Kemalizm hastalığından kurtulalım artık!
Kemalizm hastalığından kurtulalım artık!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
AK Parti ile MHP’nin 10 Kasım’daki duruşları, yaptıkları, bürokrasidekilerin çanak tutmaları, camilerde mevlit okunması için müftülere emir verilmesi, vs. bütün bunlar kabul edilemez. Kemalizm hastalığından milliyetçi muhafazakâr kesimin âcilen kurtulması gerekiyor.
Siyasi güç ve siyasi ahlakın hâkim olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Putperestlik, putçuluk, Ebu Cehil imanı, münafıkça davranışlar, dünyevî, beşerî, nefsânî putlar, duvardır kişinin önünde. Kişi, bu tabular tarafından kuşatılmışsa, yürüyemez, yol alamaz, yoldan çıkmaktan da kurtulamaz.
Allah’ın rızasını kazanma talebi, kişinin putları görmesini ve yenmesini kolaylaştırır.
Hem kültürle hükümran olunan hem de kültürün yok olduğu ve insanı da hakikati de yok ettiği bir simülasyonlar ve asimilasyonlar çağındayız. Çağımız, kültür çağı. Kültürün katledildiği devâsâ bir ağ üzerimizde. Fiîlî işgal çağı geride kaldı. Zihnî işgal çağındayız artık. Kendi kültürümüzle, kendi değerlerimizle düşünemez hâle getirildik. Kendi değerlerimizin yerine laiklik ve Kemalizm yerleşti/yerleştirildi.
Toplumun bütün müşterekleri, ortak değerleri hızla yok oluyor. Toplum, toplumun geleceği demek olan gençlerimiz; bu toplumu bin yıl ayakta tutan ve bu toprakları bize vatan yapan ruhunu yani İslâm’ı yitiriyor. Kimliksiz, kişiliksiz, ruhsuz, ülkesiz, idealsiz bir kuşakla tam bir çıkmaz sokağa doğru sürükleniyor. Genç kuşaklarımızın, ailelerinin de yöneticilerimizin de şu soruları sormaları gerekiyor kendilerine: Hangi kültürü yaşıyoruz? Hangi rüyaları görüyoruz? Hangi idealleri taşıyoruz? Hangi iddiaları hayata geçirme mücadelesi veriyoruz?
Yerini, yönünü, yörüngesini yitirmiş, ruhunu da yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan, dünyaya özgün hiçbir düşünce, sanat ve bilim atılımı armağan edemeyen bir yapının ülkesi olduk. 10 Kasım’larda yapılan/yaptırılanlar da özümüzü kaybetmenin göstergesi. 10 Kasım’a saygı göstermediler diye ters kelepçe ile götürülen işçileri, öğrencileri, sirenler ötse de işlerine devam edenlere, yürüyenlere, arabasını durdurmayanlara, normal hayatına devam edenlere yapılanları Ebu Cehil bile yapmamıştır. “Bel hüm e dâl” (Belhüm Adal; Yani Güç ve kuvvetini kullanarak, masum insanların en doğal haklarını ellerinden almak ya da kullanmasına izin vermemektir. Kur’an-ı Kerim’de “hayvanlardan da aşağıda” olan bir insan grubundan bahseder. İşte o insanlara “Belhüm Adal” denmektedir.)
Biz; Selçuklu ve Osmanlı’nın devamıyız. Bu millet Osmanlı’ya yapılanları nasıl unutabilir?
Sevgi ve nefret zorla, dayatmayla olmaz. Kalp ve gönül dünyasının işidir. Oraya müdahale edilmez.
Dine, millî manevi değerlere her türlü hakaretler küfürler edilirken “özgürlük” kılıfı/maskesi içinde hiçbir hesap sorulmaz.
10 Kasım’da yapılan tapınmalar, tapınak hâline getirilen Anıtkabir ziyaretleri, çığırından çıkmış sanki karşısında yaşayan birisi varmış gibi yazılanlar söylenenler dünyanın hiçbir yerinde yok!
Menfaat şebekeleri “Atatürk’e rağmen Atatürkçülük!” yapıyorlar.
Bizim entelektüelimiz Yasin Aktay hocamızın şu tesbitlerine katılmaz mıyız?
Atatürk’ün ne kendisi için ne herhangi bir yakını için bir mevlit okutması varit değil, buna bir değer verdiğine dair herhangi bir rivayet ve işaret de yok. Aksine kaynaklar onun dine bakışının 19. yüzyıl pozitivist anlayışıyla şekillenmiş olduğunu çok net bir biçimde gösteriyor. Kendisine büyük bir saygıyla dua etmek isteyen istediğine dua edebilir, buna kimse karışamaz. Ama kendisinin bu dualara bir inancının olmadığını bizzat kendisi alenen söylemişken bu duaların kendisine nasıl bir faydası olabilir? Mevlide inanmıyor ve hiç desteklememişken ona rağmen ona mevlit okumaya çalışmanın kendisine nasıl bir katkısı veya faydası olabilir? Atatürk’e rağmen Atatürkçülük yapmanın psikolojisi ile baş başayız.
Bütün idaresi boyunca hiçbir zaman bir seçime gitmemiş olduğunu, her ne yapmışsa her şeye tek başına karar verdiğini öğrensinler.
Bütün bilgilere rahatlıkla ulaşılabiliyor artık. Buna rağmen insanlar kendi hurafelerine, mitolojilerine, inançlarına sarılıyorlar. Kendi yaşadığı dönemde, daha 1926’dan itibaren yurdun her tarafına dikilen ve sayıları binlerceyi bulan heykeller ve büstler onun eseridir.
Atatürk istediği kadar bu ülke “türbelerden, ölülerden medet umulan bir yer olmayacaktır” demiş olsun. Bizzat kendi kabri her şeyi bekledikleri bir melce/sığınak haline gelmiş oldu.”
Mehmet Boynukalın hocamız şu söylediklerinde haksız mı?
“Türkiye’de Kemalizm dininin yürürlükte olduğu bellidir: Kemal Paşa’nın söylediği ve yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanmak gerekir. Yaptığı inkılaplar kutsaldır dokunulamaz. Halbuki yaşadığımız hukuki siyasi dini ve ahlaki pek çok sorunun temelinde bu inkılaplar yatmaktadır. Bunları sorgulamadan ve düzeltmeden problemlerimiz çözülmeyecektir. Bu ülkenin askerliğini yapan gerektiğinde canını veren ve vergisini veren Müslüman halk bunları hak etmiyor. Okula gönderdiği evladının Kemalizm dinine göre yetiştirilmesine gönlü razı değil. Buna dur demek gerekiyor. Biz buna razı değiliz. Şahit ol ya Rab!”
Ömrü okumak yazmakla geçen bir adam olarak; istemediğim bir kişiyi, kim olursa olsun sevmek zorunda mıyım? ..
Anıtkabir’in yanına bir mescit yapılsın orada dua edip namaz kılsınlar. Camilere hangi ad altında olursa olsun Kemalizm’i sokmasınlar. ..
Tek sığınak Rabbimizdir. Ölçümüz de “Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir.”