Filistinliler neden yenilmez?
Filistinliler neden yenilmez?
ALİ OSMAN AYDIN
Bir video dolaşıyor sosyal medyada.
Videonun arka planında tamamen harabeye dönmüş bir şehir var.
Hayır! Hollywood stüdyolarında bir felaket filmi için CGI teknolojisi ile dijital olarak oluşturulmuş bir harabe görüntüsü değil bu.
İsrail uçakları tarafından 85 bin ton bomba atılarak yerle bir edilerek tanınmaz hale getirilmiş Gazze burası.
Altında çıkarılamamış şehit cenazelerinin de olduğu enkaz denizinin önünde bir kadın ve erkek duruyorlar. El ele tutuşmuşlar. Güven ve bağlılıkla dolu gözleri birbirine bakıyor. Kadın gelinlik, erkek takım elbise giyinmiş.
Yıkılmış bir binadan geriye kalana, delik deşik olmuş bir duvara mutluluklarını güzelleştirmek için basit, el yordamıyla hazırlanmış süsler asmışlar. Her süs ışıl ışıl bir düğünü haber veriyor bakanlara.
Ama tek çift onlar değil. Videonun devamında kadraja, arkalarındaki enkaza aldırmadan, pırıl pırıl giysiler içinde inatla ve dimdik yürüyen başka çiftler de giriyor.
Çiftlerin yüzleri hiçbir bombardımana şahit olmamışcasına memnun ve umut dolu bir gülümseme ile adeta çiçek açmış gibi görünüyor. Nadir rastlanılan, saf ve içten bir mutluluk bu.
Gazze’de geçtiğimiz hafta, ailelerinin çoğunu büyük soykırımda kaybetmiş onlarca çift evlendi bu şekilde.
Muhtemelen ne başlarını sokabilecekleri sağlam betorname bir meskenleri, ne de yeteri kadar yiyecekleri vardır. Bizleri kahredecek böylesi bir yoksunluk onların yüzlerinde bir anlık kedere bile dönüşemiyor göründüğü kadarıyla.
Böylesi maddi şeylerin Gazze’nin geçirdiği son iki yılda hayatın en ağır imtihanından geçmiş o insanlar için çok da önemli olduğunu sanmıyorum.
Onların hayatları da ölümleri de ve yıkıntılar arasındaki benzersiz evlilikleri de asil bir direniş.
Gazzelileri güçlü kılan, yok edilmelerini imkansızlaştıran ve onları insanlığın bizim gibi diğer mensuplarından ayıran da bu.
Onlar yok edilmeyi, yok sayılmayı, umutsuzluğu reddediyorlar.
Dünyanın en tehlikeli konsensusuna, yeryüzünün en ölümcül bombalarına, insanlığın en karanlık mensuplarına karşı apaydın bir geleceği savunuyorlar.
Aşkları bir meydan okuma eylemi; varoluşları bir direniş, inançları ise varlıklarının temeli.
Gazze, dijital ekranlar karşısında ya da cam kafesi andıran plazalarda depresyon ve umutsuzluk sarmalında ömür tüketen; Necip Fazıl’ın “urbalarla kemik, mintanlarla et” diye tarif ettiği ve “hayat süren leşler” diyerek de adını koyduğu modern toplum yığınlarına, gerçek ve yaşamaya değer hayatın ne olduğunu öğretmeye çalışıyor.
Onlar el ele tutuşurak ve içinden sadakat ırmakları akan birbirine bakan gözleri ile Siyonist leşlere şöyle haykırıyorlar: “Bizi öldürebilirsiniz ama yenemezsiniz!”
Şehirleri yerle bir eden bombalar ve insanları biçilmiş ekin gibi yere seren silahlarla şehirleri ve insanları yok edebilirsiniz. Ama inancı yenemezsiniz.
Panama’nın 1981’de ABD tarafından suikastla öldürülen lideri Omar E. Torrijos ne demişti: “Benim idealim özgürlüktür; idealleri öldürecek bir füze henüz icat edilmemiştir!”
Siyonistler de öldürmelerine, yerle bir etmelerine rağmen mağluplar; Filistinliler öldürülmelerine, yerle bir edilmelerine rağmen galipler.
Hakiki güç son teknoloji ürünü silahlara ve yüz milyarlarca dolarlık ordulara hükmetmek değildir. Hakiki güç karanlık bir yıkıntılar denizinin ortasında bile hayatı inatla yeşertmek, umudu azimle çoğaltmak ve mazlumun zalimden hakkını alacağı bir hesap gününün olduğuna inanmaktır.