• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Şaban Şimşek
Şaban Şimşek
TÜM YAZILARI

AK Parti’de güllerin dikenleri, dikenlerin gülleri..

18 Şubat 2016
A


Şaban Şimşek İletişim:

Geçen haftaki yazımızda, 1 Kasım seçimleri öncesinde 11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’le ilgili olarak yapılan “Fetullah Gülen’le ilişkilendirme ve AK Parti’ye vefasızlık” gibi haksız ve yakışıksız eleştirilere değinmiş ve onun, sanki “muhalif bir grup kuruyormuş” şeklinde verilmek istenen imajın içinde olamayacağına işaret etmiştim. Her ne kadar birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptıkları görüşme sonrası kesildi gibi görünse de o günden bu yana, çevresinde olduğu iddia edilen bazı isimlerin açıklamaları bu imajı kuvvetlendirir nitelik ve nicelikte. 

Mesela; Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkındaki sözlerine “‘En azından geçmiş günlerin hatırına nefsinize uyarak samimiyetsiz kişilerin tahriki ile hareket etmeyin” cümlesiyle verdiği cevap, yalın olarak ele alındığında şüphesiz ki acı(yı da) söyleyen bir dost uyarısı. Ama diğerleriyle birlikte okunduğunda, en azından fiili manası itibarıyla, bu bağlamdan uzaklaşıyor.

Bir kere, en iyi Sayın Arınç bilir ki, tasvip edin ya da etmeyin, bu memlekette Sayın Erdoğan’ın izni olmadan kuş uç(a)maz ve hatta onun izni olmadan uçmaya aday olunamaz, yani “siyasi uçan” olunamaz!  İnsanların “özgül ağırlığı” bile kütleye, yoğunluğa, yer çekimine filan değil onun varlığına, çekim gücüne bağlıdır!.. 

Bu meyanda, Sayın Arınç’ın “Benim tanıyabildiğim kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı, temel değerlerimiz konusunda ve önemli siyasi konularda yanlış yapanları; ki ben de pek çoğuna bizzat şahidim, siyaseten affetmez, siyasi hayatlarını sonlandırırdı” dedikten sonra ilave ettiği “Demek ki Sayın Cumhurbaşkanı, bazı arkadaşımız için engin hoşgörüsünü ve bağışlama yetkisini kullanmış” cümlesi bir doğruyu dile getirmenin, bir dost uyarısı yapmanın ötesinde açık bir istihza. “Yerine ve adamına göre temel değerlerimizden bile vazgeçebileceği” vurgusuyla Cumhurbaşkanının kişiliğine-karakterine can evinden bir dokunuş.

Sözün üstadı Sayın Arınç’ın bunun ne manaya geldiğini, nerelerde kimler tarafından kullanılacağını bilmemesi imkânsız. “Hoşgörü” kelimesini geçelim “bağışlama” kelimesiyle Erdoğan’a isnat edilen “sultan, padişah, halife” benzetmelerine gönderme yaptığı, muhalefete malzeme verdiği besbelli. Bunu Sayın Hüseyin Çelik’in, “İçeride söyleme ve düzeltme imkânınız yoksa dışarıda, olup bitenlerden çok da haberdar olmayan geniş tabana konuşmak durumunda kalırsınız” şeklindeki açıklamasıyla da bağdaştırmak mümkün değil. 

Şimdi… Bu durumda, “Siz benim rahmetli annemin beşinci oğluydunuz. Evlatlarım rahmetli Mehmet Fatih, Ayşenur ve Mücahid’in Tayyip amcasıydınız. Bütün ağabeylerim sizi benden çok daha fazla severdi” demenin anlamı ne? Gerçek olsa bile ancak iki kişi arasında kalması gereken böyle bir serzeniş ya da duygusal patlamayı ortalığa salmakla, örtülü olarak, “Ey millet! Bu Tayyip Bey işte böyle bir adam! Siyasi hesapları uğruna anneliğe, evlatlığa, yani kutsal aile müessesine bile ihanet edebiliyor” denilmiş olmuyor mu?

Peki, yapılan ciddi hatalar, yaşanılan gerçekler hiç söylenmesin mi? AK Parti’ye ya da Sayın Cumhurbaşkanı’na toz konacak diye gözlerimizi, kulaklarımızı, ağzımızı kapatalım, vicdanımızı susturalım mı? Tabii ki hayır. 

Bu noktada iddia edilen Sayın Gül’ün etrafındaki gruptan Hüseyin Çelik’in,  “PKK’nın şehirlere yerleştiğini Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a defalarca söyledik… Partinin programını yazan 11 kişiden biri hariç partinin karar alma mekanizmalarında kimse yok, partiden kopmuş ya da koparılmışlar… 100 meselede partiyi, lideri müdafaa ediyorsunuz ama bir meselede ‘şöyle olsa iyi olmaz mı?’ diyorsunuz ve bunu dediğiniz zaman linç ediliyorsunuz. Asıl kötü olan buna müdahale edilmemesi” şeklindeki sözleri hiç de yersiz olmasa gerek. 

Ama tabii ki bunun söylendiği yer ve zaman da önemli. Evet, söylediğimiz şeylerden olduğu kadar söylemediklerimizden de sorumluyuz ve söylediklerimizi değerli, gerekli, anlamlı, faydalı kılacak olan şey o zaman ve zemindir.

Kadim dostum Sayın Çelik’in memleketin temel sorunlarına dair saydığı beş madde, AK Parti karşıtı genel muhalefetin de sıraladığı doğruluk payı hiç de göz ardı edilmeyecek tespitler. Ancak özellikle “paralelle mücadele bir paranoyaya dönüştü” başlığına katılmam mümkün değil. Zira bizzat paralelci cenderenin içinde-etrafında yaşıyorum ve “burada çete vaaar!” diye avazım çıktığı kadar bağırdığım halde hiçbir şey yapılmıyor, yapılamıyor. Mesele Sayın Cumhurbaşkanına kalıyor; o da kendini paralıyor ama mankurt kardeşler sessiz ve derinden gemilerini aynen yürütmeye devam ediyorlar!.. Şimdi bu durumda verilen mücadeleye, topyekün olarak “paranoya” demek kime hizmet, neye fayda? 

İşte bütün bunlar sonuçta “Sayın Gül’ün etrafında bir grup var” imajını yaratıyor ve muhalefetin kullanımına meta oluyor. İş “Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik’in FETÖ’nün Ak Parti içindeki uyuyan hücreleridir” iddialarına kadar götürülüyor ve Çelik dostumun “Paralelci” olsam, avazım çıktığı kadar ‘Paralelciyim’ derim” söylemi de bu saçmalıkları tedavülden kaldırmıyor. 

Makalemizi Hz.Mevlâna’dan iki beyitle bitirelim. Kimse üstüne alınmasın sözümüz ortayadır: 

Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. 

Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?

Bu leş bize göre rezildir ama domuza, köpeğe şekerdir, helvadır. 

Ver yesin bu leşten şekeri, helvayı!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23