• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

İmanın tekniğe karşı zaferi

20 Mart 2015
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Müttefiklerin elindeki savaş gemilerinin toplam tonajı 250 bin tondu ve yüz parçadan oluşuyordu...

Üstelik dünyanın en modern, en büyük zırhlılarıydı... 

4’ü Fransız, 12’si İngiliz olmak üzere 16 zırhlı, 4 kruvazör, 14 destroyer, 7 denizaltı, 21 mayın tarama gemisi, 30’dan fazla bot, 1 muhrip ana gemisi, 1 gambot ve çeşitli destek gemilerinden oluşan dev bir donanma... 

Ayrıca da 42 keşif ve bombardıman uçağı...

Bizim ise elimizdeki gemilerin toplamı sadece 25 bin tondu... Üstelik bunlardan bir kısmı çoktan hurdaya ayrılması gerekecek kadar eskiydi.

506 topla mevzilerimize günde ortalama 23 bin mermi atıyorlardı.

Bizde çoğu eski ve demode olmak üzere sadece 150 top vardı ve bunlarla günde ortalama 370 mermi ancak atılabiliyordu. 

Top açığını kapatmak için, Mehmetçikler, köylerden soba boruları toplamış, mevzilere dikmiş, arada bir altında çalı-çırpı yakarak duman çıkarmalarını sağlamışlardı...

Dumanı tüten soba borularının, İngiliz zırhlılarından ateşlenmiş top gibi görünmesini ve bu sayede morallerinin biraz olsun bozulmasını sağlamaya çalışıyorlardı.

Kısacası düşman hem teknik açıdan, hem de silah, mühimmat, gıda ve giyecek açısından mükemmeldi...

Gerçek şu ki, saldırganların her şeyi vardı, savunanların ise hemen hiç bir şeyi yoktu: Buna rağmen başardık?

“Mucizeler tarlası” demem işte bu yüzdendir.

“İnsan”a dikkat çekmem de...

Şimdi onlardan birine yakından bakalım...

Savaşın en kanlı günlerinde Kocadere Köyü’nde kurulan büyük sargı yerine (seyyar hastane) her an yaralı geliyor.

Ağır yaralılardan biri, sargı yerinde dolaşan komutanın ellerine sarılıyor. Zor nefes almakta, sık sık tıkanmaktadır. Kesik kesik şunları söylüyor:

“Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın...”

“Arkadaşın kim, pusulayı kime ulaştıracağız?” diye soruyor komutan.

Yaralı derin bir nefes alıp, defalarca yutkunuyor:  

“Köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşı’dan bir Mecidiye borç aldıydım... Ondan sonra kendisini göremedim. Belki ölürüm... Ölürsem söyleyin, hakkını helal etsin!”

“Merak etme evladım” diyor komutan yaralı askerin saçlarını okşayarak, “hiç merak etme, hallederim.”

Fakat artık duymuyor, şehit olmuştur...

Komutanın gözleri nemleniyor.

Aradan fazla zaman geçmiyor. Savaş tüm acımasızlığıyla devam ettiği için, sargı yerine sürekli yaralı taşınmaktadır. Bazıları sargı yerine ulaştırılmadan şehit oluyorlar. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. 

Bir künye ile bir pusula geliyor ki, ötekilerden farklıdır. Komutan pusulaya göz atar atmaz, “Allahım!..” diyor hıçkırarak, ellerini yüzüne kapatıyor.

Pusulada şu not vardır:

“Beybaş Köyü’nden arkadaşım Halil’e bir mecidiye borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin, hakkımı helal ettim!”

Komutan olduğu yere çömeliyor, “Allahım, büyük Allahım” diye diye ağlıyor.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23