• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Hakkı Söylemenin Kendisinden Başka Eylemi Olamaz

26 Nisan 2021
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Dostum ben bir düş gördüm. Düşte gördüm, düşüpte gördüm. Akvamı beşer insanlıktan düşük yapmıştı.

Ezel ve ebedin sahibinin gökten vaat ettiğini bırakıp yerden bitene talipti insanlık. Ve insanlar kevser şarabını elinin tersiyle itip, koşar adımlarla şehirde şaraba yaltaklanıyordu.

Tarihin kadim tecrübesi tekerrür edercesine insanlar, “Men ve Selvayı” küçümseyip kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından istiyordu. O üstün olanı daha aşağı olanla değişmek isteyen Kavm-i Musa (as)’nın ruhu ne vakit tecessüm etti? Bilmiyorum.

Dostum ben bir rüya gördüm. Hanidir görklü abı hayat dünyalar içre doğan? O abı hayat ki dünyaya oruçlu, ölümle iftara duran.

Nerededir o ehli feta ki ezilenlerin yanında duran? Bilirsiniz ki diyordun, “zavallıları” dertleri ile bırakıp gittiğinizde; sizi bekleyen, hıfzeden, savunduğunuz için kahraman sayan bir yer ile o yerde yar vardır. Ezilmek, itelenmek, mağduriyeti donuk parıltısız gözlere anlatmak, öfkeyi yutmak, musibete sabretmek, yalnızlığı giyinmek zordur, cesaret işidir. Söyler misin nerde kuruludur o garipler otağı?

Dostum ben bir rüya gördüm belki de kâbustu?

“Grosmarketlerin rafları tavana kadar dolu olduğu halde, açlık vardı. Fakirlik, sefillik şehri mekân tutmuştu.” Fakirlerin çığlığını kimsecikler duymuyor, hatta komşunun biri açken ötekisi fazlaca işkembe-i kübrayı doldurup geğiriyordu. Geğirme kokusunu miski amber sayıp “elhamdülillah” diyordu.

Bu ne yaman çelişki böyle?

İnsanlar kutu kutu binalar dikiyor, ama yine de evsiz barksızların sayısı artıyordu.

“Allah’ın bir pulunu bekleyedursun on kul, on kişiye bir pul bir kişiye on pul” dağıtanlara adil yönetici diyorlardı.

Dostum ben bir rüya gördüm belki de kâbustu?

“İktidarın iktidarlığı için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlerdi.” Ve uzun sarıklı ulu hocaların nefesi kesilmişti.

Bu ne yaman dilemma? Bu nasıl zekâ ki etiksizliğe meftun? Bu ne kalb- i basir ki hala bedende çarpmakta?

Dostum ben bir rüya gördüm belki de kâbustu?

Cehaletin şahane tuğrası Kabil’in torununda, Habil’in torunlarının acıtan yerlerine bastırarak vuruyordu.

Dostum ben bir rüya gördüm belki de kâbustu?

Müslüman kimlikler mezkûr düşünceden etkilenme bir yana kötücül olanı yüceltebiliyorlardı. Yaratıcıyı, modernitenin mantığı içinde hapsedip ne de Haman, ne de Kârun, ne de Firavuna payanda? Fink atıp kokuşmuş şehirde zulmü tavafın olmaz mı bir bedeli?

Dostum ben bir rüya gördüm belki de kâbustu?

Dostum sen doğru ve haklı bir tespit yapmıştın. Diyordun ya hani “tarihte ne zaman Peygamber gönderilmiş ise onu kentten çıkartılmış bulmak sünnetullah haline gelmiştir” El hak doğrudur.

Kendilerini Adil olarak tanımlayanlar, şehrin eşkıyası gibi Müslümanları kendi şehirlerinde sürgün yaşatıyorlar. Buna profan yaşamlarından kalan komün çerçevenin gücünü ekliyorlardı.

Dostum mademki mukadderattı, uyumak gerekti. O vakit daha güzel rüyalara dalmak için uyumak isterdim.

Dünyaya dair amaçların söndürülmesi, başka âlemlere geçişin aracı, anahtarı olarak metodolojik bir yaklaşımı ifade eder diyordun ya hani? Aynen öyle.

“Hayat hep bilgece çocukluktan başlatıp, çocukça kocamışlığa sürüklüyor. Koşu (yelkovan) ile yürüyüş (akrep) saatte bir tevhid ediliyor. Her büyük uygarlık, kültür, bir gün yine bedavetin iklimine düşüyor. Nereye gidersen git, yine buraya geleceksin. Nereye kaçarsan kaç, kaderinin belirlediği yerdesin.

Kahramanlık, biraz da zalimlerin, açgözlülerin, dalaverecilerin, eyyamcıların, sergüzeştlerin, hatta korkakların işidir. Emperyalizmin tarihi, Sezar, Attila, Napolyon, Bismark, Kazıklı Voyvoda, Hitler gibilerinin alçakça başarılarıyla kıvanır. Yiğitlerden hiç bahsetmez. Yiğit (feta) emaneti korur, doğru söyler, her işinde helal arar, belaya sabreder, dünyaya tamah etmez, nefsini kınar, kanaat eder, kötü söz dinlemekten kaçınır, insanlara ikram eder, dinde üstün ve dünyada aşağı ile sohbet eder, muttakilerle dost olur, haksız yere cana- mala kıymaz, eğriyi gücü yettiğince doğrultur. Gel gör ki tarih bunu yazmaz. Ama hakikatte beyaz atlara binmek er kişinin değil ermişin işidir.

Hani o aforizma cümlen vardı? “Dünya urbaları ağırlık yapar. Semayı görmek için hafiflik gerek” diye. Dostum haklısın biz dünyalı değiliz. Buraya ait değiliz, buradan geçiyoruz. Hakkı söylemenin kendisinden başka eylemi olamaz. Gariplerin yolu budur. Ve yürüdüğümüz yol bizi zamana yerleştiriyor. Yusuf’un ki bir düştü. Ama düş bir hakikatti.

Ah dünya sen bir düşsün. Ey insan dünyayı düşte gör! Düşende gör!

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Turgay Başboğa

Onca imtihana sebep nihayetinde bir rüyaydı. İBRAHİM’İN RÜYASI... Dua idi,Müjde idi,İmtihandı, Teslimiyetti, Mükafattı,Kurbandı rüyasının özeti… Öyleyse Ey Adem dinle ve düşün; Dua nedir,müjde nedir,rüya nedir,imtihan nedir,teslimiyet nedir,mükafat nedir? Bana gelince, benimkisi bir günahkârın hisleri.Param parça! Bıçağı elinde tutan ben değilim ,kimseyi görmedim düşümde. Görüldüm... Ne rüyam var benim, ne de bir kurban önümde. Cazibem yok, meczubum çünkü. Tutan değil, tutulan. Bıçağı elinde olanın ayaklarının dibine düşecek olan... Nefis bir yazı yüreğine sağlık dost!

Sabri

Anlamlı bir yazı, teşekkür ederim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23