Ya CHP komünist bir parti olsaydı!?.
Ya CHP komünist bir parti olsaydı!?.
ZEKERİYA SAY
Osmanlı’nın uyguladığı “Aşar Vergisi”ni kaldıran tek parti döneminin CHP’si, 19 Ocak 1925 tarihinde çıkardığı “Yol Mükellefiyeti Vergisi” ile 18 ile 60 yaş arasında bulunan ve bir engeli olmayan erkekleri yılda 6 günden az ve 12 günden çok olmamak kaydıyla yol yapımında çalıştırdı.
CHP tek parti diktasının sonraki yıllarında bu işler “zulüm” aracı haline bile geldi. ‘Milli Şef’ İsmet İnönü, dâhil olmadığımız 2. Dünya Savaşı’nın, Türkiye ekonomisine yönelik olumsuz etkisini azaltmak amacıyla 26 Ocak 1940’ta “Milli Koruma Kanunu”nu çıkararak, sıkıyönetim ilan etti.
Ekonomiyi savaş şartlarına göre düzenleyen İnönü, tam bir “sefalet dönemi” başlattı.
“Varlık Vergisi” adı altında yapılan bu düzenlemeyle, “arazisi 40 dönümden az” olan “çiftçi”lerin “öküz”lerine bile el konuldu.
“Tarım ürünleri”nin büyük bölümü “vergi” diye alındığı için özellikle Trakya köylerinde “açlıktan ölenler” oldu.
“Yorgan altında saklanan eşek”, “beşikte bebek gibi sallanan koyun” hikâyeleri işte bu dönemde türedi.
İşin trajikomik yanı ise…
Milletin elinden zorla alınan ve Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından stoklanmak için toplanan “buğday”lar, “depo” olmadığı için tren yolu kenarlarında çürütüldü.
Devlete verecek bir şeyleri olmayan yoksul vatandaşlar ise tahakkuk eden vergilerini madenlerde çalışarak ödemek zorunda bırakıldı. 27 Şubat 1940 ile 1 Eylül 1947 yılları arasında, “mükellefiyet” adı altında uygulanan bu dayatma ile 15-65 yaş arası fakirler zorla madenlere tıkıldı.
Askere alınan gençlerin boşluğu kadınlarla dolduruldu.
Sadece Ereğli Kömür Havzası’nda yaklaşık 60 bin kişi zorla madenlerde çalıştırıldı.
Sağlık, barınma ve beslenme koşullarının sefaletle yarıştığı bu ilkel şartlarda, kazma-kürek tutamayacak halde iken madenlere sokulan bu garibanların 601 tanesinin ölümü, kayıtlara “iş kazası” olarak geçti.
Bu durumu ‘Son Mükellefler’ adıyla kitaplaştıran Murat Kara’nın görüştüğü dönemin tanıkları, “Bir işçinin annesi, babası dahi ölse izin yoktu” sözleriyle, yaşanan zulmü özetledi.
İnönü’nün iş bilmezliği “vurguncu” ve “stokçu” zümresini türetti.
Ekmek vatandaşa karne ile satılırken, dönemin CHP’li Başbakanı Refik Saydam’ın evinde, çuvallar dolusu stoklanmış mal bulundu.
Gerçek servetlerinin üstünde vergi ödemeleri istenen, evlerine, iş yerlerine, hatta ibadethanelerine çökülen “Azınlıklar” ise ülkeyi terk etti.
Dönemin İstanbul Defterdarı, daha sonra yaptığı açıklamada; “Bu kanunun vergi kanununa benzer bir tarafı yoktu!” diyerek “vergi” kılıfıyla uygulanan “yağmayı” itiraf etti.
Evet!.. Ülke “komünist” olmasın diye Batı’ya yanaşan…
“Komünist” ve “anarşist” oldukları gerekçesiyle Nazım Hikmet’ten Zülfü Livaneli’ye kadar kendi çocuklarını yurtdışına kaçmaya icbar eden CHP zihniyeti… Sırf kaynak oluşturmak adına; dinine, diline ve etnik kökenine bakmadan kendi vatandaşının malını zorla gasp etti.
Bu da yetmezmiş gibi…
“Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyerek, öykünmeyi ihmal de ihmal etmedi.
Bu ülkeye komünizm gelmediği gibi CHP de bir daha o eski günlerini göremedi.
1915 olaylarından sonra Ermeni sahibi ülkeyi terk ettiği için sahipsiz kalan Matosyan Matbaası’na çökerek kurulan Cumhuriyet gibi gazetelerin yıkama yağlama seanslarına rağmen Türk milleti, tam 75 yıldır CHP’ye tek başına iktidar yüzü göstermedi.
Buna rağmen, İngiliz sömürge yönetiminde olan ve bugünkü Pakistan ve Hindistan Müslümanları tarafından gönderilen savaş yardımlarına çökerek sermaye yapan ve kendisine banka kurarak dünyada bir ilke imza atan CHP, hâlâ birilerinin umudu olmayı sürdürüyor. Genç yaşta siyasete başladığı Anavatan Partisi’nin “çıkmaz sokak” olduğunu anladığında, önce Atatürkçü Düşünce Derneği ve ÇYDD gibi derneklere üye olan, daha sonra ise dümeni CHP’ye kıran Ekrem İmamoğlu da bunlardan biriydi.
Yıllarca milletin malına çöken CHP’ye, sırf siyasi ikbal uğruna geçen İmamoğlu’nun ailesinin geçmişinde de benzer bir hikâyeden bahsediliyordu.
12 Eylül öncesi MHP Trabzon İl Başkanı iken sonrasında ANAP’ın ilçe başkanı olan Ekrem’in babası Hasan İmamoğlu, 80’lerin sonunda borç batağına düştü. Çareyi ailesini İstanbul’a taşımakta bulan baba İmamoğlu, Pazarkapı’da inşaat malzemesi satan bir dükkanı olan kardeşi Ali İmamoğlu ile ortaklık kurdu.
2000’li yıllarda şirketin başına geçen Ekrem İmamoğlu, “ayrılmak” istediğini söyleyerek amcasını “ortaklık”tan attı. Bu süreçte eski borçlar Ali İmamoğlu’nun üzerinde kaldı.
İflas eden ve dolandırıldığını hisseden Amca Ali İmamoğlu, 2012’de önceden satın aldığı mezarın başında beylik tabancasıyla intihar etti.
İBB Başkanı olduktan sonra kadim kenti haraca bağlayan ve yaptığı usulsüzlükler sebebiyle mal varlığına tedbir konulan Ekrem İmamoğlu ise yaşanan intiharın ardından “amcasının malına çökmek”le itham edildi. İşte, oğlunun delege pazarlıkları ve kirli para iddialarıyla ele geçirdiği CHP’nin ve kendi ailesinin böyle “çökmelerle” geçen bir sicili olduğunu görmezden gelen ve yaptığı Papaz bedduasıyla bilinen Hasan İmamoğlu, dün bir gazeteye verdiği demeçte, oğlunun aklanması halinde mal varlığının geri iade edileceğini bildiği halde;
“Komünizm gelmesin diye mücadele ettiğim için çok pişmanım. Çünkü komünizme gerek yok. İstedikleri zaman komünizm ilan ediliyor. Malınıza mülkünüze el konuluyor” dedi.
Şaka gibi değil mi? CHP’liler komünist olmadan, vergi adı altında milletin malına böyle çöktüyse, aksini düşünmek bile istemiyorum!..