Abdurrahman Dilipak’tan Öcalan’a ‘tevbe’ çağrısı: Vahşi'nin tevbesi gibi tevbe et!
Haber Vakti yazarı Abdurrahman Dilipak, bugün kaleme aldığı "Apo Allah'a ve Ahiret gününe inanıyor mu?" başlıklı yazısında terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'a tevbe çağrısı yaptı. Öcalan'ı "Gerçekleri açıklama"ya davet eden Dilipak, küresel güçlerin “Büyük Kürdistan” planını yürüttüğünü belirterek, "Apo PKK’nın kuruluşu ile ilgili bildiği gerçekleri anlatacak kadar akıllı, dürüst, cesur birimi. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyor mu mesela. Eğer iman ediyorsa, 'Vahşi'nin tevbesi gibi bir tevbe düşünür mü? Aynı ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları ve çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmesinin önüne geçmek için bir adım atabilir mi? Bu yaştan sonra daha ne bekliyor" dedi.
Dilipak’ın yazısı şu şekilde;
"Apo sana söylüyorum, ötekiler (!?), siz de dinleyin!
Apo asıl gerçeği bize ne zaman söyleyecek. O sırrını kendi cesedi ile toprağa gömüp, her şeyin unutulup gideceğini zannediyorsa yanılıyor. Sadece o değil, sır diye sakladığınız şeylerin, bütün çıplaklığı ile önünüze konulacağı bir gün var. “Ruz-u mahşer”i duymadınızsa duyun, unuttunuzsa hatırlayın. “Kiramen kâtibin” her şeyi kaydetti, sadece olanları değil, olay içindeki kişilerin akıllarından ve kalplerinden geçenleri de, onlara emir veren yönlendireni de kapalı kapılar arkasında konuşulanları, özel kuryelerin getirip götürdükleri haberleri, kriptolu telsiz-telefonlarla yapılan konuşmaları kaydeden melekler var. Ve o gün çok yakın. Kıyamet yaklaştıkça yaklaşıyor. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. O gün gelmeden tevbe etmeyecek misiniz, gerçekleri itiraz etmeyecek misiniz?
Ashab-ı Kehf’i hatırlayın. (Kehf 25)’de nasıl anlatılıyordu: Mağarada üç yüz yıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler. “Bunun üzerine biz de onları mağarada yıllarca uyuttuk. Sonra da iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edeceğini anlamak için onları uyandırdık ki birbirlerine sorsunlar. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. “Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldık” dediler. “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir” dediler”. Bu dünya hayatı size uzun gelebilir. Ahiret hayatı ile bugüne baktığınızda 1 gün gibi bir şey. Ankebut Suresinin girişinde bir uyarı var “iman ettik” deyip de imanın şartları ve gereklerini yerine getirmeyenler için bir uyarı var: “İnsanlar, “İman ettik” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannettiler? And olsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğruları da mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir”. Ya işte böyle.
(Hucurat 14)’de Geleneksel bir hayat yaşayan bedeviler üzerinden bir uyarıda bulunur Allah bizlere: “Bedevîler, “İman ettik” dediler. De ki: “Siz iman etmediniz; ama “İslam olduk” deyin. Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, Allah yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Müslüman bir toplumda yaşayıp, atalarının geleneklerine uygun ve onların sözleri ve kabulleri ile yetinenler için yapılan bu uyarı, bugünün modern toplumları için de geçerlidir. Peygamberin babası ya da oğlu da olsanız, imanın hakikatına erip, Allah’a boyun eğmemişseniz vay hâklinize, Firavun’un sarayında doğup büyüseniz de adil şahidler olarak “Allah’ın ipi”ne tutunanlardansanız, “Cennet ehli”ndensiniz. Evet “Amel defterimiz”de herşey “misgale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah ölçüsünde” eksiksiz yazılmıştır. (Kehf 49): “(amel defteri) ortaya konmuştur. Suçluları, onun içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. ‘Eyvah bize! Bu, nasıl bir kitaptır ki küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymıştır!’ derler. Onlar, yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez”.
Bakın Şeytan ikili oynar. Terörü örgütleyenler, barışı örgütlemek için en çok çırpınanlar gibi aranıza karışır. DAEŞ’i hatırlayın. Soğuk savaşta Komünizm ve Anti Komünizm kavgasını hatırlayın. Birileri, aynı ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları ve çalınan alın terleri üzerinden kendilerine servet ve iktidar üretmediler mi? “Tavşana kaç, tazıya tut” diyorlar. Bu oyunun adı “Kontrollü bunalım stratejisi”.
Sahi Emire kimdi, Emire’nin babası nerede çalışıyordu. Apo “Fikir kulübü”nde kimlerle beraberdi. Apo keşke hatıralarını yazsa. Bu iş nasıl başladı, sonra ne oldu. ABD, Rusya, İsrail, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Suriye, Vatikan, Almanya ile ilişkiler.
Bakın dün ne oldu, bunu anlamadan bugün ne olduğunu anlamak mümkün değil. Soğuk savaşı anlamadan bugünü anlayamayız. Charles de Gaulle 1968’de ABD’nin karşılıksız para bastığını anlayınca, “al dolarlarını ve karşılığında altınımı ver” dedi. CIA solcular üzerinden Paris sokaklarını cehenneme çevirdiler. Solcular hala 1968’deki eylemleri bir özgürlük hareketi olarak görür.
Hitler’in, Rothchild ailesinden birilerinin gayrimeşru çocuğu olduğu söylenir. Yahudiler Endülüs’ten göç edince sömürge döneminde mütercim olarak batılılar bunlardan yararlandı. Sömürgelerden gelen altın ve gümüşler bunların bankalarında idi. Getirilen el aletleri bunlar eliyle patentlendi ve endüstriyel ürüne dönüştürüldü, el yazması kitaplar bunlar tarafından tercüme edildi. Bunlar bir anda toplumda, batılıların güçlü aileleri tarafından itibar görmeye başladılar. Bunlar da o ailelerin koruması altında güçlendiler. 1.Dünya savaşı sonrası Siyonistler, bu batılı güçlü ailelerin korumasından kurtulmak istiyorlardı. Bir devlete ihtiyaçları vardı. Bir de kendi kadrolarını, ABD, İngiltere, Rusya’ya ve dünyanın önemli merkezlerine dağıtmaları gerekiyordu. Hitler “onların adamı” olarak “kötü adam” rolünü üslendi. 1. Sınır bilim adamlarını ABD’ye gönderdiler. Ondan sonra gelenleri İngiltere’ye, Rusya’ya, hatta Türkiye’ye gönderdiler. Avrupa’dan, Rusya’dan kovaladıklarını Filistin’de topladılar. Aslında bu plan çok önceden hazırlanmıştı. Dün doğu-batı ayrılığı, Kapitalizm, Komünizm ve Faşizm’in yükseltilmesi hepsi bir oyundu. Rusya’nın Çin’le karşı karşıya getirilmesi de bir oyundu. 11 Eylül’de ikiz kulelerin vurulması da bir oyundu. Irak’ın işgali de öyle olmadı mı? Bugün Ukrayna’da benzer bir oyun oynanıyor.
Apo da böyle biri. O da bir oyuncu. Terörü kim örgütledi ise, bugün Barış havarisi kesilenler de onlarla birlikte hareket ediyor. İşin içinde yine ABD, yine İngiltere, yine Fransa, yine Vatikan, yine İsrail var. Bugün Kürtler üzerinden büyük İsrail’e giden yolda, Arz-ı Mev’ud coğrafyasında yeni bir oyun oynanıyor. Eski oyuncuların yeri rolü barış olacak. “Terörsüz Türkiye” perdesinin arkasında ise, İsrail, ABD, SDG, PYD, KCK unsurları açılan yolda, gösterilen hedefe doğru emin adımlarla ilerleyecekler. PKK/KCK/PYD unsurları SDG şemsiyesi altında, İran, Irak, Suriye, Lübnan toprakları üzerinden 1200 km uzunluktaki bir şerit üzerinden Türkiye’nin bütün güney sınırlarından geçerek “Büyük Kürdistan” hedefine teröre baş vurmadan siyaset yoluyla ulaşacaklar. Unutmayalım “Büyük Kürdistan”ın arkasında, ABD, İsrail, İngiltere, Fransa ve İsrail var. “Büyük Kürdistan” madalyonunun öteki yüzünde “Terörsüz Kürdistan” yazıyor sanki!
Srebrenika katliamı, BM’nin oluşturduğu “Güvenli bölge”de “BM Barış gücü” ve NATO ülkelerinin askerinin gözleri önünde onların koruması altında gerçekleşti. 6’lı masanın garantör ülkelerine hatırlatırım. Eğer tarihten ders almazlarsa tekerrür eder.
Biz ABD’nin ve NATO’nun bilgisi altında Bosna’da, Libya’da, Afganistan’da, Sudan’da Somali’de, Suriye’de, Irak’da vardık. Sonuç ne oldu? Suriye ve Afganistan dışındaki, ülkeler üçe bölünde. Suriye ve Afganistan’ın nereye varacağını bilmiyoruz, durum çok da iç açıcı değil. Yemen’i, Lübnan’ı saymıyorum bile. Yukarıda 13 ülkenin adını saydım. İran’ı da ekleyin buna, biz oraya girmedik, ama ABD İran’ı 5’e bölmek için planlar yapıyor. Büyük Azerbaycan ABD ve İsrail’in kontrolünde olacak ve bizim bütün doğu sınırımızı kaplayacak. Unutamayalım artık sadece Azerbaycan değil, Kazakistan da İbrahim buluşmasında İsrail’le aynı masada birlikte bir grub oluşturuyorlar. Diğer Türk dünyası ülkeleri de davet bekliyorlar. KKTC’de ne olacağını bekleyip göreceğiz.
Sudan’da işler çok karışık. Önce Müslüman-Hristiyan ayırımı vardı, ülke bölündü, şimdi Arab-Afrikalı ayırımı var. Sadece Sudanlılar kendi arasında savaşmıyor, iş sıradan bir kabile savaşı değil, ya da Merkezi hükümet ile aşiretler kavgası da değil. İşin içinde BAE, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail, BAE, AB, İngiltere, ABD, Çin ve Rusya’da var. En temelde ise Sudan’ın büyük altın rezervi ve altın kaçakçılığı. Bu arada Türkiye Merkezi hükümete destek için İHA ve SİHAlarla Sudan’da bayrak göstermeye başladı. Sahi hani biz BOP’un eş başkanı idik. Bu ülkelerin hepsi ABD’nin eline düştü. Hiçbirine mâni olamadık. Aslında BOP, Dünkü BÇG (Batı Çalışma Grubu) gibi bir şey...
Apo PKK’nın kuruluşu ile ilgili bildiği gerçekleri anlatacak kadar akıllı, dürüst, cesur birimi. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyor mu mesela. Eğer iman ediyorsa, “Vahşi”nin tevbesi gibi bir tevbe düşünür mü? Aynı ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları ve çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmesinin önüne geçmek için bir adım atabilir mi? Bu yaştan sonra daha ne bekliyor. Siyasiler anlaştık deseler de bu toplumda bu cinayete bulaşmış insanları affetmeyecek çok kişi var. Onlar olmasa bile, kendi yaşadığı gerçekleri aklında nasıl silecek. Elini yüzüne her yaklaştırdığında kan kokusu duymayacak mı? Ölen, öldüren, öldürülen, bu kadar Türk, Kürt’ün hesab gününde ayağa kalktıklarında kim nereye kaçacak, saklanacak? Bu gerçekleri bildikleri halde, susanlar ve hala bu kan, gözyaşı, çalınan alın terleri üzerinden siyaset yapanlar bunun hesabının sorulmayacağını mı zannediyorlar? Aslında bu sorgulama hepimiz için geçerli. Torpil, rüşvetle ihale kapanlar, makam elde edenler, sınav sorularını çalanlar, sahte diploma ile makam elde edenler, uyuşturucu baronları, yargı borsası kuranlar, Fuhuş mafyası, kumar çetesi, yaptıkları bu kirli işlerin yanlarına kar kalacağını mı zannediyorlar.
Çekin bir tuğla, hakikati perdeleyen zulüm duvarı yıkılsın. Korkma, ecel’inden önce ya da sonra ölmeyeceksin. Ahiret yurduna irtihal ettiğinde geçen ömrün bir gün kadar kısa olacak ve uzun sürecek bir cehennem azabından kurtulman da artık imkânsız olacak. Konuş, batının çirkin yüzünü görsün insanlar. Dünkü kavgaların kimler tarafından nasıl tezgahlandığı anlasınlar. Hala kirli ve kanlı bir savaşın birilerinin gözünde kötü adam rolünü, birileri için kahraman rolünü daha ne zamana kadar ve niçin oynayacaksın ve bunun bu saatten sonra ne faydası olacak ki! Allah bize kişi, olay, zaman ve mekâna, yaşananlara adil şahitler olmamızı emretti. Şahitliklerini yapmayan ya da yanlış yapanların vay haline. “Kafirler kendilerine süre tanımamız/mühlet vermemizi kendi yararlarına zannetmesinler. Onlara süre tanıyoruz, onlar ise günahlarını artırıyorlar. Onlar için alçaltıcı bir azab vardır.” (Ali İran 176-178”. Keşke tevbe edenlerden olsaydık diyeceğiniz gün gelmeden tevbe edin. Allah’ın selamı, rahmet, bereket ve bağışlaması, tevbe edenlerin üzerine olsun. Dua ile"