• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Modernizmin esaretinden kurtulalım artık!

05 Aralık 2025
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Modernizmin esaretinden kurtulalım artık!

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Vahye ve sünnete dayalı bir hayatı, insanları bir bütün olarak ele alıp, ölçülü ve dengeli bir yaşayışı önceleyen Müslümanların heva ve hevese dayalı bir zihniyetle, refahtan şımarması, menfaat ağırlıklı bir hayatı tercih etmesi, dünyayı da yaşanmaz hale getirmektedir.


Dünyayı, hayatlarının ve hedeflerinin merkezine koydular. Bu durumda olan insan, Allah ile bağını kopardı ve hafıza kaybına uğradı. Bencil, kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, özgürlük adı altında her arzu ve isteğini yerine getirmeye çalışan bir yapı meydana geldi. Bu anlayışta sabır-kanaat-şükür-bereket diye bir kavrama yer yoktu. Kendisi için biçilen, şekillendirilen hayat tarzı; lüks, israf ve gösteriş üzerine kuruldu. Zaruri olmayan ihtiyaçları temin etmek için her türlü değeri yok sayabilecek hale getirildi. Çağdaşlık ve modernleşme adına. Modernleşme; dinini yaşamaya çalışan insanımızı, dış dünyanın çekiciliği ile iç dünyasının hakikatleri arasında sıkıştırıp bıraktı. Her işe Besmele ile başladığını, manasıyla beraber unutturdu. 


Modernizm öyle bir şey ki; önce insanı kendi toprağından, kendi özünden utandırıyor.

Modernizm, insanı özgürleştirdiğini söylerken, aslında en büyük esarete itiyor. Kendi fıtratından uzaklaşma esaretine. Modernizmin esaretinden kurtulalım.

Modernizm, kökünden utanmayı “ilerleme”, yabancılaşmayı “özgürlük” sanıyor.



Dünyanın sorunlarını iyi okuyabilmemiz; bizim yanlışlarımızı görebilmemiz, kendimizi kıyasıya eleştirebilmemiz, sahici, samimi, zihin ve ufuk açıcı eleştirileri bir saldırı değil bir lütuf olarak görebilmemiz, “yalaka insan müsveddeleri”ne asla itibar etmememiz, bunun için de zaaflarımızı değil erdemlerimizi büyütmemiz, dünyayla ve kendimizle yüzleşebilecek bilgeliğe ve derinliğe erişebilmemiz şart. Müslüman toplumlar Kur’an’ın ve Peygamber’in rehberliğinde kapsamlı dindarlığı İslam tarihinde asırlarca yaşamışlardır. Bizlerin yapması gereken; yeniden doğrulmak, yeniden dürüst, yeniden samimi, yeniden örnek olabilmektir. 


Dinin ibadetlerle ilgili kısmı azdır; ama iç dünyamızı zenginleştirmeye yönelik buyruklarının sonu yoktur. Mütevazı olacaksın, sabırlı, itidalli, dengeli olacaksın. Bütün bunlar insanın imarıyla ilgilidir. İnsanı imar ederseniz o insan, kendisi mamur olduğu için bir umran (uygarlık) üreten varlık olur artık. İnsanı mamur etmek konusunda modernleşmeyi benimsedik. Batı’nın zulmünü “uygarlık” adıyla yanlış bir yola girdik ve bu yanlış, kendi medeniyetimizin yerini aldı. Medeniyetimizin yok edilmesinin eylemleri “kutsal günler” olarak kutlandı. Sadece “Harf inkılabı ve hilafetin kaldırılması” kültürümüzün katliamı olarak yeter! Diğer yapılanları düşündüğünüzde sahte kahramanlar yığınıyla karşılaşırsınız. 


Müslümanların imtihanı temelde üç ana eksende kendisini gösteriyor. Birincisi makam-mevki tutkusu, ikincisi mal/mülk ve servet tutkusu, üçüncüsü karşı cinsle ilişkilerde sınırları aşma tutkusu. Bu modernleşmenin sonucundaki esaretlik; Müslümanların, aklını ve kalbini paramparça etti. ‘Üsve-i hasene’ iyi modellerle, örnek hayatlarla dolu bir toplum oluşturulamadı. Tüketime yönelik kâr, marka ve moda gibi kavramlar, dinin ticarileştirilmesini de beraberinde getirdi. Tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir anlayış oluştu. Sınıf atlayan yeni bir Müslüman kesim türedi. Bu sosyal değişimle, inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan bir Müslüman tipi ortaya çıktı. Helal ve haram duyarlılıkları oldukça zayıfladı. Muhafazakâr denilen ailelerde bile çözülmeleri beraberinde getirdi. Henüz dini hassasiyetlerini kaybetmeyenler, dinini yaşama mücadelesi verip imanını kurtarma derdine düştü. Tıpkı hadiste zikredilen ‘imanı muhafaza, elde kor (ateş) taşımak gibi olacak’ hali üzere mücadele devam ediyor.


Kur’an, Sünnet ve Hadisten uzak hayat, ‘önce bazı alanlarda uygulama bakımından İslam’ı terk etme, sonra bunu bir şekilde meşrulaştırma’ meydana getirdi. Müslümanlar, her türlü olumsuzluğa rağmen mazeretlere sığınmadan her hal ve şartta yaşanan bir dini olduğunu unutmadan ‘örnek Müslüman’ hali içinde hareket etmeliler. Sünnetin, Kur’an’ın hayata açılımından başka bir şey olmadığını düşünerek… Biz İslâm medeniyetinin çocukları olarak yeni bir model üretmek zorundayız. O model, Peygamberimizin oluşturduğu modeldir. Yeni bir çağ açan, zulüm çağını kapayan model!  O model de Sünnettir.



Sünnet; asrımızdaki İslam toplumlarının karşılaştığı problemlerde yol gösterme, kılavuz/rehber olmasıdır. Sünnet şuuruna varmak, sadece Peygamberimizin giyim-kuşam gibi davranışlarını taklid değil, sünnetten ilham alarak Müslümanın bir dünya görüşüne sahip olduğu Rabbimizin razı ve memnun hayat tarzını ortaya koymaktır. Sünnet, Müslüman toplumun kimliğini korumak, onların beraber yaşadığı Müslüman olmayan toplumların içerisinde erimesine, kişilik zaafına düşmesine, kendi dışındakileri taklit ederek kimlik ve kişiliğini kaybettirmemektir. 


Sünnet; Rasulullah’ın Kur’an’ı esas alarak hayatın her alanında; inanç, ibadet, eğitim, hukuk, ekonomi vs. gibi konuları kapsayacak şekilde ortaya koyduğu bir model ve dünya görüşüdür. Diğer bir ifade ile Allah Resulünün İslam’ı anlama ve hayatın her alanına tatbik etmede teorik ve pratik (sözlü veya uygulamalı) olarak ortaya koyduğu bir düşünce ve hayat tarzıdır. Peygamber hayatı, bir kalıp, bir şablon değil, bir numune, emsal, örnek, model olarak ele alınıp değerlendirilmelidir.


Sünnet, Müslüman toplumun kimliğini korumak, onların beraber yaşadığı Müslüman olmayan toplumların içerisinde erimesine, kişilik zaafına düşmesine, kendi dışındakileri taklit ederek kişiliksizleşmesine karşı koymaktır. Evrensel dinin (İslâm’ın) ölümsüz değerlerini insanlığa sunmamız gerekiyor.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23