Malazgirt
İlk Ay’a çıkanlar onlar oldu ve gene ilk Mars’a araç yollayanlar onlar oldu. Bilimde ve teknolojide dünyanın lokomotifi oldular. Öyle bir hal aldı ki, iletişimde neredeyse sürekli onların ürünlerini kullanır olduk. Onların ürünlerini kullanmıyorsak, onların yazılımlarını kullanır olduk. Her gün milyarlarca insanın kullandığı interneti de onlar geliştirdi. Sanatta ve kültürde da aynı şekilde dünyanın ilerisinde yer aldılar. Savaş teknolojisinde ve sanatında dünya tarihine geçtiler.
Evet, ABD’den bahsediyorum. 242 yıllık devletin, insanlık tarihine bıraktığı mirası yazmaya çalışsak sayfalar yetmez. Ancak sahip olduğu başarıları dünyayı sömürmeye yönelik kullandılar. Sanatlarıyla kültürleriyle teknolojileriyle her zaman öncelikleri insanlık namına bir adım atmaktan çok, bir adım sonraki dünyaya egemen olmayı amaçladılar.
Bu amaçlarına engel teşkil edebilecek her yere askeri müdahalede bulundular. Sahip oldukları o büyük güçle, karşılarında dayanabilen olmadı. Sanatıyla, kültürüyle, bilimiyle, teknolojisiyle ve gerektiğinde askeriyle ABD’nin eli nereye uzansa istediği gibi şekillendirdi coğrafyaları, insanları ve devletleri.
Bugün ise ABD ile Suriye toprakları üzerinde karşı karşıya gelmemize ramak kaldı. Bir yanda dünyanın tartışmasız süper gücü Amerika, bir diğer yanda ise çöken imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye. Nasıl bakarsanız bakın, ister matematik, ister mantık fark etmez sonuç aynı yere çıkıyor gibi.
İşte tam burada akla Malazgirt düşüyor. Bu topraklardan yükselen ruh ABD’ye bakıyor ve haykırıyor.
Ey Amerika,
Bu topraklara düşen gözyaşını sahipsiz mi sandın?
Bu mazlumun çığlığını kimse duymaz mı sandın?
Senin gücünü gören bu insanlar erkeği ile kadını ile sana boyun eğer mi sandın?
Milletim Allah’ın azabı olur, üzerine çökmez mi sandın?
Çığlığım tufan olur seni sarmaz mı sandın?
İçimizde ki can çıkar, endişe ederiz mi sandın?
Cansız bedenim düşse toprağa, toprak olup seni yutmam mı sandın?
Bu kadar kana, bu kadar acıya, seni bu dünyaya koyarım mı sandın?
Afrin gerçekleri
Afrika’da değil, dünyanın çok uzak ulaşılamayan bir yerinde de değil, Avrupa’nın içinde tam göbeğinde yaşanan soykırıma batı susmaktan başka ne yaptı. 1995 yılında Srebrenitsa katliamını görmeyen Avrupa’yı bugün Afrin endişesi sarmış. Gayet normal karşılıyoruz, Afrin gerçekleri gün yüzüne çıktıkça Avrupa’yı daha iyi anlıyoruz. Betonu Fransa’dan, mühendisliği Almanya’dan, yönetim Amerika’dan. Şimdi bunlar endişelenmeyecekte kim endişelenecek.
Söz konusu sadece yapılan yatırım değil, aynı zamanda batının yüzünden düşen maske. El altından bağımsızlığımıza toprak bütünlüğümüze kast etmeye çalıştıkları alenen gün yüzüne çıkıyor bundan rahatsızlar.
Yoksa Bosna Hersek’te, Suriye’de, Irak’ta dökülen kanları, hayatlarını kaybeden milyonlarca insanı işine gelmediği için görmeyenler, bugün Afrin’i neden kendilerine dert etsin. Kimyasal silahlar kullanılırken, bebekler denizlerde boğulurken tepkisiz kalanlar ve hatta “bu katliamdan kaçanlar benim ülkeme gelmesin” diyenler, sınırlarına dikenli tel örenler, yüksek duvarların arkasına gizlenenler bugün neden Afrin’i dillerinden düşürmüyor?
Nedeni belli, niyeti belli, ancak başlarına gelecek te belli!