• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Şaban Şimşek
Şaban Şimşek
TÜM YAZILARI

İsrail ile yeniden siyasi ilişki: “Bismikallahumme…” (1)

14 Temmuz 2016
A


Şaban Şimşek İletişim:

Tam yedi yıldır Kâbe’ye duydukları onulmaz hasretle sevdiklerine, sılaya, hatıralara yanan yüreklerle çıkmışlardı yola Medine’den, dokuz gün evvel. Ve sadece bir konaklık mesafe (50 km) kalmıştı hedeflerine. Kutsallar kutsalı mabedin burunlarında tüten gül kokusu artık ciğerlerine işliyor, vücudun tüm hücrelerini sarıyordu. Beyaz giysiler giyilmiş, tıraşlar olunmuş, kurbanlıklar da hazırdı... 

Yüzer kişilik on dört bölük… Niyetleri, sadece, ata İbrahim’in mabedi, manevi dünyanın kalbi Kâbe’yi tavaf etmek idi. “Umre” adını vermişlerdi ona. İbadetlerini yapacak, vatan toprağını öpecek, manevi havasını doyasıya teneffüs edecek, sonra da geldikleri gibi geri gidecek, ensarın yanına döneceklerdi. 

Yalnızca “ziyaretçi” idiler. Savaşmak, Mekke’yi ele geçirmek gibi bir düşünceleri yoktu. Bunun somut kanıtı yanlarında beylik kılıçlarından başka tedariklerinin olmayışı idi. 

Ama münafıklar boş durmadı; “Müslümanlar bir ordu ile üzerinize geliyor!” diye haber saldılar müşriklere... Onları Mekke’ye sokmamak için yeminler edildi. Derhal bir ordu hazırlandı. 

Haberi alan kutlu Peygamber(SAV) kafilenin güvenliğini düşünerek yolunu değiştirdi. Daha dağlık bir yoldan gidilecekti Mekke’ye… Belli bir noktaya geldiklerinde Kasvâ çöktü, tıpkı Medine’de Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin evinin önünde olduğu gibi. Kımıldamadı yerinden, bir tek adım dahi atmadı. Bu haliyle, “Arşı seyran ferşi meydan eyleyen” o kutlu insana “bugünkü yol buraya kadar” dedi adeta!.. 

Engin feraset sahibi Yüce Peygamber(SAV) rıfk ile anlattı bunu ashaba. Ama heyecan büyüktü. O derece büyüktü ki akıl arkada kalmış duygular öne çıkmıştı. Kimse anlamadı, anlamak istemedi bu sır dolu sözleri. Israrcı oldular; bunca yıl sonra, bu kadar yakına gelmişken ve böylesine her şey hazırken…  

Ne ki Kureyş ordusu, tepeden tırnağa silahlı askerleri, atları ve develeriyle savaş nizamında, hemen karşılarında konuşlanmıştı bile. Kasvâ’nın değil adım atması, ayağa kalkması bile savaşın kıvılcımı olacaktı. 

Mananın sultanı maddenin gerçekliğinden de uzak kalmadı. Önce Büdeyl b. Verkâ ve Hıraş b. Ümeyye’yi en sonunda da damadı Osman’ı (RA) elçi gönderdi Mekkelilere… Savaşmadan işi halletmek istiyordu. Kriz durumlarında, ümmete; basiretin, savaşmadan sorunları siyasetle çözmenin, liderliğin ne demek olduğunu göstermenin de pek güzel bir örneği olacaktı bu. Ama olmadı. Müşrikler yapılan teklifleri kabul etmediler. 

Anlaşılan oydu ki Kureyşliler de savaşmak için fazla ısrarcı değillerdi. Belki de hapsettikleri elçi Osman(RA) hariç tam bin üç yüz doksan dokuz Müslümanın, bu uğurda ölmek andıyla biat etmek üzere, Rıdvan Ağacı altındaki Peygamberlerine nasıl koşarak gittiklerini duymuşlardı, kim bilir? 

Bir müddet sonra, bu sefer onlar bir heyet gönderdiler. Başlarında Süheyl vardı. “Git, Muhammed’le barış yap. Ama bu yıl Mekke’ye girmeyecekler. Esas şartımız budur. Eğer girerlerse Araplar arasında hiç itibarımız kalmaz. Boyun eğdiğimizi düşünür, bizimle alay ederler” demişlerdi ona. 

Ömer gibi bazıları itiraz etse de Fahr-i Kâinat efendimiz anlaşma yolunu seçti. Bunun yazılı bir ahide dönüştürmesi teklifine de “evet” dedi. 

Anlaşma metnini Ali yazıyordu; “Bismillahirrahmanirrahim” ile başladı metne. Süheyl “Olmaz.  Bismillah’ı anlarız ama Rahman ve Rahim’i anlamayız. Bunlarla neyi kast ettiğinizi bilmeyiz ve kabul etmeyiz” dedi. Ve ilave etti; “Madem sulh olacak eski usulde devam etmeliyiz.” 

Ali fena öfkelenmişti; yüzü gerilmiş kalbi küt küt atıyordu. Bunu fark eden Süheyl alttan aldı: “Bismillahirrahmanirrahim’ yerine ‘Bismikallahumme’  yazsak, ‘Allah’ım, senin isminle başlarım’ desek bizim için kabuldür. Siz ne dersiniz?”

Allah’ın bir sözü olmadıkça kendi söz söylerken ashabın düşüncesini almaktan hiç imtina etmeyen iki cihan serveri etrafındakilere baktı. Onlar, tereddütsüz, “Biz Besmele’den başkasını kabul etmeyiz” dediler. Hazreti Peygamber(SAV) sessiz kaldı. Süheyl atıldı ve bağırarak söylendi: “O halde bu iş burada kalır.” 

Savaş kapıdaydı. Oysa durum nazikti; Müslümanların savaşacak durumu yoktu çünkü. Hepsinin can vermesi, bununla dinin ağır yara alması, tebliğin akamete uğraması büyük ihtimaldi. 

Hayalin, gururun, heyecanın değil basiretin, itidalin, sabrın, aklın ve Allah’ın nurunu mutlaka tamamlayacağına dair imanın sahibi olan Peygamber (SAV), kahramanlar kahramanı Ali’ye(RA), nefsine çok zor gelecek cümleyle seslendi: “Bu Bismikallahümme de güzel. Haydi, Ali, yaz!”

Ali yazdı: “Bismikallahumme. Bu Muhammed Rasulullah’ın Suheyl bin Amr ile anlaşmaya vardığı barış belgesidir.”

Süheyl tekrar atıldı; “Hayır böyle olmaz. Biz Muhammed’in resul olduğunu kabul etsek, zaten bu sözleşmeye gerek olmazdı ki! En iyisi, yine hep yaptığımız gibi yapalım; ‘Muhammed bin Abdullah’ şeklinde yazalım!” 

Kutlu Peygamber(SAV) bunu da kabul etti ve yüksek sesle buyurdu: “Vallahi siz beni yalanlasanız da ben hiç şüphesiz Allah’ın elçisiyim. Bu anlaşmaya benim ve babamın ismini yazdırmak peygamberliğime halel getirmez. Ali, ‘Rasulullah’ kelimesini sil de ‘Muhammed bin Abdullah’ yaz!”

Yine itiraz edenler oldu, hem de şiddetle; “Vallahi, ‘Muhammed Rasulullah’ diye yazılmazsa biz razı olmayız” dedi arkadaşları…

(Kısmet olursa haftaya devam edecek.) 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23