Barış Pınarı Operasyonunun bundan sonrası
ABD ile yapılan anlaşma gereği YPG’ye güvenli bölgeden çekilmesi için verilen süre bitti bitiyor. Eğer ki yeni bir ABD oyununa maruz kalınmazsa biten şeylerin sayısı birden fazla olacak. Mesela PKK/YPG’nin Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanarak Amerikan otoritesinin desteğiyle kurduğu otoriter gecekondu devletçiği sona erecek. Son birkaç günde sınırda Amerikan, Rus ve rejim bayrakları sırayla bayrak direklerine asılmıştı. Rus ve Amerikan bayrakları örgütün bir tür mandalık talebiyken rejim bayrağı Rojava hayalinin bittiğinin göstergesiydi.
Eğer ki 32 km derinlikli güvenli bölge gerçekleşirse daha güneye sıkışmış özerk bölgenin uzun ömürlü olması zor olacak. Çünkü 32 km’den aşağıda PKK’ya taban oluşturacak bir Kürt toplumu bulunmuyor. Tüm taban, sınırdaki şehir ve kasabalarda toplandığı için güneyde Arap halkını yönetmeye çalışacaklardır ki ne Araplar bu duruma razı olur, ne de PKK istekli olur. Bu durum Amerika için de iyi olmayacak ve belki de tamamen çekilecektir.
Ancak gelen haberler PKK/YPG’nin savaşa devam edeceği yönünde olduğu için yukarıda bahsettiklerimizin zor kullanılarak gerçekleşeceğini gösteriyor. Eğer PKK çarpışarak güvenli bölgeden çıkarsa Türkiye’nin planları gecikmeli olarak uygulamaya konulmuş olacak. PKK operasyon boyunca bu sefer Amerika yerine rejimin arkasına saklanarak saldıracağa benziyor. Bunu Tel Rıfat’ta gördük. Güvenli bölgede de aynısını yapmaya çalışacaklardır. Böyle bir durumda Türk ordusunun YPG ile bütünleşmiş ve düşmanlıkta geri kalmayan rejim ordusunu da hedefine koyması tek çaredir.
Diğer yandan Rusların varlığı Türkiye için hayırdan çok şer demektir. Rusların Suriye’de Türkiye’ye verdiği zarar Amerikalıların verdiğinden daha fazladır. Eğer ki Fırat’ın doğusunda da İdlib benzeri saldırılar yaparlarsa daha fazla mültecinin gelmesine neden olurlar. Bu konuda Ruslara ve rejime güvenmek yanlış olacaktır. Bu yüzden Ruslara karşı da politikalar geliştirmek gerekecektir.
Ancak zorla ya da gönüllü, bugün ya da yarın Türkiye’nin eline geçecek olan güvenli bölge için hükümeti takdir etmek gerek. Çünkü bu operasyonla birden fazla kazanımlar elde edilecek. Mesela operasyondaki başarı birilerine muhakkak ki korku verecektir. Örneğin ‘Fransızlar Türkiye ile savaşa girerse biz de gireriz’ diyen Yunanlı bir vekil vardı. Onun ve onun gibilerin yaşadığı hayal kırıklığını az çok hayal edebiliyoruz. Belki bu vesile ile Kıbrıs’ta da taviz vereceklerdir.
Öte yandan; Kürtleri (PKK’yı) Evanjeliklere benzeten Amerikalılar vardı. Onlar ki Hz. İsa gelsin diye Ortadoğu’da savaş çıkarmaya çalışan yozlaşmış bir inanca sahipler. Belli ki müttefikliğe İsrail’den sonra şimdi de PKK’yı eklemişler. Dostları bir terör devleti ve grubu olunca düşman da haliyle bizler oluyoruz. Yani Hz. İsa’nın savaşacağı insanlar olmuş oluyoruz. Ancak Barış Pınarı Operasyonu onların kehanetlerini de boşa çıkarmış oldu. İsrail ise kendine yeni dostlar edinmeye çalışacak ve muhtemelen ABD’yi tahrik etmeye devam edecektir.
Diğer bir kaybedense Batı medyası olacak. Doğrusu bu kadar alçaldıklarına ilk kez şahit olduk. Taraflı olduklarını biliyorduk ama yalana başvuracaklarına hiç ihtimal vermemiştik. AFP gibi büyük ajansların PKK’nın tüm yalanlarını haber olarak yayınlamalarını hayretle izledik. Bölgede konuşlu yabancı muhabirlerin katliam yapıldığına ya da kimyasal silah kullanıldığına dair kasıtlı haberler yaptığını gördük (bkz. Foreign Policy için yazan Lara Seligman). Ama neyse ki yalanları çok çabuk söndü. Bunda Türk medyasının, sivil vatandaşların ve hatta bazı siyasetçilerin İngilizce paylaşımlarda bulunarak karşılık vermelerinin payı çoktur. Bu sefer Afrin Operasyonundan farklı olarak çok daha hazırlıklılar. Dileriz bu uyanış baki kalır ve Batı(!) ebediyen zail olur.