Ne desem zarar!
Bazen öyle durumlar vardır ki, vakıayı yorumsuz bile aktarsanız, hakaret sayarlar...
Hani Mustafa Kamalak’ın 15 Temmuz’a kadar FETÖ’nün yayın organlarına verdiği demeçler hatırlatılınca “Bana ‘FETÖ’cü’ diyorlar” diye dava açması gibi...
Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nun son çıkışları da bu minvalde.
Şimdi ben, ülkenin bütün profesörlerini kendime düşman etmeden, koskoca bir siyaset profesörünün, yüce divanda mahkumiyetle sonuçlanacağı kesin bir “yetki devri”ni önerdiğini nasıl yazabilirim ki?
Ya da ODTÜ’den birincilikle mezun olmuş bir adamın, “Sebebi yok, sadece siz çok seviyorsunuz diye dokunacağız” açıklamasını hangi ifadelerle yorumlarım da, ODTÜ’lülerin kalbini kırmam?
•
İş öyle bir yere gitti ki, benim iki-üç yıl önce arkadaş arasında yaptığım “Bu ikisi aslında Erdoğan’ın en has adamları, sızma yapıyorlar” şakaları, muhalif mecralarda ciddi bir ihtimal olarak değerlendirilir oldu.
E haklılar, şüphelenilmeyecek gibi mi?
Sen adamları yüzde buçuk oyuyla al, masaya oturt, “Bakın, bize sizin oyunuz değil, Erdoğan’ın imajına vereceğiniz zarar lazım. Sizi de diğerlerinden ayırmayacağız, yeter ki yanımızda durun” de...
Onlar gitsin, zaten delikten geçemeyen masanın kuyruğuna bir de ceviz bağlasın.
Tanımayan birine anlatsan “Erdoğan’a körü körüne düşmanlıklarından böyle yapıyorlar” diye, “Olmaz canım” der, “İkisini de yıllarca bakan olarak tutmuş yanında, hatta birini göz bebeği partisinin başına geçirmiş, başbakan yapmış, bu kadar nefret ediyor olamazlar!”
•
Ama ediyorlar...
Çünkü kıskançlık böyle bir şeydir.
Şeytan’ın, Kabil’in, hatta bazı kaynaklara göre Ebu Cehil’in hikayesi...
Hep aynı dersi anlatır.
Kıskandığını elde etmek için yapamayacağı yoktur insanın, hatta elde edemeyeceğini anlayınca öyle kaybeder ki muvazeneyi, şiddet çöker ruhuna.
Bugün bunların ruhuna çöken de benzeri bir şiddettir.
Erdoğan’ın karşısında başarılı olabileceklerine dair küçücük bir umutları olsa belki bu hale gelmeyeceklerdi ama otuz yıl kısa bir süre değil...
Üstelik yedisi sekizi bir araya geldi de, o ışık çok uzaklardan görünür gibi oldu.
İşin bir de bu yanı var.
Sen yıllarca bürokratik oligarşiyle ve İngiliz Yahudi medeniyetinin aparatlarıyla mücadele ettiğini öne sür, bunun üzerine bir kimlik inşa et, bu uğurda bir ömür harca... Sonra sana “Seni CHP ve İyi Parti ile ortak ettik, bundan sonra kol kolasınız” desinler.
İnsan aklını oynatır.
Ama bunlar oynatmadı...
Aldılar, kabul ettiler...
Eh, zaten kendini inkar etmişsin, rezillik olmuş diz boyu...
O saatten sonra istersen “Cumhurbaşkanı’nın imza yetkisi olmayacak, o yetki altı başkanda olacak” diyerek aklı inkar et, istersen “Sebebi olmasa bile ben Baykar’a dokunacağım” diye ahlakı inkar et, farkeder mi?