• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İdris Günaydın
İdris Günaydın
TÜM YAZILARI

Demek ki ne imiş?

19 Şubat 2025
A


İdris Günaydın İletişim: [email protected]

Demek ki ne imiş?

İDRİS GÜNAYDIN

Yıllarca, özellikle çocukluk dönemimizde şunu dinledik: “Su akar Türk bakar. Bizden adam olmaz. Biz üretemeyiz. Bizim halkımız cahil; onun için sağcı partilere oy veriyor.!”

Sonra; “Osmanlı bizi geri bıraktı. Kızları okutmadı. Okuma-yazma oranı çok düşüktü. Demokrasiye de geçmediler. Seçim yoktu. Kadınlara seçilme hakkını Atatürk verdi.”

“Atatürk savaş yıllarında yedi bin kitap okudu. Bir de bilmem şu kadar fabrika yaptı. Ülkeyi her alanda makinalı tarıma geçirdi.»

“Araplar bizi arkadan vurdu. Bizi sevmiyorlar. Paralarını ton işi gâvur bankalarına yatırıyorlar da bizden kibrit bile almıyorlar. Onlar ırkçı…”

Çocukluğumdan beri dinlediğim fakat cevap vermekte zorlandığım konulardı bunlar. Bunları ileri süren de çoğunlukla dine ve geleneklere mesafeli, kendi haline bıraksan Türkiyeli olmaktan çok Avrupalı olan, Türkiye’nin Müslümanlıkla ilintilenmesini istemeyen tipler.

Yani, rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın: “Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu: Yine sen kesiyorsun ilim uğrunda yolu” dediği tipler.

Peki, bugün geriye dönelim ve yakından bakalım bu söylenenlere.

Su akar Türk bakar dediğiniz o sulara baraj duvarını yapanların hepsi sağcı iktidarlar oldu. Sadece bu iktidar döneminde 2002’de 195 olan baraj sayısına 423 sulama, 531 de HES ve büyük baraj ilave edilmiş. Lakin dünkü yol kesen yobazın oğulları dereler kuruyor teranesiyle baltayla orakla makinaları durduruyorlar.

Beyler enerji istemiyor ki, ne yapacak bu kadar enerjiyi Türkiye? Bir şey üretmesin. Nasıl olsa ağababaları TÜSİAD ithal ediyor.

Bizden adam oluyor da adam gibi adamlar idare ederse.

İddia o ki; Osmanlı bizi geri bıraktı. Kızları okutmadı. Seçim yapmadı. Tam da bunun üstüne, İYİ Partinin Meral’den sonra gelen başkanı Müsavat Dervişoğlu: “Cumhurbaşkanı Endonezya’ya, Malezya’ya, Pakistan’a gitmiş, diyor. Batı ülkelerine değil de Endonezya, Malezya, Pakistan’a… Ne kadar uğraşsanız Türkiye’yi geri götüremeyeceksiniz.”

Söylediği bu.

Sırayla soralım: Neden adın Müsavat… Müsavat Arapça bir kelime değil mi? Neden topalın oğlu değilsin de yamakın oğlu değilsin de Dervişin oğlusun? Önce isminden başla. Samimi ol. Yoksa orada da mı “tik”in tutuyor?

Ayrıca, kızların okulda okuyacağı bir ortam mı sağladınız? Amacınız Türk kızını okutmak değil hayâ perdesini yırtmaktı.

Kız çocuğu 1965 yıllarında ancak köylerde okula gitmeye başlamıştı. Yolu ve okulu olmayan, güvenliği sağlanmayan bir köyün filan yerindeki kızını yalnız başına hangi baba gönderir? 

Şehirlerde okuyordu.

Osmanlı geri kaldı deniliyor da, ya  peki, yıkmak için düşmanları düveli muazzama, tekmili birden üzerine niçin geldi? 

Son yıllarında bile dünyaya karşı gücünü nasıl ortaya koydu o Osmanlı? Ne fayda ki ağacı içeriden kemiren kurtların yüzüne gülüşüne aldandı.

Demokrasiye gelince:

Bugün bile seçim yapılan ülkelerde ve Türkiye’de hâlâ seçim sandığının güvenliği tam anlamıyla sağlanamıyor. O gün nasıl sağlanacaktı? Hangi seçim pusulaları ormana atılıp yolda değişmeyecekti? Yol yok, araba yok… Arnavutluk’tan, Kerkük’ten, Batı Trakya’dan, Selanik’ten bir haftada seçim sandığı gelecek de…

Osmanlı seçim yapmıyordu da Fransa mı yapıyordu, Danimarka mı yapıyordu?

Atatürk hayatında 7.000 kitap okudu. Hem de en büyük kahramandı.

7.000 kitabın her birini iki günde okusa 38 yıl yapar. Geriye 20 yıl kalıyor. Yirmi yıl da çocukluk, gençlik, büyüme dönemi… Bari yaşını büyütseydiniz. Her şey sizin elinizde zaten!

Araplar bizi arkadan vurdu. Bizi sevmiyorlar. Bizden mal almıyorlar da gâvurlardan alıyorlar.

Yahu ne ürettiniz ki neyinizi alsınlar? Şimdi nasıl alıyorlar. Şimdi niye düşmanımız değiller?

Bizi arkadan vurmadılar. Sadece Hicaz Demiryolunun yapımına Şerif Hüseyin kabilesi isyan etti. Sebep şu idi. Demiryolu insanların ihtiyacı olan malları getirecekti. O zaman kervanlarla bu malları alan, sevk eden, taşıyan, yerine ulaştıran Şerif Hüseyin kabilesi işinden olacaktı. Mesele ekonomikti. Siyasi değildi ama siyasi bir anlam verilmek istendi.

Aynı şey Osmanlıda İbrahim Müteferrik zamanında oldu. Matbaayı Osmanlıya yıllar önce getirmiş Müteferrika, Yahudiler ve Hristiyanlar evraklarını matbaada bastırıyorlardı.. Osmanlıda da devlet evrakları matbaada basılıyordu. Bunda mesele yoktu. Mesele şurada çıktı: Dini kaynaklar da matbaada basılsın mı basılmasın mı?

Sadece İstanbul’da 90.000 müstensih yani el yazmasıyla geçinen insan vardı. Matbaada basılsın demek o günün İstanbul’unda tam bir ekonomik çöküntü demekti. 

Şeyhülislam bu insanların ekonomik bunalıma düşmelerini önlemek için matbaada basılmasını uygun görmedi.

Detaylı bilgiyi merak edenler rahmetli Yılmaz Öztuna’nın Türkiye Tarihine bakabilirler.

Soralım: Daha yakında sendikacı Şemsi Denizer liderliğinde insanlar Zonguldak’tan Ankara’ya yürüdüler. Sebep makineleşme idi. Birçok insan böylece aç kalacaktı. Aynı şeyin benzerleri, dünyanın her yöresinde zaman zaman olur. Bunun din veya siyasetle ilgisi olmaz.

Yalnız bir konuda bu eleştirilere hak veriyorum: Yıllardır envai çeşit büst  ve heykel yaptığımız halde ne Araplar ne de başka milletten hükumetler bir heykelimizi almadılar!

Bu Selçuk Bayraktar’ı daha çok seviyorlar herhalde. Onun yaptığını alıyorlar. Ne dersiniz; heykeli de ona mı yaptıralım? Vesselam.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Okur

 Atatürk arasında kesin bir var, o yüzden karın ağrın.

Yorum

Cumhuriyet kimsrsizlerin sahibidir Yoksa Tayyip Erdoğan nasıl Cumhurbaşkanı olurdu
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23