Madde, Ahlak ve Maneviyat Dengesi: İslam’ın Evrensel Cevabı
Madde, Ahlak ve Maneviyat Dengesi: İslam’ın Evrensel Cevabı
HÜSEYİN DEMİR
Her çağın kendine özgü putları olmuştur. Kimi zaman altın, kimi zaman güç, kimi zaman da şöhret. Bugün ise modern insanın önünde yeni bir put dikiliyor: Tüketim. Alışveriş merkezlerinin ışıkları, reklamların cazibesi, sosyal medyanın ekranları bize hep aynı şeyi söylüyor: “Tüket ki var olasın.”
Oysa varoluş, cebimizdeki kartta değil, gönlümüzdeki diriliş ateşindedir.
İslam’ın dünyaya bakışı, işte tam burada insanı uyandıran bir sestir. Maddeyi reddetmez, ama ona esir de etmez. İnsana dünyayı verir; ama kalbine sadece Allah’ı yerleştirir. Bu, hem bireyin hem toplumun kurtuluş yoludur.
Tüketim Tuzağı ve Kaybolan İnsan
Bugün insan, ihtiyaçlarından çok arzularının kölesi oldu. Daha büyük ev, daha hızlı araba, daha yeni telefon… Ama bütün bu yenilikler, kalpteki boşluğu dolduramadı. Çünkü insanın ruhu, yalnızca maddenin değil, maneviyatın da gıdasıyla yaşar.
İslam, kazancı teşvik eder ama hırsı frenler. Helal kazanç ibadet sayılır; haksız kazanç ise kalbi karartır. Peygamber Efendimizin, “Bizi aldatan bizden değildir” uyarısı sadece ticarette değil, hayatta dürüstlüğün temel ölçüsüdür.
Ahilik teşkilatı bu ölçünün toplumdaki karşılığıdır. Esnafın kapısında yazılı “Hak ile sabır dileyip bize gelen, bizdendir” sözü, sadece bir ahilik kuralı değil, bir medeniyet şiarıdır. Bugün iş dünyasında ahlaki ölçüler eridikçe, toplumdaki güven de hızla çözülüyor.
Teknolojinin Gölgesinde Maneviyat
Çağımızın yeni meydan okuması teknolojidir. Bilgiye erişimi kolaylaştırdı, mesafeleri kısalttı. Ama aynı zamanda kalpler arasına görünmez duvarlar da ördü. İnsan ekranlarda saatler geçirirken, kalbinin derinliğine inmeyi unuttu.
Takipçi sayısı, görüntülenen fotoğraflar, beğeniler… İnsan değerini rakamlarla ölçmeye başladı. Oysa gerçek değer, görünürde değil, görünmeyende saklıdır.
İslam, insana bir denge pusulası sunuyor: “Ameline bak, niyetine bak, adaletine bak.” Teknoloji, tıpkı para gibi, doğru kullanıldığında rahmettir; yanlış kullanıldığında esarettir.
Dünyayı Elinde Tut, Kalbine Değil
İslam’ın çağrısı nettir: Dünya nimetlerini terk etme, ama onlara kalbini de bağlama. Tasavvufun “inziva” dediği şey, dünyadan kaçış değil; kalbi maddenin zincirlerinden kurtarma çabasıdır. Altını da, taşı da aynı gözle görebilmek, insanın iç özgürlüğüdür.
Nakşî şeyhlerinden Ubeydullah Ahrar’ın hayatı bu anlamda ibretliktir. Büyük servetlere sahipti, ama hiçbir zaman kalbini onlara bağlamadı. Onun gerçek zenginliği, altınla ölçülmedi; Allah’a bağlılıkla ölçüldü. İşte İslam’ın öğrettiği gerçek zenginlik budur.
Diriliş Ufku
Sezai Karakoç’un diriliş düşüncesi, tam da burada devreye giriyor. O, sadece bireyin değil, toplumun da yeniden dirilmesi gerektiğini söyler. Bu diriliş, madde ile maneviyatın dengesinde gerçekleşecektir.
Bir toplumda helal kazanç yaygınsa, ticaret ahlak üzerine kurulmuşsa, adalet hukukta ve iş hayatında yerini bulmuşsa; o toplum ayağa kalkar. Ama madde, kalpleri esir alırsa; ahlak geri plana itilirse, ne teknoloji ne de servet o toplumu ayakta tutabilir.
Dengeyi Yitirmemek
Bugün bize düşen, bu dengeyi kaybetmemektir. İş hayatında, eğitimde, ailede, teknolojide… Her alanda maddeyi araç, maneviyatı amaç kılmak zorundayız. Dünya elimizde olmalı; ama kalbimizde yalnız Allah bulunmalı.
İslam’ın dünyaya bakışı, hem dünyevi hem uhrevi kurtuluşun anahtarıdır. Dünya insan için bir imtihan alanıdır. Onu doğru kullanmak, kalbi temiz tutmak, adaletle yönlendirmek… İşte insanı hem dünyada huzura hem de ahirette kurtuluşa taşıyan yol budur.
Selam ve dua ile.