• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Muhammet Seyfullah Maden
Muhammet Seyfullah Maden
TÜM YAZILARI

Kemalistlere ve PKK’lılara var da Müslümanlara yok mu?

17 Kasım 2025
A


Muhammet Seyfullah Maden İletişim: [email protected]

Kemalistlere ve PKK’lılara var da Müslümanlara yok mu?

Muhammet Seyfullah Maden

Allah’ın adıyla…

*

Türk devlet modelinin “yeni çehresini” defalarca yazdım.

Özet geçeyim: Devletin dönüştüğünü savunuyorum. Artık AK Parti’li, CHP’li, MHP’li gibi parti ayrımlarının; İslamcı, kemalist, ülkücü gibi ideolojik farklılıkların önemli olmadığını düşünüyorum.


Yeni Türk devlet modelinin vatandaşları ve kurumları iki haslete göre değerlendirdiğine inanıyorum: Devlete “destek” olan, devlete “köstek” olan.


Devletin birden fazla yüzü olduğunu söylüyorum: İslamcı yüzünü AK Parti, Atatürkçü yüzünü MHP temsil ediyor. Muhafazakâr Kürtleri ise HÜDA-PAR.


 

Marjinal Kürtleri DEM’in temsil etmesi isteniyor ki Sayın Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan “Terörsüz Türkiye” süreci ile DEM Parti’ye, “Devlet çatısı altına gelin” denildi.

CHP’den de devletin Atatürkçü yüzünden ziyade, doğrudan kemalist yüzünü temsil etmesi istendi.



Özgür Özel genel başkan olduktan sonra Erdoğan, Özel’i ziyaret etti. Samimi görüntüler verdiler. Özel de Erdoğan’ın makamına konuk oldu. Birlikte KKTC’ye gittiler, dönemin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile törene katıldılar. 

Ancak İmamoğlu’nun başını çektiği ileri sürülen “suç örgütü” işleri değiştirdi. Özgür Özel sağ duyulu tutumundan gerisingeriye döndü ve CHP şu an devletin yeni çehresine dâhil olmaya çok uzak.


 

Bunun ahlaki, hukuki, İslami boyutları ayrı birer mesele.

Ancak bugün değinmek istediğim konu şu…

Yeni devlet modeli yavaş yavaş otururken, her kesimden insanı “devlet çatısı altında birleştirmeye” çalışıyor. Ve ben bunu desteklediğimi defalarca söyledim.



 

Ama…

Her kesimin bir anlamda “taviz vermesi” gerektiği bir süreç bu. Her kesimin karşıt görüşü “anlamaya çalışması” gereken bir dönem.

Aslında karşıt görüşü anlamak “taviz vermek” anlamına gelmez. Fakat Türkiye gibi “ifade özgürlüğü” olgusunun -özellikle kurucu ideolojisinin baskıları yüzünden- oturamadığı bir ülkede maalesef “taviz” olarak görmek çok da abes değil.


 

Devletin İslamcı yüzü bunu -taviz vermeyi- fazlasıyla yapıyor. Hatta 90’ların aktüalist İslamcılarından bugün “Yeşil Kemalist” gibi söylemlerle eleştiriler gelmeye başladıysa… Emin olun Müslümanlar gereğinden fazla taviz vermiş demektir!..

Ancak devletin Atatürkçü yüzü hakkında henüz aynı şeyi söyleyemiyorum. 


 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Kasım’da, “Gazi’ye yönelik hakaretamiz ifadelere karşıyız” söyleminden hemen sonra, “Ancak herkesin aynı fikirde olmasının da beklenmemesi gerek” diyerek işaret ettiği anti-kemalist farkındalık hakkında beklendiği kadar hoşgörülü olunamadığını üzülerek görüyorum.


 

Binlerce Türk’ün ve Kürt’ün katili olan teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, “kurucu önder” olarak nitelendiği bir süreçte, kemalizme ve Mustafa Kemal’in siyasi uygulamalarına yönelik en ufak eleştirilerde Müslümanların öcüleştirilmesini; sert ifadelerle hedef alınmasını, jet hızındaki soruşturma, gözaltı ve tutuklamaları kabul edemiyorum.


 

Bu, devletin tüm kurumlarını ilgilendiren yapıcı bir eleştiri.

Zira hukuk/adalet tartışmalarının adeta “zirve yaptığı” bir dönemde, neredeyse her gün bir mütedeyyin insan yaka paça gözaltına alınırken, devletin içinde bulunduğu yeni sürecin sekteye uğramasından endişe ediyorum.


 

Belli ki bir dönüşüm var ve bu dönüşüm açıkça “toplum mühendisliğini” de içeriyor. “Mustafa Kemal eleştirisi” olmayan bir İslamcı kitlenin varlığı arzu ediliyor. Bu çok net. Mevlid-i Şerif okutulması ve camilere Gazi’nin fotoğrafının asılmasını başka türlü izah etmek mümkün değil.


Zira tarihin hiçbir safhasında Atatürkçülük ile mütedeyyin eylemlerin bir araya gelmemesini göz önüne almak gerek. Bugüne “nasip oldu”.

Devlet çatısı altındaki İslamcı – Atatürkçü – Kürtçü “vuslatının” en büyük parçayı Müslümanlardan kopardığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Tarihe ve geleceğe bir borcumuz var ve bu gerçeği söylemek zorundayız.


 

Sayın Erdoğan’ın gecesini gündüzüne katarak yürüdüğü bu yolun, Sayın Bahçeli’nin kapsayıcı siyasetinin, Kürtlerin, “Bu ülkeyi böldürmeyeceğiz” diyerek belirledikleri yol haritasının her gün meyvesini toplamak ve kol kola girmek varken; 10 Kasım’da sırf motosiklet sürdüğü için gözaltına alınan insanları görmezden gelmek bu süreci yıpratacaktır. Ve ben bundan korkuyorum.


 

Dolayısıyla, benim “Yeni Türk Devlet Modeli” dediğim ve devlet çatısı altında her kesimin birleşmesini amaçlayan bu sürece, anti-kemalist söylemleri nedeniyle İslamcıların “köstek olduğu”nu düşünmek büyük bir hata olacaktır.


 

Son haftalarda kemalizm eleştirisi nedeniyle haklarında çeşitli suçlamalarda bulunulan Müslümanların bir an önce serbest bırakılması, kanayan yaranın daha hızlı kabuk bağlamasını sağlayacaktır.


 

Sayın Bahçeli’nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” sürecini görüyor ve destekliyorum, bununla birlikte bu kapsayıcı siyasetin her kesime uzanan bir el olmasını diliyorum.

Terörsüz ve kavgasız bir Türkiye için, İslamcıların susturulması değil, anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.

Ve minellâhi’t-Tevfîk.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Okur

Askerin din kitabı diye bir şey duydunmu. Kimin zamanında yazılmış. Düşün bakalım

MUZAFFER...

ELİNE SAĞLIK, TESBITLERIN GÜZEL OLMUŞ, DEVLETİN İÇİNDE HAİNİ LER ÇOKTUR PROJE ELEMANLARI ÇOKTUR, İYİ BİR TEMİZLİK YAPILMALIDIR, AYNASI İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ.....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23