• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Ali İhsan Karahasanoğlu 28 Şubat Darbesi'ni anlattı: Darbeci zihniyet kaybetmeye mahkûmdur

Yeniakit Publisher
2019-03-04 13:22:00 - 2019-03-04 13:23:25
Ali İhsan Karahasanoğlu 28 Şubat Darbesi'ni anlattı: Darbeci zihniyet kaybetmeye mahkûmdur

28 Şubat’ın 22. yıldönümünde o karanlık günlerin puslu havasını anlatan Yeni Akit Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Ali İhsan Karahasanoğlu, “Darbeci hiçbir zihniyet, kendi halkına karşı başarıya ulaşamaz. İstedikleri kadar büyük laflar etsinler. Yenilmeleri kaçınılmazdır” dedi.

Karahasanoğlu kardeşlerin hukukçu ismi ve Yeni Akit Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Sayın Ali İhsan Karahasanoğlu ile bir döneme damgasını vuran ve halen bazı kırıntıları kalan 28 Şubat’ın karanlık perdesini araladık, yaşananları ve etkilerini konuştuk...

Siz halkın içinde, asgarisinden %50’sinin başındaki örtüyü, mücadele edilecek bir kıyafet olarak görürseniz, işin başında kaybetmeyi kabul etmişsiniz demektir. Zulmünüzü, bir gün, bir yıl, 5 yıl sürdürebilirsiniz. Ama nihayetinde mağlup olursunuz. Nitekim oldular da...

-Millet olarak maalesef yakın tarihimizi bile maalesef çabuk unutuyoruz. Hem unutanlara hatırlatmak hem de özellikle gençlerin öğrenmesi açısından bir hatırlatmada bulunalım. 28 Şubat’ta neler yaşanmıştı efendim? Yakın tarihimize 28 Şubat lekesi nasıl bulaştı?

Hepimize ilkokulda başlarlar, “Kurtuluş savaşından hemen sonra, saltanatı kaldırdık, padişahı kovduk” diye anlatmaya.. Ama 1990’lı yılların Türkiyesinde bile.. Aslında saltanat kalkmamıştı. Sandıktan çıkanlar değil, sadece Kemalist aileden olanların iktidara gelmelerine izin veriliyordu... 28 Şubat sürecinde de Kemalist aileden gelmeyen Necmeddin Erbakan’ı devirdiler. Sandıktan en fazla oy alarak çıkan Refah Partisi’nin (RP) hükümet kurmasını, önce Genelkurmay Başkanı’nın “RP ile koalisyon kurmayın” tehditleri ile engellediler. En fazla milletvekiline sahip olan RP kenarda bırakıldı, 2. ve 3. sıradaki partiler koalisyon hükümetini kurdular. O hükümet yaşamadı. DYP ile RP arasında 1996 Haziranında yeni bir hükümet kuruldu. O hükümet başarılı faaliyetlere imza atmasına rağmen, darbeci generallerle, medya ve işadamlarının, sendikacıların ortak operasyonları ile daha birinci yılında devrildi. İktidarda olan RP hakkında kapatma davası açıldı. Nihayetinde kapatıldı da. Ülkenin başbakanının milletvekilliği, hükümet devrildikten 7 ay sonra, iki tane generalin üye olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile düşürüldü. Milletin seçtiği insanlara, ülkeyi yönettirmediler...

Akit hep dik durdu

-28 Şubat’ta dik duran milletin yanında saf tutan bir gazete olan Akit hangi baskılara, yıldırmalara maruz kaldı?
ÖNE ÇIKAN VİDEO

28 Şubat darbesinin en önemli ayaklarından birisi de medya idi. Hürriyet ve Sabah gazeteleri başta olmak üzere, birbirleri ile kavga etmelerine rağmen hemen bütün medya organları, Erbakan hükümetini devirmek için işbirliği içinde hareket ediyorlardı. Kartel medyasında televizyonlar da o tarihdeki Show, Star, Atv darbecilerin adeta vurucu güçleri oluyordu. Hemen her gün, “bir üst düzey generalin verdiği bilgiye göre” üst başlığı ile meşru hükümete tehdit içerikli manşetler atılıyor, bir general şapkası eşliğinde ana haber bültenleri yayınlanıyordu. Darbeci generallerin tehditlerine eyvallah etmeyen birkaç gazetenin içinden en korkusuzu Akit idi. Akit, darbeci generallere eyvallah etmemekle yetinmiyor, diğer gazetelerden farklı olarak, darbeci generalleri deşifre ediyordu. Bunun için de, diğer gazetelerden farklı olarak yüzlerce ceza davasına muhatap oldu. Özellikle Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in suç duyurusu ile Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesine aykırılıktan yüzlerce davaaçıldı. Her bir dosyada 5 yıla varan ağır ceza hapsi talebi ile yargılandık. Abdurrahman Dilipak abi için, rahmetli Hasan Karakaya abimiz için, Sorumlu Müdür olarak benim için toplamda bir insanın ortalama ömrünün 10 katı cezalar istediler. Oysa yaptığımız tek şey darbeci generallere, yaptıklarının suç olduğunu hatırlatmaktı. Milli iradenin engellenmesinin suç olduğunu darbe heveslilerine hatırlatmaktı...

Hukuku katlettiler

-Siz aynı zamanda 28 Şubat’ı bir hukukçu olarak da yakından yaşadınız. O dönemde hukuk alanında hangi adaletsizlikler yaşandı?

En başta milli savunma görevi olan ordu, meşru hükümeti hizaya getirmeye kalkıştı. Daha doğrusu devirdi, başbakanı indirdiler. Seçimden birinci parti olarak çıkmış, bir yıl hükümetin büyük ortağı olan, genel başkanı Başbakanlık koltuğunda oturan RP hakkında kapatma davası açtırdılar. Anayasa Mahkemesi’ne kapattırdılar. Gerekçe ne? Refah Partisi, “Adil düzen” kuracağız demiş. Ne yani “zalim düzen” kuracağız mı demeli idi. “Zalim düzeni devam ettireceğiz” mi demeli idi? Temel hak ve özgürlüklerin hiçbirisi için kısıtlama getirmemiş partiyi, skandal bir kararla kapattılar. Dava açıldığında mahkemenin başkanı, yıllarca CHP’nin resmi avukatı olan Yekta Güngör Özden idi. Davanın savcısı sonradan DSP’den aday olan Vural Savaş idi. Mahkemenin üyelerinin ikisi, Genelkurmay’da brifing vererek, meşru hükümeti açık açık devirme çağrısı yapan Genelkurmay’ın hiyerarşisi altındaki generaller idi. Böyle bir tabloda hukuk olur mu? 11 üyesi olan mahkemede iki üye generallerden atanıyorsa, burda ne hukukundan bahsedeceğiz?

Medyanın da darbesi

-Dördüncü Kuvvet medya 28 Şubat’ta diğer kuvvetlerin de rolünü çalarak adeta darbe çığırtkanlığı yaptı. 28 Şubat’ta medyanın tavrıyla ilgili neler söylersiniz?

Hatırlayalım, bir üst düzey generale dayandırarak, meşru hükümete karşı “gerekirse silah kullanırız” manşeti atılan medyadan bahsediyoruz. Başbakan’a küfür eden bir general hatırlatıldığında, bırakın yapılan terbiyesizliği eleştirmek, “Daha ağır sözler gelecek” manşeti atarak, meşru Başbakanı tehdit eden kartel medyasından bahsediyoruz. Genelkurmay’da verilen brifinge koşa koşa giden, orda idam cezası gerektiren suç niteliğindeki tehditleri överek köşesine taşıyan sözde gazeteciler, darbenin en önemli ayaklarından birisiydiler. Onun içindir ki 28 Şubat davasında, sadece generallerin değil, medya ayağının da yargılanması gerektiğini hatırlattık. Ki o isimlerin büyük çoğunluğu; Emin Çölaşanlar, Fatih Altaylılar, Bekir Coşkunlar, Ertuğrul Özkökler bugün dahi medyada kalem oynatabilmektedirler. Arşivi açıp, bu isimlerin o tarihte Erbakan Hoca için yazdıkları küfürleri okusanız, gördüğünüz yerde bunların yüzlerine tükürürsünüz...

Vesayetçi siviller, sermaye

-Darbenin medya ayağının dışında sermaye ve siyaset ayağında kimler vardı?

28 Şubat darbesi, tek başına generaller tarafından organize edilseydi, belki başarılı olamazdı. Ama işçi sendikası diye geçinen DİSK bu işin içinde idi. Sabit gelirlilere tarihin en büyük zammını vermiş bir siyasi iktidarı devirmek için işçi sendikası bile darbecilere destek verdi. Ne yazıktır ki işçi sendikaları ile işveren sendikalarını yan yana çok az konuda görebilirsiniz. Erbakan Hocayı devirme amaçlı girişimlerde, işçi sendikaları ile işveren sendikalarını maalesef yan yana gördük. Çünkü emir büyük yerden geliyordu. Patronlar kulübü TÜSİAD da, üyelerine yatırımlar için getirilen yeni imkanlara, düşük faizli kredi kolaylıklarına rağmen, meşru hükümeti devirmek isteyenlerin arasında yer aldılar. Siyaset sahnesine bakarsak, demokrat geçinen Bülent Ecevit’ten başlayın CHP’nin Deniz Baykal’ına kadar... Darbelere karşı olduğunu iddia eden siyasetçilerin nasıl darbeci generallerle yan yana olduklarını gördük. Erbakan, başbakanlığın Tansu Çiller’e geçmesi için istifa ettiğinde, Demirel’in ayak oyunları ile hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a nasıl verdiğini biliyoruz. Yılmaz’ın da bu ahlaksız teklifi gönül rahatlığı ile nasıl kabul ettiğini gördük. Kendisine dikte edilen imam hatiplerin orta kısmını kapatan kanunu, TBMM’de geceli gündüzlü uğraşarak nasıl geçirdiğini gördük. RP ve DYP dışında sadece BBP, o darbeye karşı dik durdu. CHP’si de, DSP’si de, ANAP’ı da darbecilerle kol kola idiler..

Erbakan ‘hodri meydan’ demeliydi

-Erbakan’nın perde arkasında büyük mücadele verdiğini biliyoruz. Fakat bazı eleştiriler hep oldu. Sizin keşke şöyle hareket etseydi dediğiniz bir mesele var mı?

Erbakan Hocanın, Başbakan sıfatı ile 28 Şubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından çıkıp, “Bize, imam hatipleri kapatmamız için tehditlerde bulunuyorlar. İnançlı insanlarımızın kılık kıyafetleri için gözaltına alınmalarını, hapse atılmalarını istiyorlar. Başörtü yasağını tüm üniversite ve liselerde, imam hatip ve ilahiyat dahil uygulanmasını istiyorlar. Bu konuda kararı milletimiz vermesi için, ‘Hodri meydan’ diyorum! Erken seçime gidiyoruz” demesini arzu ederdim. Ama rahmetli Erbakan’ın devlet terbiyesi, kavga etmeden, muhataplarını ikna ederek ülkeyi yönetme isteği, buna engel oldu. Şunu da belirteyim. Bizim mahalledeki bazı eziklerin öne sürdükleri gibi, ‘Başbakanlıkta iftar yemeği vermeseydi, Libya’ya gitmeseydi, şunu yapmasaydı, bunu yapmasaydı” şeklindeki iddiaların hepsi komiktir. İçkicilerin, yarı giyiniklerin 24 saat boy gösterdiği başbakanlığa, kanaat önderlerinin çıkmasını hiç kimse hata olarak göremez, gösteremez. Bunlar suyun gözesindeki kurdun, kuzuyu yemek için gösterdiği, gerçeklerle taban tabana ters bahanelerden başka bir şey değildir.

En büyük vicdansızlık kızlara

-28 Şubat aynı zamanda sayısız insanın da hayatına darbe vurdu. Acı hikâyeler var. Bir gazeteci olarak bu hikâyelerinden sizi en çok etkileyen hangisi oldu?

Haydi kızlar okula” kampanyalarının yapıldığı bir Türkiye’de, Tıp Fakültesinin 6. sınıfına kadar başörtülü olarak okumuş öğrencilerin, eğitim yılının da ortasında, rektörün bir sabah uyanıp, “Bugünden sonra başörtülüleri fakülteye almıyoruz” diye genelge yayınlaması ile okuma haklarının kısıtlanması, ülkenin de buna sessiz kalması, bir insan olarak benim vicdanımın kabul edemediği bir şey. Yine, aynı imtihana giren iki öğrenciden lise çıkışlıya verilen puanın, meslek lisesi mezununa verilmemesi, eğitim verirken öğrencilerin puanları çalınarak haklarının gasbedilmesi kimsenin kabul edemeyeceği zulümlerdi. Maalesef bu vicdansızlıkları bu ülkede yaşadık. Ve o zulme imza atanlar, bugün karşımıza çıkıp, o günleri savunabiliyorlar.

Türkeş bile suspus!

-28 Şubat’ta siyasetçi olarak sağlam duran darbeye ve darbecilere kafa tutan siyasetçiler de vardı. Özellikle merhum Hasan Celal Güzel ve Muhsin Yazıcıoğlu isimleri öne çıktı. Bu isimlerin verdiği mücadele hakkında ne dersiniz?

28 Şubat’ta TBMM’de temsil edilen siyasi partiler içinde sadece ve sadece BBP, “meşru hükümetin yanındayız” açıklaması yapmıştı. Muhsin Yazıcıoğlu, Başbakan Erbakan’ın, “demokrasiye destek verir misiniz” ziyaretlerine olumlu cevap vermişti. Ecevit de, Baykal da, Mesut Yılmaz da, hatta maalesef Alparslan Türkeş de dahil, dönemin diğer partileri, 28 Şubat kararları imzalanmadan önce kendilerini ziyaret eden Başbakan’a destek vermediklerini açıkladılar. Yazıcıoğlu’nun tavrı, tek farklı tavırdır. Aynı şekilde, o tarihde TBMM’de olmayan Hasan Celal Güzel de, meşru hükümetin yanında yer alan, askerin siyasete karışmaması gerektiğini söyleyerek “Tank Hasan” olarak anılan ender siyasetçilerden birisi olmuştur. Hem Yazıcıoğlu’na, hem de Güzel’e Allah’tan rahmet diliyorum.

Darbeciler kaybetmeye mahkûm

-Darbeci zihniyetlerin “bin yıl sürecek” sözündeki özgüvenini neye bağlıyorsunuz? Bu bin yıllık duvarı yıkması açısından Sayın Erdoğan’ın verdiği mücadeleyi nasıl görüyorsunuz? 

Darbeci hiçbir zihniyet, kendi halkına karşı başarıya ulaşamaz. İstedikleri kadar büyük laflar etsinler. Yenilmeleri kaçınılmazdır. Siz halkın içinde, asgarisinden %50’sinin başındaki örtüyü, mücadele edilecek bir kıyafet olarak görürseniz, işin başında kaybetmeyi kabul etmişsiniz demektir. Zulmünüzü, bir gün, bir yıl, 5 yıl sürdürebilirsiniz. Ama nihayetinde mağlup olursunuz. Nitekim oldular da...

Erdoğan taviz vermedi

Erdoğan’ın mücadelesinde dik duruşunu tebrik etmek gerekir. Hatırlayın, darbecilerden Org. Tuncer Kılınç, “Eşinin başını açarsa, bizim de başbakanımız olur” ahlaksız teklifini yapmıştı. Erdoğan bunların hepsini, elinin tersi ile itti. Ama bana soracak olursanız, “Başörtü yasağını kaldırması için, katsayı zulmünü kaldırması için 10 yıl beklemesi zorunlu muydu?” diye... “Kim darbe yapacaksa yapsın. Korkmuyorum” diyerek, iktidarının hemen ilk yılında, yasağı, katsayıyı kaldırması gerekirdi, bir neslin kaybedilmesini önlemesi gerekirdi, derim.

Muğdurlar adalet bekliyor

-28 Şubat’ın mağduriyetlerinin tamamen giderildiğine inanıyor musunuz? 28 Şubat artığı yargıçların kararlarıyla zindanlarda olan Müslümanlar var mı?

28 Şubat sürecinde haksız yargılamalarla, brifingli yargıçların kararları ile mağdur olan insanlarımız var. Sivas davası bunların en tipik örneklerinden birisi. Af istemiyoruz. Adil bir yargılama yapılarak, gerçeklerin ortaya çıkarılması gerekir. Brifing görmüş yargıçların kararlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekir. 

28 Şubat, 15 Temmuz aynıydı

-28 Şubat ve 15 Temmuz karşılaştırması yapabilir misiniz? İkisinin hedefi ve arkasındaki güçler açısından ortak yönleri veya ayrılan yönleri nelerdir?

Her darbenin hedefi, meşru hükümettir. İkisinde de bu hedef alındı. 28 Şubat başarıya ulaştı. Erbakan indirildi. Hatta partisi de kapatıldı. 15 Temmuz’da ise darbeciler başarılı olamadı. Meşru hükümeti deviremediler. Darbelerin hepsinin arkasında tabii ki dış güçler var. Çevik Bir, demokrasiye balans ayarı açıklamasını nereden yaptı? ABD’den yaptı. 28 Şubat’ta RP’nin kapatılmasına Avrupa’nın sözde insan hakları mahkemesi (AİHM) onay vermedi mi!

Devlet üzerine düşeni yapıyor

-28 Şubat günlerinde başörtüsü için verilen destansı mücadeleler var. Bugün geldiğimiz noktada da başörtüsünün anlamından uzaklaşıldığı eleştirileri var. Bu kırılmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemiyet, keyfiyet tartışmasına girmek istemiyorum. Düne kadar liselerde, üniversitelerde bir tane bile başörtülü öğrenci yoktu. O günler daha mı güzeldi? Başörtü takmak istediği halde, bu hakkını kullanamayan, inancı ile eğitimi arasında çelişkiler yaşayan insanlarımızın olduğu bir Türkiye, daha mı güzeldi? Kıyasladığımızda, bugün hiç mi olmasın, insanlar özgür iradeleri ile istediklerini yapabiliyorlar. Kemiyet arttı. Sayımız arttı. Keyfiyet de aynı oranda arttı mı? Artmamış olabilir. Ama bu devletin eksiği değil. Bizlerin eksiği. Devlet bize 28 Şubat’taki gibi engel olmasın. Gerisi,  bizlere düşüyor, STK ve cemaatlere düşüyor... 

-Bütün dönemler zor dönemlerdir ama 28 Şubat sonrası iktidarla birlikte Müslümanların rehavete kapıldığı gibi yapılan değerlendirmelere bakışınız nedir?

Yoklukla imtihan” var... “Varlıkla imtihan” var... Ben, yoklukla imtihanın daha zor olduğuna inanırım. Gücünüz yetmiyor çünkü. “Gücünüzün yetmediğinden sorumlu olmayacağınız”ı, tam idrak edemiyorsunuz. Ama “varlıkla imtihan” da. Her şey sizin tercihlerinizle şekilleniyor.

Bir daha yaşanmaması için

-Tekrar 28 Şubatların yaşanmaması için neler yapmalı, nasıl bir yol izlemeli?

Tavizsiz, dik duran, inançlı bir nesil yetiştirmeliyiz. 28 Şubat’ın en önemli kırılma noktası, bazı insanlarımızın “başımızı açarak okumalıyız” teslimiyetidir. Bazı insanlarımızın, “Mümkün değil, bize iktidarı vermezler. Şunlarla şunlarla uzlaşmalıyız” tavizleridir. ANAP içindeki nice dindar milletvekillerinin, “Biz şimdi İHL’lerin orta kısımlarını kapatalım. Sonra açarız” geri adımlarıdır. Bize düşen, bize emredileni ifadır. Başarı ise, Allah’tandır. Bu bilinçle yolumuzda yürümeliyiz.. “Kazanmak için her yol mübahtır” anlayışını terk etmeliyiz.

Yeni Akit Gazetesi

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23