Ahmet eş-Şara’ya açık mektup
Ahmet eş-Şara’ya açık mektup
Muhammet Seyfullah Maden
Allah’ın adıyla...
*
Sayın Ahmet eş-Şara;
Bu mektup size, arada kalmış bir ülkenin genç bir yazarı tarafından, Allah celle ve âlâ ile Muhammed aleyhisselam hazretlerinin “emri bil maruf” emirleri doğrultusunda, tarihi bir vazifeyi üstlenmenize binaen, büyük bir heyecan ve umutla yazılmıştır.
Türkiye’nin yakın tarihi, devlet kurmak isteyen Müslümanlar için ibretlerle doludur. Bu tarihin en elim yüzü, şüphesiz ki, ülkenin kuruluşu sırasında izlenen hatalardır.
Ne yazık ki Türkiye’yi kuran kadrolar batıyı adeta tanrılaştırmıştır. Bu milletin bin yıllık geçmişini ellerinin tersiyle bir kenara itmişlerdir. Batının, gerçekten Müslümanlardan ileri olan noktalarını umursamamış, “Biz de moderniz” ezikliği altında, fende, sanatta, teknikte, sanayide ilerlemek ve onları geçmek yerine, sadece şekilcilik yapmış ve dış görünüşlerini, yediklerini, içtiklerini onlara benzetmeyi “Muasır medeniyetler seviyesine yükselmek” addetmişlerdir. Lozan’a Türk kalpağıyla gidip İngiliz fötrüyle dönmeleri, her şeyin özeti mahiyetindedir.
Unutulmamalıdır ki “milliyet” aslı itibariyle dini/İslami bir kavramdır. “Gayri milli politika” dendiği zaman yalnızca Türklük değil, İslamlık da anlaşılmalıdır. Zira şekilciliği medeniyet zanneden yöneticiler, ülkeye demokrasi getirdiklerini ileri sürerek Allah’ın emir ve yasaklarını umursamamışlardır. Laikliğin ilanıyla birlikte ateist eğitim politikaları okullarda esas alınmıştır. Din-i Mübin-i İslam için “Muhammed’in koyduğu kurallar” denmiş, Nebî aleyhisselam için adeta hakaretamiz ifadeler kullanılmıştır. Kadınların tesettürleri dahi engellenmiştir. İbadet dili değiştirilmiş, Kur'an eğitimi yasaklanmıştır. Kısacası İslam, insanları geri bırakan bir din olarak lanse edilmiş ve Türkler seküler bir millet haline getirilmiştir.
Tüm bunlar sözde ilerici, medeni, gelişmiş, seküler bir toplum yetiştirmek için yapılmıştır. Ancak kıyamete kadar bir daha birleşmesi mümkün olmayan, bölünmüş bir millet inşa etmekten başka işe yaramamıştır.
Dostunuz olan ve devrimi gerçekleştirmek için size en büyük desteği veren Türkiye’nin geçmişte yaptığı hataları sizin yapmamanız, bölge huzuru ve Müslümanların menfaati için büyük önem taşımaktadır.
Şimdi siz, yeni Suriye yönetiminin lideri olarak, Müslümanların egemen olduğu bir ülkede, çeşitli dini ve etnik unsurları yöneteceksiniz. Ortadoğu’nun gayrimeşru çocuğu İsrail başta olmak üzere, İslam’ın en büyük düşmanı olan devletler, Suriye’deki mevcut bölünmeye ve etnik farklılıkları kullanıp sizi ayağa kaldırmamak için her türlü pisliği deneyeceklerdir.
Sizi koruyacak olan tek güç, kendisinden başka ilah olmayan, mutlak güç ve hükümranlık sahibi Allah celle ve âlâ hazretleridir. Yeni Suriye yönetiminin; Allah celle ve âlânın emir ve yasaklarına eksiksiz uyması, onun kurallarını esas alması, laiklik gibi batıya şirin görünecek boş heveslere kapılmaması, “Sizin inancınız size, benim inancım bana” ayet-i celîlesiyle tüm inançları İslam çerçevesi içerisinde koruma altına alması; hülasa, yorgun olan Suriye halkını İslam Şeriatı ile onurlandırması ve yükseltmesi en büyük arzumuzdur.
Türk siyasilere yaptığımız hatırlatmayı size de yapmayı boynumuzun borcu olarak görüyoruz; hiçbir siyasi kaygı, Allah celle ve âlâ hazretlerinin rızasını kaybetmekten daha korkunç olamaz.
Unutmayınız, gayri milli siyasetin etkisi o kadar şiddetlidir ki, Türkiye’de 23 yıldır Müslümanlar iktidar oldukları halde, kemalizm ile yüzleşilemedi, üstelik mütedeyyin kesim içerisinde “seküler müslümanlar” peyda oldu, toplumsal çözülmenin önüne geçilemedi. Bu felaket, hali hazırda bölünmüş ve emperyalistlerin hedefi olmuş Suriye’nin sonunu getirecektir.
Türkler dostunuz, siz de Türklerin dostusunuz. Dostunuzun geçmişinden ders alıp geleceğinizi İslam ile çiziniz.
Ülkenizin tarihi omzunuzda yükselecektir. Siz de İslam ile yükselin.
Seküler ülkelerin ve toplumların hiçbir söylemini umursamayın. Umursamanız gereken yegane söylem, İslam’ın buyruklarıdır.
Gayret sizden ve dostlarınızdan, başarı Allah’tandır.
Ve minellâhit-Tevfîk!