Kıbrıs seçimleri nasıl okunmalı?
Kıbrıs seçimleri nasıl okunmalı?
MEHMET KOÇAK
Her seçimin olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin de kazanan ve kaybeden tarafları olmuştur.
Ancak, Kıbrıs seçimlerinde adaylardan çok iki liderin savunduğu çözüm önerileri tartışma konusu oldu. En güçlü iki adaydan Ersin Tatar’ın iki devlet, Tufan Erhürman ise federasyonu çözüm olarak savunuyor.
Burada asıl sorun Kıbrıs’ta Türkiye’nin varlığından ve etkisinden rahatsız olup Türk askerini işgalci güç gören hain küçük bir zümrenin Kıbrıs sorununda federasyonu çözüm gören Tufan Erhürman’ı desteklemiş olmasıdır.
Bu küçük azınlık taraftarları, çeşitli taleplerle yapılan mitinglere sızarak veya seçimlerde taraf görüntüsü altında “İşgalci TC Kıbrıs’tan defol” yazılı pankart açtıkları görülmüş ve çeşitli sosyal medyadaki paylaşımlarında bölücü ve hain görüşlerini ifade etmeye devam etmeleridir.
Bu kesim, milli ruhtan ve bizi biz yapan milli ve manevi değerlerden yoksun olduğu gibi ihanet içinde oldukları maalesef bir gerçektir.
Seçim yok sayılamaz
Kıbrıs seçimlerinin sonuçları üzerinden kimilerinin “Ankara kazandı”, kimilerinin ise “Ankara kaybetti” değerlendirmesi fevkalade yanlıştır.
Seçim bir yarıştır ve seçim sonuçları KKTC veya Türkiye’nin kaybeden taraf olduğu anlamına gelmez. İhanet içinde olmadıkça kazanan da kaybeden de bizimdir.
Bazı siyasi farklılıklar zaman içinde değişir, ancak Kıbrıs Türkü’nün milli davası asla değişmez. KKTC temsil gücünü elde edenler sorumluluğunun bilincinde olur ve de olmaya mecburdur.
Nitekim, resmi olmayan sonuçlara göre KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Tufan Erhürman, “Kıbrıs Türk halkının seçtiği Cumhurbaşkanı her dönemde garantör ve kardeş ülke Türkiye ile istişare ve yoğun diyalog içinde olmuş, birlikte çalışmıştır. Elbette yine öyle olacaktır. Çünkü Türkiye ile iyi ilişkiler bizim için yaşamsaldır” şeklindeki ilk açıklaması bunun en bariz örneğidir.
Unutulmasın ki, KKTC tüm partilerin onayı ile milli bir refleks ve derin bir hesaplama sonucu Kıbrıs’ta Türk varlığının korunması ve onuru ve milli kimliğiyle ebediyen var olması adına son çare olarak ilan edilmiştir.
Uluslararası düzeyde ABD ve AB’nin baskıları sonucu KKTC tanınmamış olması onun devlet varlığını, adını ve bayrağını yok sayamaz.
KKTC’de yapılmış olan seçimin sonuçları çok az bir katılımla gerçekleştiği doğrudur. Ancak seçim geçersiz sayılıp sayılmadığı kanunlar belirler. YSK kabulü Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla seçilenler tarafından temsil edilebileceği anlamına gelir.
Başkan Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan, yeni seçilen KKTC Cumhurbaşkanınıtebrik ederken, MHP lideri sayın Bahçeli’nin “KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır” şeklindeki açıklaması yeni tartışmalara sebep oldu.
Federasyon düşüncesi beyhude bir uğraştır.
KKTC politikalar üstü bir milli davadır.
Federasyon tartışmaları ise beyhudedir. Çünkü, Lübnan’da ve Yugoslavya örneğinde olduğu gibi bugün de Suriye’de insanlık faciasıyla sonuçlanan olaylar yaşandı, yaşanıyor.
20 Temmuz 1974’te “Kıbrıs Barış Harekâtı” ve 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türk halkı “self-determinasyon” (kendi kaderini tayin etme) hakkını kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ederek, benzer toplu katliamlardan kurtarmış oldu.
Bu gerçekten hareketle çözüm için karar KKTC ilanıyla verilmiştir. Şimdi asıl mesele KKTC’yi yaşatmak ve milletler camiasında tanınmasını sağlamak olmalı.
Kısacası, Kıbrıs’ta emperyalist güç odaklarının değirmenine su taşıyan küçük bir azınlık üzerinden Kıbrıs seçimlerini kazanan tarafı suçlanamaz ve seçim sonuçları yok sayılamaz.
Aksi halde, o hain küçük azınlığın “Siz karar veremezsiniz” , “Biz emrederiz siz de yapmak zorundasınız” şeklinde “Ankara bize dayatmalar yapıyor” şeklindeki iddiaları doğrulanmış olur.
Seçimler bitmiştir. Yeni cumhurbaşkanı ve kurulacak hükümete, Kıbrıs Türk toplumu ve KKTC için Ankara onaylı başarılı hizmetler diliyorum.