Yüzyılın Bakanı’na muhalefet, CHP’ye yardım!
Hay Allah... Yine muhalefete düştük! Bu CHP, işi slogan siyasetine, MHP de kayıkçı kavgasına kadar indirgeyince... HDP’den söz etmeye gerek yok. Zira onların, öncelikle, PKK’nın TBMM şubesi olmadıklarını, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir siyasi partisi olduklarını ispat etmeleri gerekiyor.
Aslında benimkisi muhalefet etmek de değil. Kimileri öyle dese de bu bir dosta, o dost ki kendisine “Yüzyılın Bakanı” yakıştırması yaptığımdan bu yana çok da zaman geçmedi, onca büyük ve karışık işleri arasında muhtemelen dikkatlerden kaçan bazı noktalarda yaptığımız tahlil ve tespitleri bildirmek, “şurada bir eksik, bir sorun ya da bir yanlış var” demek, yani katkı sağlamak...
Evet, Başbakan Binali Yıldırım, 45 sayfalık 65. Hükümet Programı’nı, Genel Kurul’a sundu. Bu, Bakanlar Kurulu’nun Cumhurbaşkanınca onanmasından sadece birkaç saat sonra gerçekleşti. Eski hükümetlerde günler alırdı.
“Ne zaman, nerde, kimler tarafından hazırlandı?” gibi sorulara takılıp kalmayacağım. Çünkü ülkemizin kendine özgü bir “patronaj sistemi” var ve bu bağlamda Başbakanın kim olacağı önceden belli olan bir şeydi. Hükümet programı da hazırdı!
Sonuçta kötü bir şey olmadı; zaman kaybedilmemiş oldu. “Hız” yönünden bakıldığında devletin tepesindeki iki ismin de karakterine uygun bir tarz bu. Zira ikisi de “2023, 2071’e hazırlanan Türkiye’nin boşa harcayacak vakti yok” kararlılığında olan insanlar.
Buraya kadar “bir sorun yok, tamam” denebilir ama bakanlar için aynı şeyi söylemek zor. Çünkü onlar sokaktaki insanlarla aynı zamanda işittikleri(!) o programın altına “ezbere” imza atmış oldular. Bunu normal kabul etmek ve “hükümet programı ortak aklı, takım olmayı, sorumluluğu paylaşmayı ve (bakanların nezdinde) insan onurunu korumayı ifade ediyor” demek çok kolay olmasa gerek.
Neyse... Sadede gelelim ve programın gençlerle ilgili kısmına şöyle bir bakalım.
“Gençlerimiz geleceğimizdir. Gençlerimize mesleki eğitim ve iş imkânlarının sağlanması öncelikli görevlerimizden bir tanesi olacaktır...” Güzel.
“Çocuklar için ihtisaslaşmış rehabilitasyon sistemine geçeceğiz, suçun mağduru veya suça sürüklenen çocukların en süratli şekilde topluma kazandırılması çalışmalarını gerçekleştireceğiz...” Güzel.
“Genç girişimcileri finansman, teknoloji işletme ve pazarlama gibi konularda destekleyeceğiz...” Güzel.
“Gençlerin sanatsal ve sportif faaliyetleri proje bazlı olarak desteklenecek, gençlere ücretsiz internet erişimi sağlanacak...” Güzel.
Hepsi güzel de peki bu ne?
“Gençler için seçme yaşını (daha önce) 18’e indirdik. 65. Hükümet dönemindeki yeni hedefimiz ise seçilme yaşını da 18’e indirmek olacak...”
Evet, şimdi bu ne?.. “Güzel mi?” diye sormak yetmez, çünkü güzellik her zaman yeterli bir nitelik değildir. Toplumsal değerlerimizle örtüşen ya da rasyonaliteye uyan herhangi bir tarafı var mıdır bunun?
Konuyu açalım... 18 yaşını doldurmaya bir gün kala suç işleyen, reşit olmadığı, yani yeterince “ergin ve sezgin” olmadığı gerekçesiyle hapis cezası bile veril(e)meyen (malum, çocuklar hapse değil ‘ıslahevine’ konmakta ve burada geçirecekleri süre de büyüklere göre çok indirimli olmaktadır.) bir çocuk(!) aradan sadece bir gün geçtikten sonra milletvekili seçilme hakkını kazanarak ülkeyi yönetecek kadar “ergin ve sezgin” olmuş olacak!!?
Bu akıl alacak iş midir? Ülkemizdeki ailelerde, yani sosyolojik yapımızın temelinde, bunun herhangi bir karşılığı var mıdır? Hangi anne baba, 18 yaşındaki çocuklarının idaresi altına girer, diğer kardeşlerini, abilerini, işyerini, aile bütçesini, geleceklerini ona teslim eder?
Üstelik biz bunu, 18 yaşındaki çocuğu-genci yeterli gelişim ve kuvvette bulmadığımız için askere almadığımız bir toplumsal (ve resmi) anlayış içinde yapıyoruz! Yani şimdi 18 yaşındaki bir milletvekili (çıkaracağı-katkı sağlayacağı kanunlarla) 60 yaşındaki bir generali komuta edecek ya da bir şehri idare eden vali amcasına(!) veya dedesi yaşındaki bir profesöre uyması gereken kuralları söyleyecek, onların yanında masanın başına oturacak! Olacak şey midir bu? Yapmayın yahu.
Belki bunun tarihimizde örnekleri vardır. Mesela, çocuk padişahlar ya da İslam ordularına çok genç yaşta komuta eden Usame Bin Zeyd... Ama birinde hanedan vardı ve devleti çocuk padişahlar değil büyükler (Vezir-i Azam’lar) yönetiyordu, diğerinde ise Zeyd’in yanında büyük sahabeler vardı ve yaşı da en azından yirmilerde idi.
Sonuç itibarıyla bu madde/teklif faydasızdır, ciddi sorunlara yol açabilir. Kim yazmışsa, hesap kitap etmeden yazmıştır. Aksi bir durum ancak “popülizm” ile ifade edilebilir ki AK Parti’nin buna ihtiyacı yoktur. Dahası inandırıcılığını, gerçekçiliğini zedeler, zarar getirir.
Sahi sizce, bu durumda, CHP ne yapar ya da ne yapmalı?..
Benim söylediklerimi dile getirecek halleri yok ya! Alışılageldiği üzere hiç bir şey yapmayabilir veya “onlar 18’e indirdi ise biz 17 hatta 16’ya indirelim” çıkışında bulunabilir ya da “Biz olaya diğer tarafından bakalım; seçilme yaşını, heyet raporu aranmaksızın 100 yaşının üstüne çıkaralım. Hem bu bizim yaşlı kesime avantaj da sağlar” diyebilir!..
MHP ne mi yapar? Valla, Karadeniz (fena halde) çırpınıyor. Onların böyle şeylere ayıracak hiç vakitleri yok.
Yaa işte böyle dostlar... İktidar Partisi’ne muhalefet edip Anamuhalefet Partisi’ne yol göstermek de varmış kaderde!