Ortaklığın ya sonu, ya sonu: ABD bu kadar net suçlanmamıştı!
Türkiye dönüm noktasında..
Bugüne kadar bilinip de söylenmeyen..
Söylense de yuvarlak cümlelerle açıklanan..
Yetkili isimler tarafından değil de “ne olur-ne olmaz” düşüncesi ile alt konumdaki isimler tarafından ifade edilen..
İfade edilirken de, biraz ses tonunun kısıldığı bir “gerçek”..
Şimdi yüksek sesle..
Net ifadelerle..
Köşeli kelimelerle..
Ve bakan düzeyinde..
Hem de İçişleri Bakanı düzeyinde ifade edildi..
Cumhurbaşkanı ise, FETÖ’nün ABD tarafından Türkiye’ye verilmediğini hatırlatması, saldırı öncesindeki net mesajdı..
Saldırının hemen ardından da, Endonezya’ya G20 zirvesi için gidişini iptal etmemesi, muhataplara gönderilmiş başlı başına bir cevaptı ama..
Yakındır, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamasından daha öte bir rest de, Cumhurbaşkanı’ndan gelecektir..
İstanbul-Taksim’de 6 sivilin öldüğü bombalı saldırı sonrasında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamasında neler vardı?
“Biz, bize verilen mesajı biliyoruz, bize verilen mesajı aldık. Tekrar altını çizerek ifade ediyorum: Amerikan Büyükelçiliğinin taziye dilemesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Amerika tarafından yapılan taziye mesajı bize katilin olay yerine ilk gelenlerden birisi olduğunu gösteriyor.”
Yazıyı burada bitirmemiz lazım..
Filmin bittiğini ilan etmemiz gerekir..
“Amerikan Büyükelçiliği’nin taziyesini reddediyoruz” açıklamasından daha net, daha keskin, daha sert bir açıklama olabilir mi?
Ama bu net, bu kesin, bu sert ifadelerden sonra da, Soylu cesur çıkışını sonlandırmıyorsa..
Devam ediyorsa...
Sırtında yumurta küfesi olan bir İçişleri Bakanı olmanın çok ötesinde..
“Sadece bizim sırtımızda değil, yumurta küfeleri.. Başkaları da, sırtındaki yumurta küfesi olduğunu düşünsün, yaptıklarını, söylediklerini öyle planlasınlar. Verilecek mesajlara hazır olsunlar” dercesine..
“Kobani’yi, terör bölgelerini besleyen ve oradan Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışan bu anlayışa, kendi senatolarından para gönderen bir devletle müttefikliğimiz elbette tartışılmalıdır” açıklamasında bulunuyor..
Boşverin siz o, “Stratejik ortaklık” muhabbetlerini.
Boşverin siz, “Önemli müttefik” söylemlerini..
“Derin ilişkilerle birbirine bağlı müttefiklik” söylemlerini..
Bakan Soylu net olarak söylüyor:
“Kobani’yi, terör bölgelerini besleyen” diyor..
“Oradan Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışan” diyor..
“Senatolarından para gönderen” diyor..
“Müttefikliğimiz elbette tartışılmalıdır” diyor..
Dünya tiyatrosundaki oyun artık bitmiştir.
“DAEŞ’e karşı yerel halka silah dağıttık, DAEŞ bitince, o silahları geri toplayacağız” mavallarının bir aldatmaca olduğu, artık kesinlik kazanmıştır..
Ve daha önemlisi..
Bu yalanların hesabının sorulma vakti de gelmiştir..
Gelmiştir ki, ardından gelen cümle de şöyle: “Biz kimsenin düşmanı değiliz, kimsenin topraklarında gözümüz yok, kimseye kalleşlik yapmıyoruz ama bu kalleşliklere elbette ki tahammül edecek değiliz.”
ABD’nin yaptığının kalleşlik olduğunu, Kobani’de yaptıkları ile..
Tüm Suriye’de yaptıkları ile..
K. Irak’ta yaptıkları ile..
Türkiye’ye kalleşlik yaptığını, Türkiye’deki güvenlik alanının bir numarası olarak ilan ediyor..
Şu ifadeleri de not etmemiz lazım:
“PYD’yi orada kim besliyorsa, PKK’ya kim iç istihbarat sağlamaya çalışıyorsa fail odur. Piyonları çok fazla tartışmanın bir anlamı yoktur.”
Burada bir nokta daha koymamız lazım..
Bir kadın terörist.
Ona çantayı veren erkek terörist..
Onlara imkan sağlayan bir başka terörist..
Bunların hepsinin hakkından gelinecek, eyvallah..
Ama bunlar piyondur, piyonların arkasındakiler artık ortaya çıkarılacaktır..
Sadece ortaya çıkarılmayacak..
Soylu’nun beyanına göre, “Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz, hem de çok güçlü bir mesaj!”
Bu açıklama sonrasında, ben beklerdim ki, CHP’sinden İyi Partilisine.. Babacan’ından Davutoğlu’suna. Hatta Ümit Özdağ’ına kadar..
Tüm muhalefet partilerinin yetkilileri, sıra ile açıklama yapsınlar..
“İçişleri Bakanı’nın bu açıklamasının arkasındayız.. Verilecek mesaj için, bakanımızın, devletimizin arkasındayız” desinler..
Biz bekleyeduralım..
Eski İyi Partili Ümit Özdağ, hemen provokasyona koyuldu, Taksim’deki bombanın patlatıldığı yere kalabalık bir ekip ile gitmeye kalkıştı..
Söylediği, söyleyeceği de, “Saldırı istihbaratı 15 gün önce gelmişti” oldu..
Bu açıklamayı yapan Özdağ’a, şimdi ben desem ki, “Özdağ, son saldırı ve İçişleri Bakanı’nın yüksek sesli resti sonrasında zor duruma düşen ABD’nin imdadına, Türk milliyetçisi olduğunu iddia eden Ümit Özdağ yetişti”.
Ne der acaba?
Özdağ’dan başladık, Babacan’dan devam edelim..
Ne diyor Babacan:
“Bu tweeti VPN sayesinde paylaşabiliyorum.”
Çok önemli bir bilgi mi paylaşıyor, veya halkı rahatlatan bir açıklama, ne bileyim, ABD’nin haddini bildiren bir söylem?
Hiçbiri değil:
“Güya halkın paniğe kapılmaması için yayın yasağı getirenler, tüm medyayı baskılayarak herkesi daha çok korkutuyor.”
Olayın üzerinden bir gün geçti..
Haydi Babacan, VPN’i boşver, direkt kendine ait IP ile gir internete.. İstediğini yaz.. Ama lütfen, terör örgütlerine alan açmak için, 6 ölüyü 60 gibi gösterenler, çalışma alanı bulamadılar diye hayıflanacaksan da.. Bunu kendini rezil edecek şekilde yapma..
CHP’den net bir açıklama yok. İP’den hakeza.
Atlamayalım, CHP adına net bir açıklama yok ama.. Saldırı sonrasında yalan haberlerle halkın telaşa kapılmaması için internet erişimini kısıtlayan BTK’ya, CHP suç duyurusu yapacakmış..
Ve muhalefetin, sırtında yumurta küfesi olmadığı halde, Süleyman Soylu kadar bile cesur olamamaları, olayın arkasındaki emperyal güçlere bir cümle ile de olsa eleştiri getirememeleri sonrasında..
Dün akşam saatlerinde ABD Büyükelçisi sahneye çıkıyor ve şu açıklamayı yapıyor:
“Amerika Birleşik Devletleri, terörün her şeklini kesin olarak kınamakta ve değerli NATO müttefikimiz Türkiye ile dayanışma içinde hareket etmektedir.”
“Önceden haber vardı da, tebir alınmadı” diyen sahte milliyetçiler..
BTK’ya suç duyurusuna hazırlanan ulusalcılar..
Çıkıp halktan özür dilesinler..
ABD bile, havayı yumuşatmak için, alttan alırken, “Biz ne halt ettik” diyerek, özür dilemelidirler..