Ferdi Tayfur: Halkın sevgisi, tüm baskıların üzerindedir.
Ferdi Tayfur: Halkın sevgisi, tüm baskıların üzerindedir.
YÜCEL KAYA
Türkiye’nin yüreği bir kez daha buruk bir acıyla sarsıldı. İşte halkın sesi, kalplerden kopup gelen bir melodinin sahibi, Ferdi Tayfur, son yolculuğuna uğurlandı.
Şu bir gerçek ki, Türkiye onunla yalnızca bir sanatçıyı değil, aynı zamanda bir çağın ruhunu da kaybetti.
Ferdi Tayfur, arabesk müziğin altın çağında halkın yüreğine dokunmayı başarmış bir sanatçı olarak anılacak. Onun melodileri, sadece notalardan ibaret değildi; çileli bir halkın dertleri, göç yollarındaki hüzünleri, şehirle köy arasında sıkışmış yaşamların feryadıydı. Onu dinlerken milyonlarca insan kendi hayatlarının bir özetini buldu.
Ancak Ferdi Tayfur’un öyküsü, yalnızca bir sanatçının zaferi değil, bir halkın sesini duyurma mücadelesiydi.
Arabesk müzik, uzun yıllar boyunca Türkiye’de “elit” olarak nitelendirilen bir kesim tarafından hor görüldü, alay konusu edildi. Bu kesim, arabeski şehirli ve modern bir ülke anlayışına aykırı buluyor, bu müziği dinleyenleri “köylü” ya da “basitleşmiş” olarak damgalıyordu. Devlet televizyonlarında arabesk yasağı uygulanıyor, bu müziğe ve sanatçılarına adeta bir dışlama politikaları güdülüyordu.
Ancak bu baskılar, halkın Ferdi Tayfur sevgisini azaltamadı. O, her zamanki tevazusuyla bu ötekileştirme dalgasına karşı halkın yüreğiyle bir oldu. Ferdi Tayfur’un sesi, melodileri, sözleri, halkın ta kendisiydi. Bir mülteci gibi şehirlerin soğuk duvarları arasında yaşayan kitlelere umut oldu. Bir çiftçi, bir işçi ya da bir göçmenin yaşam hikayesini sahneye taşıyarak, müzik aracılığıyla bu hikayeleri ölümsüz kıldı.
Ferdi Tayfur, yalnızca şarkı söylemedi; onun sesi bir kuşağın varoluş çığlığına dönüştü. Şarkılarında sevgi, ayrılık, keder, umut ve direnç yan yana yürüyordu. “Emmoğlu”, “Bırakın Gitsin”, “Yaktı Beni” gibi eserleriyle, adeta bir toplumsal aynayı bize tutuyordu. İşte bu nedenle onun müzikleri yalnızca bir müzik tarzının ötesinde bir yaşam felsefesi oldu.
Sanatçının sinema kariyeri de halkla kurduğu bağı daha da güçlendirdi. Ferdi Tayfur’un çevirdiği filmler, halkın sinemadaki aynası oldu. Her filminde bir göçmenin, bir sevgilinin, bir baba ya da ananın öyküsü vardı. Bu filmler, kırsaldan kente göç edenlerin yüreklerini sızlatırken şehirde yaşayanlara da kökenlerini hatırlatıyordu.
Filmleriyle sadece gişe rekorları kırmakla kalmadı; bir halkın kültürel hafızasını da şekillendirdi.
Kendisini hor gören, küçümseyen, kendilerini Türkiye’nin gerçek sahibi zanneden o bir avuç zavallıya ki (siz onları tanıyorsunuz) hiç yüz vermedi. Ferdi Tayfur’un halktan yana duruşu, onu her zaman farklı bir yere koydu. Elit kesimlerin aşağılayıcı yaklaşımlarına inat, o halkın sevgilisi olmayı sürdürdü. Türk halkı onun melodilerinde, sözlerinde ve şahsiyetinde kendini buldu. Ferdi Tayfur, kendisini dinleyenlerin çektiği acıları bizzat yaşamış bir ıstırap şairiydi. Onun kaybı, halkın yüreğinde silinmeyecek bir yara bıraktı.
Dün Ferdi Tayfur’u son yolculuğuna uğrularken, ona yalnızca şöhret dolu bir ömrün vedasını değil, bir halkın tüm sevgisini, minnetini ve dualarını da gönderdik. O, bizim hikayelerimizin sesi, acılarımızın melodisiydi. Şimdi sonsuzlukta yankılanan o sesiyle bize şu mesajı hatırlatıyor: Halkın sevgisi, tüm baskıların üzerindedir.