Pezevengin torunu ve o. çocuğundan ne beklenirdi ki!..
Pezevengin torunu ve o. çocuğundan ne beklenirdi ki!..
MUHAMMET SEYFULLAH MADEN
Allah’ın adıyla…
*
Almanya doğumlu Friedrich Triumph, 1885 senesinde, 16 yaşındayken ABD’ye göçtü, berberlik yaptı. Kanada’nın 1896’daki meşhur altın rezervi keşfinden sonra Klondike’a göçtü. Göçmenlerin altın çıkarma modasına uymadı; madencilere kalacak yer buldu, yiyecek ve içecek temin etti, yetmedi, pezevenklik yapıp kadın pazarladı. Yıllar önce Soner Yalçın’ın kaleme aldığı, merhum Hasan Karakaya’nın da alıntı yaptığı yazıda, bu pezevenk Friedrich’in genelev patronu olduğu yazıyordu.
Bu pezevenk, kendi gibi Alman göçmeni olan Elizabeth Mesih ile evlendi, soyadları Trump olarak değişti. Vergiden muaf olmak ve askerlik yapmamak için ülkesine kaçtı. Bir süre sonra geri döndü ve 1905’te oğlu Fred doğdu. Fred daha 15 yaşındayken ticaret atılmak zorunda kaldı çünkü kadın tüccarı olan babası ölmüştü. İnşaat işi yapmaya başlayan Fred, Ku-Klux Klan üyesi olacak kadar ırkçıydı; inşa ettiği evleri siyahilere satmıyordu. Kısa süre ırkçılık yüzünden hapis yattı, işlerini büyüttü ve ırkçı olmasına rağmen göçmen Mary Macleod ile evlendi.
Bu evliliğinden Donald doğdu.
Donald Trump, ergenlikte öğretmenini dövecek kadar şımarık yetiştirildi. Askeri liseye gönderildi, iflah olmadı. 200 milyon dolar serveti olan babasının parasını yedi, kadınlarla düşüp kalktı, pahalı kıyafetler giydi, Hollywood yapımcısı olmaya karar verdi. Vietnam Savaşı patladı, topuk dikeni bahanesiyle savaştan kaçtı.
Bu asker kaçağı, babasından borç alıp iş hayatına girdi, inşaatçı oldu. İlgi delisiydi, medyada yer bulmak için her şeyi yaptı; ahlaksızlıkta çığır açmış Playboy’a bile röportaj verdi. “İlgi çekmek için bedel ödemeyi bile” meşru gördüğünü söyledi. Anlayacağınız, kısa sürede “medya maymunu” oldu. 90’ların sonunda siyasetle ilgilenmeye başladı, başkan adayı olacağı konuşuluyordu.
Ancak 90’lar onun sadece siyasetle ilgilenmesi açısından değil, başka işbirliklerinin de ön plana çıktığı bir dönemdi. Çünkü Donald Trump iflasın eşiğindeydi. Tüm resmi kaynaklarda “babasının yardımıyla” iflastan kurtulduğu belirtilse de, Amerikan menşeli bir platformda yayınlanan belgeselinde de belirtildiği gibi, Donald Trump “bir şekilde” paçayı sıyırmıştı. Hiçbir zaman nasıl kurtulduğu açıklanmadı.
Yıllar geçti, ABD Başkanı seçildi. Müslümanların Amerika’ya alınmamasını, hali hazırda ülkede olanların sıkı şekilde denetlenmesi gerektiğini savundu. Göçmen karşıtıydı. Dedesi Almanya, babaannesi İrlanda, karısı Slovenya göçmeni olduğu halde Trump göçmenlere karşı nefret politikası izledi. Dağıstan göçmeni olduğu halde Türkiye’de göçmen karşıtlığıyla tanınacak tiplerin öncüsü olan Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak doksanlarda paçayı nasıl kurtardığını da kanıtlamış oldu!..
2025’te yeniden Amerikan başkanlığı koltuğuna oturdu. Sosyal medyada bir paylaşım yaptı; Prof. Dr. Jeffrey Sachs’ın, teröristbaşı Binyamin Netanyahu’ya “O. çocuğu” dediği konuşmasını yayınladı. İsrail’e karşı eskisi gibi yandaş tavır sergileyip sergilemeyeceği merak konusu haline geldi. Zira “o. çocuğu” dediği Netanyahu’nun kucağına tekrar oturmayacağı düşünülüyordu.
Ancak oturmak için kucak arayan Trump yine aynı haltı yedi. Bu kez Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaktan öte, bölgeyi Filistinlilerden arındırmayı vaat etti; Gazze’den Arapların sürülmesini istedi, “savaştan sonra İsrail’in, Gazze’yi Amerika’ya teslim edeceğini” söyledi, “Gazze’yi devasa bir inşaat alanı olarak düşünün, orayı satın alacağım” dedi.
Bu “İkinci Balfour Deklarasyonu” olarak nitelendi. Zira Weizmann ve Balfour ilişkisinden doğma Ortadoğu’nun gayri meşru çocuğu İsrail, bölgede varlığını devam ettirebilmek için bu kez Trump kölesinin korsan bildirilerine muhtaçtı. Netanyahu da, “Trump’ın Gazze planını uygulayacağız” diye konuştu.
Önce Hamas, “Gazze satılık değil” diyerek Netanyahu ve Trump birlikteliğine karşı direniş mesajı verdi. Ardından Filistin’in en büyük destekçisi olan Türkiye açıklama yaptı, Başkan Erdoğan, “ABD yönetiminin Gazze ile ilgili dile getirdiği önerilerin bizim açımızdan dikkate ve konuşulmaya değer hiçbir yanı yoktur” dedi, “Gazzelileri ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez. Filistin Filistinlilerindir. Gazze halkı Gazze'de kalmaya devam edecektir” mesajı verdi.
Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Filistin Yönetimi ve Arap Birliği ortak bildiri yayınlayarak plana karşı olduklarını beyan ettiler. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, ülkesinin Gazze’ye yönelik tutumunun değişmediğini belirterek, “iki devletli çözüme” olan bağlılıklarını vurguladı. Çin de Filistinlilerin yerinden edilmesine karşı olduğunu açıkladı.
Hülasa…
Müslümanlar uyurken, halen İslam birliği kurulamazken, ümmetin silahlı ve ekonomik bir gücü yokken, pezevengin torunu kendisine yakışanı yapıyor, Trump’ın “o. çocuğu” dediği pislik de kukla oynatmaya devam ediyor.
Eh… bunlardan başka bir şey de beklenmezdi.
Müslümanlar kendilerinden bekleneni veremiyor ya… bu iki şeytan kadar olamıyoruz ya… bu pislikler kadar ağırlığımız yok ya… işte bu yüzden kaybediyoruz bu sınavı!..
Ve mineallâhit-Tevfîk.