Dünya ve ahiret dengesinde Mustafa Ağabey(1)
Dünya ve ahiret dengesinde Mustafa Ağabey(1)
Hüseyin Öztürk
Bugün, hayatımın en önemli devrini borçlu olduğum vefa insanı ağabeyim ve dostum, Mustafa Karahasanoğlu’nun ahirete irtihalinin 3. seneyi devriyesi.
Söze, rahmetli olan kimseler üzerine konuşurken, her zaman uyararak; “Önce ruhuna birer Fatiha okuyalım, sonra konuşalım” dediği gibi, bu geleneği sürdürelim ve kendi ruhu şerifine birer Fatiha okuyalım.
Dünyasını ahiretine göre düzenlediğine yakın şahitlerinden birisi zatımdır. Dünyalık işini herkes bilir görürdü ama ahirete tekabül eden işini pek kimse görüp bilmezdi, bildirmezdi.
“Bu bedeni sağlıklı iken iyi değerlendirmeli, beden geçici, mana kalıcıdır. Bedeni manaya hizmet ettirmeli” diyerek, yaptığı her işinin manaya tekabül etmesini isterdi.
Medyada gördüğümüz Mustafa ağabey, inandığı davası adına taviz vermeden konuşur, yazar ve “taviz, tavizi getirir” diye hakikati tavizle zayıflatmazdı.
Sevdiklerine nasıl merhamet ve şefkatle davranıyorsa, inanç ortaklığı olmayan ama iş dünyasında bir araya geldiği, hatta siyasi ve ideolojik olarak ters kutuplarda bulunduğu kimselerle münasebetinde de -eğer inancına taciz yoksa- aynı şefkat ve merhameti gösterirdi.
Bildiği hak yoldan dönmeden yürürdü. Gazetenin yayın çizgisini de bu minval üzere sürdürdü. Hamdolsun şimdi de Nuri ve Ali İhsan kardeşler, ağabeylerinden aldıkları dünya ve ahiret dengeli yayın çizgisini korumaktalar.
•
Dünyadan hiçbir beklentisi olmayan derviş gibi yaşardı. Böyle derken; “boş verirdi” demiyoruz. Aksine gece gündüz çalışır, iki günü birbirine eşit olmazdı.
İki günün birbirine eşit olmama ilkesine dikkat ederdi. “Hadis, emir” derdi. Dünyalık kazancını, servet yapmak için değil, inandığı davasının aracı olarak görür ve daima güçlendirirdi.
Yine hemen pek çok insanın aklında; sert mizaçlı olduğu hali vardır. O sert mizacın altında gözyaşları hep kirpiklerinin ucunda beklemekteydi.
Mesela çalışma gücü olmayan nice yazarlara, çizerlere, fikir insanlarına maaş bağlardı. Çok kimse bilmez. Bir başka örnek:
Seyahatlerimizden birinde Mersin’deydik. Abonelerimiz ve okuyucularımızla buluşacaktık. Kimseye yük olmamak için sabah çorbamızı içip, şehrin ana caddesinde dolaşıyorduk.
Bir ara önümüzde yürüyen 20-25 yaşlarında bir erkek, olduğu yere düşüverdi. Kimse aldırış etmiyordu. Mustafa ağabey hemen koştu, şahsın ceketinin cebinden soğan çıkararak burnuna tuttu ve ayılttı. Şaşkın halde sordum:
-“Ağabey nereden bildin adamın sara hastası olduğunu?” Dedi ki:
-“Düşünce yüzüne bakıp anladım. Aklında olsun. Sara hastaları ceplerinde soğan taşırlar. Düşer düşmez, soğanı koklatmak lazım”.
Tabii bununla da kalmadı işimiz. Kim olduğu, işi ve parasının olup olmadığı soruldu ve cebine gerekli harçlığı verildi. Bunları yaparken Mustafa ağabeyin gözleri yaşlıydı.
•
Ezcümle Mustafa ağabeyden:
“Hayatta iken yapacağın tüm hayırları yap. Bak burada yürüyenlerin hepsi bir gün toprağın altına girecekler. Oraya hazırlan”.
Kendisini hep oraya hazırlıyordu. Rabbim mekânını cennet eylesin.