Muhafazakâr kent sosyolojisinin intiharı
“İntihar bir çözüm değil, aksine bir çözümsüzlüktür, bir sondur ve bir yenilgidir.” Sebuhi Quluzade
Son günlerde 3 ailenin siyanürle ölümleri, sokakta, metroda başörtülü kadınlara yönelik saldırılar, boşanmaların artışı ve kadına şiddet gibi olaylar muhafazakâr Anadolu sosyolojisinde ciddi bir travma yaşatıyor.
Türkiye gündemi 6 Kasım’da İstanbul Fatih’te 4 kardeşin siyanürle ölüm haberiyle sarsılmıştı.
Kardeşlerin geçim sıkıntısı yaşadığı konuşulurken, 8 Kasım’da Antalya’da 4 kişilik bir aile ölü bulundu. Antalya’daki ailenin de siyanür nedeniyle öldükleri anlaşıldı.
Baba Selim Şimşek’in, mektubunda maddi sıkıntı çektiğini, dokuz aydır çalışmadığını yazdığı belirtiliyor. Baba mektubunda, “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz” ifadelerini kullandı.
15 Kasım’da İstanbul Bakırköy’de 3 kişilik bir aile de siyanürle hayatını kaybetti. Acı ve ürkütücü olan bireylerin intiharından ziyade aile bireylerinin intihara sürüklenişidir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılına ilişkin ölüm istatistiklerinde ölümle sonuçlanan intihar sayısı 3 bin 161 olarak açıklandı.
İntihar edenlerin yüzde 75,6›sını erkekler, yüzde 24,4›ünü ise kadınlar oluşturdu. Geçen yıl her yüz bin kişiden yaklaşık 4›ü intihar etti.
Batı ülkelerine göre kıyasladığımızda intihar olaylarının çok düşük olduğunu görüyoruz. Fakat kadın cinayetleri, şiddet, ideolojik fikri kutuplaşmalar, boşanma oranları, uyuşturucu uyarıcı madde kullanımı, bağımlılık oranlarında ciddi artışlar ve buna bağlı sebeplerden kaynaklanan ölümler, kazalar ve saldırıların yaygınlaştığını görüyoruz.
Son 10 yıl toplumumuzda en sık karşılaşılan “bozukluk” depresyon olarak göze çarpıyor.
Savaş, ekonomik sıkıntılar, çevresel sorunlar gibi dünyanın birçok ülkesinde yaşanan olayların insanlarda ruhsal hastalıklara ve sağlık sorunlarına yol açtığını, bunların başında gelenlerden birisinin de “depresyon” diye adlandırılan durum dikkat çekiyor.
Mutsuzluk, güçsüzlük ve aktivasyonda azalma ile seyreden bu hastalıkta, insanların duygu durumları ciddi olarak değişiyor ve süreğenleştiğinde de bu yakınma ve belirtiler kalıcı hale geçiyor.
Türkiye’de 2014 yılında 8 milyon 179 bin kişinin antidepresan kullandığı, antidepresan kullanımında ise kadınların erkekleri ikiye katladığı ortaya çıktı.
2017 yılında Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; Türkiye’de 450-600 bin arası şizofren varlığından bahsedildi.
Şizofreni, bireysel ve toplumsal maliyeti yüksek bir hastalık olması nedeniyle, tüm dünyada bir halk sağlığı sorunu olarak kabul ediliyor.
Türkiye nüfusunun yüzde 92,5’inin kentlere sıkışmış oluşu, beraberinde bir dizi problemi barındırmaktadır.
Kentin yeni en önemli dikkat çeken sorunu her geçen gün boşanma oranlarının artıyor olmasıdır.
Boşanan ailelerin sorunlarını çatışmaya, şiddete dönüştürmeleri trajik sonuçları beraberinde getiriyor.
2016 istatistiklerine göre son 10 yılda boşanma davaları yüzde 82 arttı.
2016 yılında görülen boşanma davalarından 198 bin 62’si karara bağlandı. Boşanma ile ilişkili olarak açılan davaların ise 47 bin 431’inde karar verildi.
Bu kararların yüzde 58,9’u davanın kabulü, yüzde 23,9’u da davanın reddini içerdi. 2018 yılında 136 bin kişi eşinden boşandı.
2018’de kadına şiddet olaylarına ilişkin ulusal ve yerel gazete verilerine göre 440 kadın öldürüldü, 317 kadınsa cinsel şiddete maruz kaldı. Kadın cinayetlerinin yüzde 85’ini kocalar, sevgililer, eski eşler, ayrılmak istedikleri sevgililer işledi.
Boşanma davası oranını etkileyen en önemli iki sebep kuşkusuz kültür ve sosyal çevre ile kadının ekonomik bağımsızlığı olarak not düşüldü.
İşsizliğin getirdiği psikolojik sorunların sosyal yaşamı olumsuz etkilediğine şahit oluyoruz.
TÜİK’in açıkladığı verilere göre; Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı mayıs döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 21 bin kişi artarak 4 milyon 157 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 3,1 puanlık artış ile yüzde 12,8 seviyesinde gerçekleşti.
Muhafazakâr geleneğin modernleşen kentle imtihanı çetin, çok çetin geçiyor.
Yeni modern kent sosyolojisi Y ve Z kuşağı din, gelenek ve ideolojiler karşısında mesafeli, sorgulayıcı ve irdeleyici bir yaklaşım içerisinde…
Yeni küresel teknobilişim rüzgârı muhafazakâr sosyolojinin kabuğunu kırmış vaziyettedir.
Sosyal pozisyon statü ve kariyer arayışı geleneksel, ahlaki, hukuksal değerlerin önüne geçmiş vaziyette.
Ulusal, muhafazakâr sosyoloji, küresel rüzgarlara karşı dağılma süreci yaşıyor.
Türkiye’nin genç kuşağının yaşadığı travma ve buna bağlı olarak bağımlılık haritasına baktığımızda yaklaşık olarak 5 milyon madde kullanıcısı, 2 milyon uyuşturucu bağımlısı, 2 milyon sanal kumar bağımlısı ve 1 milyon alkol bağımlısı ciddi bir toplumsal sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Medeniyetler beşiği Anadolu’nun zengin, tarihsel, kültürel dini değerlerinin yeniden yazılımı şart.