Bir tel kopar
Bir tel kopar
Yaşar Değirmenci
Rahmetine, mağfiretine vesile olur, sadakayı cariye hükmüne İnşallah girer düşüncemle bugünkü yazımı yarım kalan, evlatları (kitabı özenle hazırlayan oğlu Ali Haydar Beşer) tarafından kitaplaştırılan Bir Tel Kopar kitabından bahsedeceğim.
Yaşayan kalem erbabı genelde hatıratını yazıyor. Bir hayata mal olan bu hatıralar çok faydalı ve gelecek nesillere ışık tutar. Hele bu hatıratı yazan Faruk Beşer hocamız olursa çok yönlü olan hayatı dersler verir, ibretler aldırır. Bazen de âlimler, müellifler hatırata başlar ama tamamlayamaz. Bir Tel Kopar Faruk Beşer’in Hatıraları da böyle bir eserdir. İslam Hukukçusu İlahiyatçı-Yazar Prof. Dr. Faruk Beşer hocamız hatıratını tamamlayamadan 14 Ocak 2024’te vefat etti. (Kitap Beyan Yayınları’ndan temin edilebilir. Tel: 0212 512 76 97)
“Bir Tel Kopar” başlıklı Faruk Beşer Hocamızın hatıraları; dizi yapılması, belgesel gibi çekim yapılması gereken bir hayatın kitabı. “İlim ve hizmet aşkı olan, bir Dâvâ adamı nasıl yetişir?”in cevabını bulursunuz. En zor şartlarda evlenmesiyle de örnekliğini görürsünüz.
Üsküdar Belediyesi’nin o zaman tertip ettiği cumartesi günleri tefsir dersini takip ederken üç nesli bir arada toplamasından dolayı tebrik etmiştim. Evlatları, hanımı ve torunları. Tefsir dersinin çekimini yapıyorlar, hocamızı ailece yanında bulunarak yalnız bırakmıyorlardı. Dini meselelerle ilgili herhangi bir bilgi almam gerektiğinde gayet rahat sorup bilgi alabiliyordunuz. Fildişi kulede yaşamayan halkla milletle iç içe hizmet eden bir hocamızdı. Bir diğer önemli özelliği; rahle ile masayı birleştirmesiydi. Müderrislik ile akademisyenliği, “ilim-amel-ihlas-irfan-ihsan” vasıflarını taşıması da bütün gayret ve çalışmaların “Allah Rızası” için yapılmasını canlı tutmasıdır.
Kitaptan çok etkileyici olanlardan bir tanesini nakledeyim. “…Gece gündüz çalışıyorum. Gece saat dört, üç derken ikide kalkıp çalışmaya başladım. Masamda çalışırken kafamın birden durduğunu hissettim. Kalemim benim düşündüklerimden başka kelimeler yazıyordu. Bir arıza olduğunu fark edip kalktım, bir süre dolaşıp geldim, tekrar yazmaya başladım. Bir iki satırda yine kelimeler yanlış yazılmaya başladı. Yorgunluk son raddesinde idi. Tanıdık bir doktora gittim. Meseleyi bana şöyle izah etti: ‘Ben de aynı şeyi yaşamıştım. Beynin bir yedek deposu vardır. Asıl depo bitince oradan geçici destek alır. Ama sen bu yedek depoyu da bitirmişsin. Şimdi en az iki ay dinlenmen lâzım’ O böyle dedi ama benim dinlenmeye zamanım yoktu. Bu yorgun halimle çalışmayı sürdürdüm.
…Ailesinden bahsettiği kısımda “Rahmetli babamın Rizeli şair bir tanıdığı babama misafir olurdu. Bir gün babama: ‘Molla Ali senin yemeğini yerim. Çünkü bazılarının yemeğini yediğim zaman şiir yazamıyorum’ demişti. Helâl ve temiz yemek, özellikle duru bir zihin, ilim ve nafiz bir anlayış için çok önemlidir. Bu sebeple gıdalarımızın helâl ve temiz olmasına azami dikkat göstermeliyiz.”
… 1970-71 ders yılı başında İzmit İmam Hatip Okulu’nda iken yatılı imtihanı kazandığımda bana Yozgat’a gideceğimi söylediler. Ekim ayı başında kar serpintili bir sabahın alacakaranlığında ıssız Yozgat sokaklarından geçerek bayırdaki okuluma ulaştım. Okula ve arkadaşlarıma ulaşmam kolay olmadı. Yozgat’a orta dördüncü sınıfta gelmiştim.
… Ne hikmetse okulu bitirdiğimiz 1972 yılında hitabet hocamız Merkez camiinde namazdan önce vaaz yapmamı istedi. Korkarak kabul ettim. İslâm’da aile diye bir konu hazırlamıştım. Çok çalışmıştım. Müdürümüzü karşımda görünce heyecandan ne diyeceğimi şaşırdım. Buna rağmen cami çıkışında müdürümüz beni bekledi ve ‘tebrik ederim, çok güzel oldu’ deyince hem şaşırdım hem rahatladım. Bu teşvikin bana verdiği mutluluğu hiç unutmuyorum.”
Kitaptan o kadar nakledilecek olaylar var ki “mücadele ve mücahede”nin nasıl yapılacağının da dersleriyle dolu. Eserin birinci kısmında yazarın kaleme aldığı hatıralar yer alıyor. İkinci bölüm ise müellifin günlüklerinden, makalelerinden ve muhtelif yazılarından seçilmiş. Hocamız Faruk Beşer’in doğup büyüdüğü muhit, aile çevresi, aldığı eğitim ve yetişme dönemleriyle ilgili hatıraları okuduktan sonra iş hayatı, askerlik yılları, şehir göçü ve muhtelif seyahatler tafsilatlı biçimde dile getiriliyor. İlerleyen sayfalarda bazı ilim, fikir, ilahiyat, devlet adamları hakkında kaleme alınmış portre yazılarını da görüyoruz. Edebiyatın en güzel türlerinden biri olan hatıraları sevenlerin zevkle okuyacakları çok yönlü, çok farklı ufuk açıcı bir eserden bahsediyoruz. Albümden seçilmiş değerli fotoğraflar da kitabın ayrı bir özelliği. Hocamızın iç derdinden birkaç cümlesi:
“İyi bir mümin hem dünya hem ahiret mutluluğuna ermek istediği gibi, diğer insanların da böyle olmasını ister. İslam bize bunu öğretir; kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyen gerçek mümin olamaz. O halde tek başına yaşanan bir İslam, tam bir İslam değildir. Bir müminin en temel arzusu nedir? Dünyada Allah’ın rızasını arayarak izzeti, şerefi ve haysiyeti ile yaşamak, öbür âlemde de ‘razı olan ve olunan’ bir kul olarak cennete girmek. O halde başkaları umurunda olmadan, kendi halinde İslam’ı yaşadığını zannedenler aldanmış olabilirler.
Allah’ı unuttuk, Allah da bize kendimizi unutturdu. Belli belirsiz imanımız bizi iki adım götüremiyor. Biz kimdik, nasıl idik, nasıl olduk? Düşünmemiz gereken noktalar bunlar. O halde yeniden mümin ve Müslüman olmalı değil miyiz?
Bu da önce insanın böyle bir derdi olmasıyla başlar. Ya derdi bile yoksa!”