Darbenin adını koydum; “Ensest Darbe”(son)
Bu “ensest” girişim başarısız oldu. Küresel seküler kapitalizm kaybetti. Onun ihdas ettiği-etmeye çalıştığı “paralel din”in ülkemizde vücut bulduğu “paralel devlet” kaybetti.
Nedenleri?
1. Bu dinin temelleri “sahi” ve “sahih” değildi. Bu ayrı bir yazı konusudur.
2. Halkı önemsemediler. Onların vatan sevgisinin, iman gücünün, inancına-bayrağına-namusuna olan saygısının kendilerinin FETO’ya olan bağlılığı kadar kuvvetli olabileceğine ihtimal vermediler.
Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle Sünni’siyle milletimizin FETO’nun din anlayışına ve bizzat şahsına muhabbet beslemediğini, yani millet nezdinde bir karşılıkları olmadıklarını göremediler.
Vatandaşın atletleriyle-gömlekleriyle tankların egzozlarını tıkayacağını ve motorlarını devre dışı bırakacağını, “bunu nerden öğrendiniz” diye soran gazeteciye de “Vallahi ne diyeyim; birisi kulağıma fısıldadı… Allahu âlem, belki de Hızır Aleyhisselam idi” şeklinde cevap vereceğini, üstünden tank geçen gencin, gelen ikinci tankı da durdurmak için ayağa kalkacağını ve hiç tereddüt etmeden ona da “DUR” diyebileceğini, insanların böylesine güçlü bir imana sahip olduğunu düşünemediler.
Örtülü örtüsüz kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle her kesimden insanın bir Fransız yazara “Bir daha terör saldırısı olursa, polisi değil Türk Halkı’nı çağıracağım” diye tweet attıracak kadar asil ve kahraman bir milletin çocukları olduğunu bilemediler.
3. Kendileri gibi milleti de “mankurt” zannettiler. Bu ensest ilişkide kullanacakları polisin, askerin, özellikle de erlerin kendi yanlarında olacağını, “kardeşlerinize tecavüz edin” emrine, kendi içlerinde yukarıdan gelen emirlere akılsız-vicdansız-ruhsuz bedenler gibi itaat edeceklerini zannettiler.
4. Aşırı özgüven. Örgütlerine ve ABD’ye, Eeeh! Dünyada bunca okul açmalarına, her alanda-sektörde bu kadar büyümelerine fırsat verdiklerine göre… FETO’nun nihai zaferi getirecek dua gücüne, kutsallığına(!) çok inandılar. ABD ve İsrail’in istihbari ve entrika gücünün başarılarına kapıldılar. Biz bu desteklerle “bu işi halka rağmen yapabiliriz” dediler. “Şimdiye kadar ABD- İsrail destekledi, planladı da ne olmadı ki bu dünyada” dediler. Bir megalomani yaşadılar, şizofren dünyalarında gerçeklikten, hezeyanlara kapıldılar; “one minute”ü unuttular.
Bu maskeli matruşkalar maskelerinin birini çıkarıp diğerini takmakla, hanımlarının başlarını açmakla, laiklerin içki sofralarına oturmakla, Alevi dernekleri kurmakla, her türlü riyakârlık ve bir bir ikiyüzlülüklerle ilelebet saklanabileceklerini, sahteliklerine milleti inandırabileceklerini sandılar. İçtikleri din soslu afyonla (paralel din!), gerçeğin güneşinin maske ile sıvanamayacağı gerçeğini bilemediler.
5. Erdoğan ve AK Parti’yi iyi tahlil edemediler. DP, AP, ANAP’la karıştırdılar AK Parti’yi ve Hükümeti. Dayandığı taban ve sahip olunan teşkilatın onlardan çok daha muhkem, bilinçli olduğunu göremediler.
Erdoğan’ın her durumda kitleleri peşinden sürükleyebildiğine kör kaldılar. Onun Menderes, Demirel, Özal gibi sadece muhafazakâr görünümde ve bizim ölçülerimize göre aristokrat değil, tamamen yerli ve halktan biri olarak halk gibi yaşayan sözde değil özde Müslüman olduğunu da kabul etmek istemediler.
Ve onun, ezelden beri bir “Kasımpaşalı bıçkın delikanlı” olduğunu unuttular.
6. Cunta ile başaracaklarına inandılar. Emir komuta zinciri olmadan bir darbenin başarılı olma ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu, ordu içerisinde, millete çevrilmiş namluya “dur” diyecek, mesela Birinci Ordu Komutanının Cumhurbaşkanına, yani başkomutanına bağlı kalabileceğini ya da Astsubay Ömer Halisdemir’in tabancasını çekip darbeci generali alnından vuracağını hesaplayamadılar. (Allah cennetteki mekânını âli eylesin.) Aksine bir generalin (sözde) cemaat imamı bir başçavuştan emir alacak kadar meslek onuru ve haysiyetten yoksun olabileceğini düşündüler.
6. Allah’ın hesabı. Kendi (sözde) hocalarını, ABD’li İsrailli ağababalarının bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı olduğunu, gerçek hesap görenin (El Hasip) o olduğunu göz ardı ettiler. Bu bağlamda; elbette ki doğrusunu Allah bilir ve sonuçta O’nun hükmüdür ama kimler vesile oldu ise, kalkışmayı gece sabaha karşı yapmak yerine akşam saatlerine çekmek durumunda kalacaklarını tahmin edemediler.
Bundan sonrası:
Öncelikle bu darbe girişiminin kişisel ve kurumsal anlamda mutlaka aydınlığa kavuşturulması gerekir. Bunun anahtarı; MİT ve Genelkurmay saat 16’da haberdar olduğu ve kendilerince birtakım önlemler aldıklarına halde ki bu ihbarın ciddi olduğunu gösteriyor, neden Cumhurbaşkanına, Başbakana, İçişleri Bakanlığı’na haber vermedikleridir. Bu açıklığa kavuşturulmadan atılacak adımlar su üstüne yazı yazmak gibi olacaktır.
Evet, yaver, Özel Kalem de yıllarca Genelkurmay Başkanının ya da Cumhurbaşkanının yanında kendini saklayabiliyorsa gözaltına alınan ya da tutuklanan hiç kimse için “onun bir şeyi yoktur” diyemeyiz, alınan hiç kimseye peşin ve yüzde yüz itiraz edemeyiz ama bunların en azından bir kısmının duyuma veya delilsiz ihbara dayanmış olabileceğini de ihtimal dışı tutmamak gerekiyor.
Dolayısıyla içlerinde gerçekten suçsuz insanlar da olabilir. İşte kurunun yanında yaşın da yanmaması için bunların kısa bir sürede değerlendirilip temiz olanların içeri alındıkları mekanizmayla salıverilmesi uygun olacaktır. Yoksa bütün bu alınanlar tek dosyada toplanarak mahkeme sürecine gidilirse, sonuçlanması yıllar alacaktır. Bu süreçte Türkiye sosyal barış açısından da büyük yaralar alacak, masum insanlar da aileleriyle beraber per-ü perişan olacaktır. Maşeri vicdan bunu kabul etmez.