Şeyh Sait isyanını bir de CHP'li vekilden dinleyin
Şeyh Sait isyanını bir de CHP'li vekilden dinleyin
MUHAMMET SEYFULLAH MADEN
Allah’ın adıyla...
*
Muhafazakâr Kürtlerin partisi HÜDA PAR, bir çalıştay düzenleyerek Şeyh Sait’in hakkının teslim edilmesini istedi. Konuşma sırasında “özür” kelimesi geçince kemalistler “Devlete karşı silahlı ayaklanma başlatılan Şeyh Sait’ten özür mözür dilenmez” diye yaygara kopardılar.
Hakikaten mide bulandırıcı insanlar... Sürekli beylik laflarla konuşan, yüz yıldır ezberledikleri ve herkese aşılamaya çalıştıkları klasik cümlelerle karşısındakini ezmeye, sindirmeye çalışan bir avuç zavallı bunlar!..
Zira “devlete karşı silahlı ayaklanma başlattı” dedikleri Şeyh Sait, gerçekten de silahlı mücadeleye girişti, doğru... Ancak o ayaklanmanın başlangıcı tamamen kemalistlerin hatasıydı.
Bugün Şeyh Sait hakkında ortaya atılan yalanların kaynağı da İsmet İnönü’ydü. İslam karşıtı Fethi Okyar bile “Allah’a hesap veremem” diyerek doğruları söylemiş ancak İsmet İnönü yalan tarih yazımında ısrar etmiş, baskın çıkmıştı.
Üstelik İnönü’nün, Şeyh Sait hakkında yalan söylediğini anlatan da dönemin CHP Van Milletvekili İbrahim Arvas idi.
CHP milletvekili Arvas, hatıralarını anlattığı kitabında, Şeyh Sait’in bir düğüne katıldığını, düğünde hazır bulunan birkaç kişinin aranması olduğunu, askerin onları gözaltına almak için geldiğini anlatır.
CHP’li İbrahim Bey, Şeyh Sait’in askerlere, “Buradaki insanların hepsi akrabadır. Üstelik silahlılar. Düğün dağılsın, ondan sonra size teslim edelim” dediğini söyler. Ancak kemalist askerlerin, “Biz emir aldık, suçluları götüreceğiz” diyerek direttiklerini, düğünü adeta bastıklarını ve gözaltına alacakları kişilerin yanlarına geldiğinde çatışma yaşandığını söyler.
CHP’li Milletvekili İbrahim Arvas’tan dinleyelim:
İsyanın gerçek sebebi şu idi; Şeyh Said evinde... On beş kişilik silahlı bir müfreze, bir küçük zabit kumandasında... Müfreze, mahkeme tarafından istenilen bazı adamları, köylerinde aramış. Hepsinin de Şeyh Said'in düğününde olduklarını öğrenmişler. Ve doğru Şeyh Said'in evine gelerek, zanlıları istemişler. Şeyh Said bunlara hitaben, “Siz iki üç gün benim misafirim kalınız, bu kalabalık dağıldıktan sonra bunları o zaman size teslim ederim, alıp götürün” demiş. Şimdi burada yedi sekiz yüz silahlı insan topluluğu var. Hepsi de birbirinin hısımlarıdır, akrabalarıdır. Siz bunları zorla götürmeğe kalktınız mı korkarım ki, bir niza (bozuşma, çekişme) olur ve nahoş bir netice verir. Sizden istirham ederim, üç gün sabırlı olun, arzunuz tamamıyla yerine gelir” demiş. Küçük zabit, “Hayır, ben emir aldım, bunları götüreceğim, beklemem.” Ve hemen neferlerle beraber onların bulunduğu yere gider, “Haydi düşün önüme gideceğiz, mahkeme sizi istiyor” der. Onlar da, “Düğün bitsin sonra geliriz, düğünü yanda bırakmak ayıp olur” derler. Münakaşa sonunda müsademeye (çatışmaya) döner, silahlar patlar, her iki taraftan on iki yaralı ve ölü düşer.
Devlet İslam Şeriatı üzerine kurulduğu halde anti İslami “devrimler” nedeniyle zaten kırgın olan koca İslam âlimi ve çevresinin en mutlu günlerinde, bir düğünde... Üstelik hepsi silahlı olan onca insanı... Adeta baskın yapar gibi tutup zorla götürmeye kalkan... En ufak olayda da silahlarına davranıp insanlarla çatışan bunlar...
CHP’li Arvas hatıralarının devamında şunları anlatır:
Kendi evinde asker ve zabit vuruldu diye Şeyh Said telaşa düşmüş ve yüksek dağ başındaki köyüne çekilmiş. Bu sefer Şeyh Said'i götürmeğe gelen kuvvetle, Şeyh Said'in adamları arasında müsademe başlamış. Ölü ve yaralılar olmuş. Derken iş büyüdü. Ve isyan da bu suretle başlamış oldu. Lakin Şeyh Said İsyanı hiçbir zaman Şark illerimize sirayet etmedi. Başta Van vilâyetimiz olduğu halde. Şarkın diğer hiçbir vilayet kaza ve köylerine sirayet etmedi. Ancak Çapakçur kazası bütün köyleriyle beraber Şeyh Said'e iltihak etti. Bunlar da kamilen Zaza’dırlar.
Ayaklanmanın, kemalist tarihin bize söylediği gibi tüm Doğu şehirlerine sıçramadığını, dönemin başbakanı Fethi Okyar itiraf eder. CHP’li İbrahim Arvas’ın konuya dair anlattıkları şöyle:
Ali Fethi Bey Başvekil ve Dahiliye Vekâleti Vekili idi. Şöyle haykırıyordu: “Bütün Şark illerinin valilerine, jandarma alay kumandanlarına ve polis müdürlerine şifre ile isyanın oralarda olup olmadığını sordum. Aldığım cevapların hepsi, bu isyanın hiçbir vilayet, kaza ve köyde emaresinin bulunmadığı mahiyetindedir. Bu isyan yalnız ve yalnız Şeyh Said ile Çapakçur halkının isyanıdır. Çukurova'dan on sınıf ihtiyatı silah altına çağırdım. Bunlan Çapakçur'a sevk eder ve asileri yakalarız. Binaenaleyh ben Allah'a, tarihe ve millete karşı elimi haksız kana boyayamam. Seve seve Başbakanlıktan çekilirim.”
Bu sözleri söyleyen Fethi Okyar, İslam’ın gelişmeye mani olduğunu ileri süren, hocalara karşı mücadele edilmesi gerektiğini savunan CHP’lilerdendi. Mahmut Esat Bozkurt, “Hristiyanlığı kabul edeceğiz. Çünkü İslamlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünemez, mahvoluruz. Ve kimse bize ehemmiyet vermez” diyerek ezik düşüncülerini kusarken, Fethi Okyar, “Türkler İslamlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslam kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslam kalmayacağız” sözleriyle ona arka çıkıyordu. Şeyh Sait olayında ise aynı Fethi Okyar, Allah’a karşı gelemeyeceğini söyleyerek alenen durumun vahametini gözler önüne seriyor!.. Şeyh Sait’e atılan iftiranın büyüklüğünü varın siz düşünün!..
CHP vekili İbrahim Arvas, İnönü’nün yalanlarını ise şöyle anlatıyor:
Karşı tarafta başbakan adayı İnönü ise şöyle söylüyordu: "Bu isyan umuma şamildir ve mürettebdir (tertip edilmiş, düzenlenmiş), yani bütün şark vilâyetlerinin ileri gelen halkı hep bir araya toplanmış, müzakere etmiş. Bu isyana karar vermiş, öylece meydana getirmişlerdir. Binaenaleyh beni iktidara getirirseniz, ben istiklâl mahkemeleri ile Divanı Harbi Örfileri kurarım, asar keser ve sürerim" diyordu.
Peki, İsmet İnönü’nün bu nefretinin, kininin sebebi neydi? Onu da Milli Mücadele’nin gerçek kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa anlatıyor:
(...) Münakaşayı, İsmet Paşa ile ben yaptım! Mustafa Kemal Paşa sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiyenin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkılap hamlesi teklif etti:
- Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız.
İlk Fethi Bey Grubu'ndan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkılap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı:
1- İslamlık terakkiye manidir.
2- Arapoğlu'nun yavelerini Türklere öğretmeli.
3- Hocaları toptan kaldırmalı.
İşte tüm bu örneklerde görüldüğü gibi... “hocaları ortadan kaldırmanın” devlet programı kabul edildiği, inkılap sayıldığı bir dönemde, Şeyh Sait saçma sapan iftiralara maruz kalmış, düğündeki provokasyonla adeta silahlı çatışmaya itilmişti...
*
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, HÜDA PAR için “domuz bağcıların partisi” deyip Şeyh Sait teklifine karşı çıkmış... Sayın Özel’e sormak gerek, önünde eğilerek elini öptüğü PKK’lı Pervin Chakar kemalist miydi? Kürtler sizden olunca cici, Müslüman olunca domuz bağcı... Doğu’da PKK yanlılarına göz açtırmayan, terör sevicileri her yerden kovalayan HÜDA PAR’ın çizgisi nettir... CHP’lilerin ikiyüzlülüklerine kurban edilemeyecek kadar değerlilerdir.