• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Şapka, tekke ve zaviyeler.. Kadınlara seçilme hakkı..

06 Aralık 2025
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Şapka, tekke ve zaviyeler.. Kadınlara seçilme hakkı..

ALİ KARAHASANOĞLU

Ardı ardına kutlamalar yapılıyor.

“İşte devrimler” deniliyor.

Aslında savunulması mümkün olmayan uygulamalar, sol kesimin medyasında, 100 yıl sonrasında bile, millete “devrim” gibi yutturulmaya çalışılıyor..

25 Kasım 1925’de çıkarılan Şapka Kanunu’na bakalım..

“Şapka Devrimi” diyorlar.. 



İnsanımızın başına zorla belli bir şapka takılması gerektiğini öngören kanunu, bize “devrim” diye yutturmaya kalkıyorlar..

“Kıyafette mecburiyet”in neyi devrim olabilir ki?

Özgürlüğe set çekiyorsunuz.. 

“Siz özgür değilsiniz, başınıza ne koyacağınızı da sadece biz belirleriz” diyorsunuz. 


Aksine hareket edenleri cezalandırıyorsunuz.

Hem nasıl cezalandırma, darağacında sallandırıyorsunuz.

Ve bu “devrim” oluyor.. 


Üstelik bu şapka, sizin örfünüzden gelen bir şey değil.

Örfünüzden gelmemesini de bir yana bırakın. 

Kısa süre önce vatanınızı işgal edenlerin giysisi..


Beyler kafayı mı yediniz siz?

Bugün dahi “şapka kanunu”nu savunanların nasıl bir mantığa, nasıl bir kafa yapısına sahip olduklarını anlamak mümkün değil.

Geçelim ikinci “devrim”e..

“Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu”.. 


Bu da 1925 yılında, Şapka Kanunu’nun hemen 5 gün sonrasında çıkarılmış..

“Tekkeleri, zaviyeleri kapatıyoruz” deniliyor..

Ben de soruyorum: “Hani özgürlük? Hani hürriyet?” 

Hani Abdülhamid Han için, “hürriyet” kavramı üzerinden şiirler yazarak, hakaretler edenlerin itirazlarına benzer küçücük bir itiraz?

Boşverin itirazı.

100 yıl sonra bile, bize “devrim” diye tanıtılmaya devam ediliyor. 

Hani kapattıkları tekke ve zaviyeler, gerçekten kapatılmış olsa... 

En azından, tutarlılık var diyeceğim.

Tutarlılık da yok..


Bir yandan kapatıyorlar. Diğer tarafdan cemevleri savunuculuğu yapıyorlar.

“Buyrun bize izah edin. Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu yürürlükte iken, cemevlerinin açılmasını, devlet tarafından desteklenmesini nasıl isteyebiliyorsunuz” diyoruz.

Profesöründen cevap yok, siyasetçisinden cevap yok, bürokratından cevap yok. 

Hatta “Kanuna rağmen bazı tekkeler hâlâ faaliyette” diyen, ama sabahtan akşama kadar cemevlerinde boy gösterenlerde de bir cevap yok..

“Dön kendine bir bak. Kanunu savunuyorsan, önce kendi cemevini kapat” desek..

Verebileceği bir cevabı yok..

Öyle ki, bu kanun gerekçe gösterilerek, padişahların türbelerine bile kilit vurulmuş..


Sonra “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı” denilerek, Anıtkabir yapılmış. 

Bir yandan Mustafa Kemal’in “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir(lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözlerini baştacı ediyorlar. 

Bir yandan da kendileri, Mustafa Kemal’in sözlerinin aksine, Anıtkabir’e gidip, ölmüş olmasına rağmen ondan yardım dileniyorlar..

Gerçekten akla ziyan uygulamalar..

Biliyorum, şimdi bu yazının altına yorum yazmaya kalkışan kemalistler, “yanılıyorsun Ali bey, Mustafa Kemal ölmedi, yaşıyor” diyecekler ve beni bir defa daha hüsrana uğratacaklar.


Manevi anlamda “yaşama”yı bizler söyleyelim. Dindar insanlar olarak bizler, ölümle her şeyin bitmediğini, ahiret olduğunu söyleyelim.

Ama lütfen, her şeyi pozitivist mantıkla izah etmeye çalışanlar bize söylesinler: Artık nefes alamayan, elini kaldırmaya bile gücü olmayan, göz kapağını bile açmaya imkanı olmayan.. Hiçbir hayat belirtisi olmayan, tıp ilminin öldüğünü söylediği kişiye, nasıl olur da “yaşıyor” diyebilirsiniz.

“Yaşıyor” demekte ısrarcı iseniz, Mustafa Kemal’in yukarıda alıntıladığım sözlerini nereye koyacaksınız.

Bunu da geçelim.

Bir başka devrimin daha yıl dönümündeymişiz.

5 Aralık 1934’te, Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğine dair, yine sol medyada yapılan algılar..


Hiç düşünmüyorlar, bu toplumun kadınlarının yarıdan fazlasının kıyafeti, başörtüyü de içerecek bir hüviyette iken.. Taa 1999’a kadar, başörtülü bir tane bile milletvekili olmaması, kadınların seçilme hakkı olduğu iddiasına karşı ne anlama geliyor?

Kadınların bu hakkı gereksiz görmesini mi?

Yoksa, kağıt üstünde kalan bu hakkın, aslında fiilen olmaması gerçeğini mi?

1999 yılına kadarki seçimlerde hiçbir başörtülü bayanın milletvekili adayı bile olmaması bu gerçeğin bir yüzünü gösterirken..

1999 seçimleri, başörtülü bayanların milletvekili seçilmeyeceği gerçeğinin bilinçli olarak uygulandığını gözümüzün içine sokuyor..

Merve Kavakçı, Fazilet Partisi’nden aday gösteriliyor ve halkın desteğiyle sözümona milletvekili seçiliyor..


Fakat o ne?

Başörtülü olduğu için, Merve Kavakçı yemin ettirilmiyor.

Buyrun anlatın bize, “Seçme ve seçilme hakkı, kadınlara var mı, yok mu?”

Erkekler için olmayan bir şart, belli bir kıyafet şartı, kadınlar için fiilen konulmuş mu konulmamış mı?

Belki erkekler için de, “sakalsız” olma şartı getireceklerdi ama.

“Çene sakalı” olanları engellemek istemedikleri için, erkeklere hiçbir kıyafet dayatması olmadığı halde.

Bayanlara “başörtüsüz olma” şartı fiilen dayatılmış oldu.


Dahasını söyleyeceğim..

Merve Kavakçı’nın başındaki örtü sebebiyle milletvekilliğinin önlenmesi bir kenara.

“Merve Kavakçı’nın başörtülü olduğu bilindiği halde, milletvekili adayı yapıldığı” gerekçe gösterilerek, Fazilet Partisi kapatılıyor.

Tüm engellemelere rağmen, seçimde en yüksek oy oranına sahip partiler sıralamasında üçüncü çıkmış Fazilet Partisi kapatılıyor.

Evet, yanlış okumuyorsunuz.

“Kadınlar için seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında, Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı döneminde çıkarılan kanunla tanındı” denilen Türkiye’de..

1999 yılındaki seçimlerde başörtülü bir hanımın aday gösterilmesi seçimden üçüncü çıkmış partinin kapatılmasına gerekçe yapılıyor..


CHP’lilerin “devrim” diye tanıttıkları ne var ise..

Tuttuğunuzda elinizde kalıyor.

Ya, aslında bir devrim değil..

Ya da hayatta karşılığı yok. Uygulamada karşılığı yok.

Alfabe devrimi diye yutturulan “latin harflerinin ithali” için de aynı tespitleri yapabiliriz..

Vatanınızı işgal eden devletlerin kıyafetini almak, harfini almak, kanunlarını almak, bu ülkede “devrim” olarak gösterildi.

Ne yazıktır ki, bugün dahi temel hak ve özgürlüklere aykırı zorbalıklar, düşman devletlerin toplum hayatındaki örfler-adetler, yine bize “devrim” gibi gösterilmeye devam ediliyor..


Benim dedemin başındaki sarığı, pozitivistlik iddiasıyla yasaklayanlar.

Anadolu’yu işgale kalkışan haçlıların dedesinin başındaki şapkayı, bizim kafamıza geçirdiler.

Ve bunu, toplumu kalkındıracak, hayatımızı kolaylaştıracak “devrim” gibi tanıttılar.

Dünya genelinde bir tane toplum gösterilebilir misiniz, kıyafetini değiştirdiği için kalkınmış olsun. Bir tane halk gösterebilir misiniz, alfabesini değiştirdi diye hukukta, ekonomide, refah düzeyinde sıçrama yapmış olsun.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23