlık yapamaz.”

HUKUK KARŞISINDA HERKES EŞİTTİR

Avukat Said Nursi Omaç da şunları söyledi: “Türkiye, Sayın Erdoğan’ın liderliğinde milli iradeye dayalı güçlü bir hukuk devleti olma yolunda önemli adımlar atmaya devam ediyor. Bu süreçte, yıllardır siyasete yön vermeye çalışan, demokratik iradeye karşı vesayetçi bir duruş sergileyen odakların da hukuk önünde hesap vermesi kaçınılmazdır. TÜSİAD yöneticileri hakkında başlatılan adli süreç, iş dünyasının da hukuk karşısında ayrıcalıklı olmadığını gösteren önemli bir dönüm noktasıdır. TÜSİAD, bugüne kadar iş dünyasını temsil eden bir kuruluş olmaktan öteye geçmiş, zaman zaman hükümetin politikalarına karşı açıkça ideolojik bir tutum sergilemiştir. Türkiye’nin büyümesi ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirme çabalarına destek olmak yerine, dış mihrakların söylemlerini tekrar eden bir pozisyon almıştır. Bugün de benzer bir şekilde, yargıya yönelik açıklamalarıyla adil yargılamayı etkileme çabası içine girdiği görülmektedir. Ancak artık eski Türkiye yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlı mücadelesi sayesinde, hiçbir güç odağı milli iradenin üzerinde değildir. Devletimiz, ekonomik kalkınmasını sürdürürken hukuk devleti ilkesinden de asla taviz vermeyecektir. Türkiye’de her vatandaş gibi iş dünyasının önde gelen isimleri de hukuk çerçevesinde sorumluluk taşımaktadır. Bu süreci, hukuk sistemimizin bağımsız ve tarafsız işleyişinin bir göstergesi olarak görmek gerekir. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu güçlü irade sayesinde, Türkiye artık dış etkilere açık bir ekonomi değil, kendi dinamikleriyle büyüyen, bağımsız ve güçlü bir ülke konumundadır. Bu yolda her kesimin, ülkemizin geleceği için sorumlu ve yapıcı bir tutum sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, adaletin herkes için işlediği güçlü bir hukuk devleti olmaya devam edecektir.”