• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Şaban Şimşek
Şaban Şimşek
TÜM YAZILARI

Daha darbenin adını koyamayanlar?..

15 Eylül 2016
A


Şaban Şimşek İletişim:

İster bir insan, ister bir hayvan, isterse de bir ürün-buluş-proje-dergi-kitap-makale hatta darbe-savaş-belde-ülke olsun, aklınıza ne gelirse her şey için isim çok önemli;

Mesela çocuğa verilen ismin önemi, onun kişiliğinin oluşmasında, sosyal hayatta yer edinmesinde aşikârdır. Bu yüzden “çocuklarınıza güzel isimler koyun, çünkü sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız” diyen kutsal öğütler vardır. Yine bunun bir sonucu olarak; “ismi ile müsemma” diye bir deyim yerleşmiştir kültürümüzde. 

Çocuğa isim verme konusuna, anne babanın isimlerinin yarısını alıp birleştirerek üretilen ya da kültürümüzle, tarihimizle, milliyetimizle, coğrafyamızla uzaktan yakından alakası olmayan özenti isimlere değinmeyeceğim. Benim için bahis-i şekva, hüzn-i umumi olan ya da olması gereken konulardır çünkü.

Bunlardan bir tanesi; ismi “Kart-Kurt”tan, önce “Doğu Sorunu”na, sonra “Kürt Sorunu”na, daha sonra da “Kürt Açılımı”na evrilen malum süreç. Ona “Açılım” yerine “Milli Birlik Projesi” de dendi bir ara. 

Sonuçta verilen isimle, kişi ve toplum üzerinde peşinen bir algı oluşuyor, oluşturulmaya çalışılıyor. Mesela, Birleşmiş Milletler binasının önündeki bir park ya da caddeye “Savaş Parkı” ya da “Savaş Caddesi” adı verilmiyor veya bir ırmağa “Güzelsu (Hoşap), “Göksu” deniyor da “Pissu” ya da benzeri bir şey söylenmiyor…

İnsanlar, gerçekte var olmasa bile gönüllerinden geçeni, kafalarındaki düşünceleri yansıtıyor onlara. Bazen bunun bir aldatmaca, bir unutturmaca, bir saptırmaca olarak kullanıldığı da olmuyor değil. 

Mesela 60’daki askeri darbede, “ihtilal” değil de, daha çok ilerleme-gelişmeyi ifade eden  “devrim” kelimesi ve beraberliğe vurgu yapan “Milli Birlik Komitesi” tamlaması kullanıldı. 12 Eylül’ün general bozuntuları da bu sebeple, darbenin güvenlik için yapıldığı(!) algısını zihinlere yerleştirmek için, “Milli Güvenlik Konseyi” adını verdiler kendilerine. 

15 Temmuz darbe teşebbüsü bildirisi de, bu minvalde, sözde barış için yapıldığı intibaını sağlamak üzere “Milli Sulh Komitesi” adıyla okundu. Yani FETO da (Dikkat: Fetö değil, APO gibi F.Gülen’in adıdır bu!) bunu çok iyi kullandı. Okul isimleri yanında özellikle yürüttüğü harekete verdiği isimler hep pozitif algı oluşturacak nitelikteydi. 

Önceleri sadece “Cemaat” diyorlardı kendilerine, sanki başka cemaat yokmuş ve tek “marka” imişler gibi. Sonra da “Hizmet Hareketi” ismine layık gördüler kendilerini; hizmetin merkezi, dolayısıyla himmetlerin toplanacağı, milletin çocuklarını teslim edileceği tek adres!!!

Yani devlet de birtakım gruplar da isimlendirmenin önemini bilmiş ve niyetler muhtelif(!) de olsa isimlendirmenin önemini kavramış gözüküyor ama özelikle devlet, doğru-gerçekçi-akla ve duruma uygun isimler bulmakta kanımca büyük zorluk çekiyor.

Mesela “Kürt Açılımı” demekle, o zamana kadar Kürtlere kapalı olduğunu ikrar ettiğinin farkında olamadı devlet. Ben buna, Alevi-Sünni meselesini de içerecek şekilde “Anadolu Kucaklaşması” diyelim diye çok yazdım ama oralı olan olmadı. 

Oysa bu isimlendirmemdeki vurgu, daha baştan Kürt-Türk ayırımını ortadan kaldırıyor, “sorun” diye bir şeylerin varlığını, etnik kimlikleri, dinsel-kültürel farklılıkları arkaya itiyor, ortak bir coğrafyanın, ortak bir tarihin, ortak bir kültürün, kısaca edip diliyle ortak türkülerin çocukları olarak bir araya gelip kucaklaşmayı çağrıştırıyordu. Ama olmadı… 

Şimdi de “Kürt meselesi yoktur, Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır” deniyor. Sanki Kuzeyde, Güneyde, Batıda yaşayan diğer vatandaşlarımızın sorunları yokmuş gibi!? 

Bir de Ankara’daki “Akıncı” adlı askeri Jet üssümüzün adının, Fetö darbe teşebbüsündeki rolü sebebiyle, 1990’lara kadar olan şekline (Mürted: İslâm dininden küfre dönen kimse) dönüştürülmesi var ki neye hizmet anlamak mümkün değil.

Yani şimdi bunu nasıl açıklayacağız? İçlerinden birileri bir kabahat etti diye tümüyle Türkiye’nin gözbebeği olan bir jet üssünü “dinden kovulmuş” manasına bir isimle cezalandırmak ne derece doğru? Bu, o üssü, dolayısıyla üssün asıl sahibi olan milleti yani kendimizi aşağılama, gözden düşürme, utandırma değil mi? Moralleri, özellikle de orada çalışan ve ülkemizi iç ve dış düşmana karşı savunacak olan askerleri, dolayısıyla ülke savunmasını nasıl etkiledi bu, hiç düşünüldü mü acaba?

Son olarak “Kriz masası” adı çıkarıldı piyasaya!

Yaa! Allah aşkına niye “Kriz Masası”? “Kriz” deyince ortada bir bunalım, çöküntü, sıkışıklık, aşılamayan zorluklar var demektir. Yani hükümet “kriz masası” demekle bütün bunları ve beraberinde, süreci iyi yönetemediğini peşinen kabul etmiş oluyor!.. Ne bu şimdi?.. Bu durumda, Kılıçdaroğlu İktidarda olanların krizden şikâyet etmeye hakkı yoktur” diyorsa yersiz bir eleştiri mi yapmış oluyor?  

Burada var olan, kriz değil kendilerine haksızlık yapıldığına dair itirazlardır. Dolayısıyla devletin devlet olmaktan gelen yükümlülükleri ile bu itirazları-savunmaları ciddiye alması, OHAL’de de olsa, evrensel hukuk kaideleri çerçevesinde “bu vatandaşın hakkıdır” diyerek değerlendirmesi ve bunun için de “İtiraz Masası” denilebilecek sistemlerle süreci dirayetle yönetmesi gerekirken, “Kriz Masası” adlandırması gibi acziyet ifade eden bir tamlama kullanması da ne oluyor? Neye yarıyor, kime hizmet ediyor? 

Bence İktidar algı yönetimi ve isimlendirmeler konusunda acilen bir birim kurmalı ve söyleyeceklerini dikkate almalıdır. 

Ben bir yardımda bulunayım: Şimdiye kadar ad konulamayan şu Fetö’cü darbeyi en iyi tanımlayan isim “Ensest Darbe” dir… Bu isim kullanılsın ki nesiller unutmasın, darbeciler kıyamete kadar utansın ve bir daha da böyle işlere kalkışılmasın. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23