Yazıklar olsun!
Bosna Hersek bir yerel seçim sürecini daha geride bıraktı. Ben de geçen hafta kaldığımız yerden devam edip, seçim sonuçlarını değerlendirmek istiyordum. Fakat planlarımız alt üst oldu.
Bir Boşnak atasözünün de dediği gibi, “İnsan plan yapar, Allah karar verir.”
Seçime günler kala Yablanitsa, Konyits, Foynitsa ve Kreşevo şehirlerindeki şiddetli yağışlar neticesinde büyük bir sel afeti yaşandı. Afetin boyutlarını en net anlatan, sadece çatısı ve kubbesi görülebilen evlerin ve camilerin yer aldığı kareler oldu.
Neticede hayatını kaybedenlerin, yaralananların ve evlerini terk etmek durumunda kalanların hüznüyle gerçekleştirilen bir seçim oldu.
Hal böyleyken, benim de içinden seçim değerlendirmesi yapmak gelmedi, gelmiyor. Bu durumda söylenebilecek tek bir şey var: Dost ve kardeş ülke Bosna Hersek’te hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Evet, seçim değerlendirmesini erteledim ama daha önce kısaca bahsettiğim bir hususu, daha detaylı bir şekilde ele almak istiyorum.
Bosna Hersek’te birkaç yıl önce oluşturulan ve Troyka adıyla bilinen bir koalisyon var. Bu üçlü koalisyonun büyük ortağı sol siyaset izleyen Sosyal Demokrat Parti-SDP. Diğer ortağı sağ siyaset izleyen Halk ve Adalet Partisi-NiP. Bir de seküler siyaset anlayışına sahip olan ve LGBT benzeri sapkınlıkları destekleyen Bizim Parti-NS var. Bu partinin bir diğer özelliği gedikli bir Türkiye ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan düşmanı olması.
Bunun en son örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. Bizim Parti-NS Genel Başkanı ve Bosna Hersek Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Edin Forto, Saraybosna Kantonu ve Bosna Hersek Federasyonu hükümetlerinin aşırı borçlanmasına yönelik eleştirilere, Türkiye üzerinden, şu cevabı verdi: “Ne Saraybosna Kantonu ne de BH Federasyonu aşırı borçlu değil, ancak Bosna Hersek’ten Avrupa standartlarını karşılayan bir altyapı inşa etmek için ek borç almasını isteyeceğim. BH’nin çok fazla borç almasını savunuyorum, ben İstanbul’dan 50 yıllık tramvayın bağışlanmasını istemiyorum.”
Aslında bu ilk değil.
Bunan birkaç yıl önce, FETÖ bağlantılı Richmond Park Okulları Müdürü Fatih Keskin’in Bosna Hersek’te tutuklanması sonrasında Bizim Parti’den şu açıklama yapılmıştı: “Fatih Keskin’in siyasi nedenlerle, daha spesifik olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel özel emriyle, Türkiye’de 21.000 eğitimcinin açığa alınması ve çoğunun herhangi bir yargılama yapılmadan tutuklanmasıyla aynı ilke uyarınca tutuklandığından şüphe etmemek için hiçbir nedenimiz yok. Erdoğan rejimi burada da çalışmak istiyor.”
Bildiğiniz üzere: Bosna Hersek’te “Bosna Sema Eğitim Kurumları” ismiyle faaliyet gösteren FETÖ okulları, 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminin ardından, ilk önce ABD merkezli “Global Education” şirketine satılmış, arkasından da İngiliz “Richmond Park Education” isimli şirkete devredilmişti.
Cümle âlemin bildiğini, Bizim Parti de biliyor. İster FETÖ sevdasından, ister Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a karşı kinlerinden. Her halükarda, bile isteye, terör örgütüne ve teröristlere sahip çıkıyorlar.
Bitmedi. Bu açıklamalardan birkaç yıl önceydi.
Bizim Parti’nin o dönemdeki lideri Predrag Koyoviç, rahmetli Aliya İzetbegoviç›in ölüm yıl dönümünde, babasının Bosna Hersek’i Erdoğan’a miras olarak bıraktığını ve Erdoğan’ın bu yükümlülüğünü iyi bir şekilde yerine getirdiğini söyleyen Bakir İzetbegoviç›e, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan üzerinden şu tepkiyi verdi: “Bosna artık dışarıdan verilen eğitimden bıktı.”
Bir de: “LGBT topluluğunun üyelerine kimliklerini özgürce ifade etme ve bunu kültürel ve diğer etkinlikler aracılığıyla ortaya koyma fırsatı verilmelidir” diyen Bizim Parti, söz konusu Sayın Cumhurbaşkanımızın Bosna’da miting düzenlemesi olunca, “Erdoğan’ın miting maksadıyla yapacağı ziyaret, ülkemizin AB’ye katılım sürecine zarar verecektir” demekten geri durmamıştı.
Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat şimdilik bunlarla yetinelim. Ve bu sözlerin hepsine birden “Yazıklar olsun!” diyelim.
Evet, onlar, seçtikleri tarafın gereğini yerine getiriyorlar. Peki ya biz ne yapıyoruz?
Üşenmedim, açtım baktım.
Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde, Büyükelçilerin görevleri sıralanırken, şöyle yazıyor: “Kuruldukları ve akredite edildikleri devlet nezdinde Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek, Türkiye Cumhuriyetinin, vatandaşlarının ve uyrukluğunu taşıyan tüzelkişilerin hak ve menfaatlerini korumak.”
İletişim Başkanlığı internet sitesinde, İletişim Müşavirinin görevleri sıralanırken, şöyle yazıyor: “Türkiye aleyhindeki propaganda faaliyetlerini takip etmek ve değerlendirmek, gerekli görülenler üzerine misyon şeflikleri ve Başkanlık ile koordinasyon halinde düzeltici ve bilgilendirici belge ve dokümanları ilgili birimlere ulaştırmak, bunların o medya kuruluşunda veya yayınlarında yer almasını sağlamak.”
Sonra Bizim Parti cephesinden yapılan bu açıklamalara Saraybosna Büyükelçiliğimiz, İletişim Müşavirliğimiz ve Anadolu Ajansı BHS Müdürlüğü’nden ne tepki verilmiş diye baktım. Bir şey göremedim.
Devlet kurumlarından STK’lara: Yunus Emre Enstitüsü’nden TİKA’ya, Yurtdışı Türkler Başkanlığı’ndan Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Maarif Okulları’ndan Türk Kızılayı’na, AFAD’dan İHH’ya varıncaya kadar. Ülkemiz, Bosna Hersekli kardeşlerine, her daim sevgi, kardeşlik, dostluk, merhamet ve şefkat elini uzatıyor. Fakat bunu görmezden gelenlere, hakikati göstermesi gerekenler üç maymunu oynuyor.
Yazık, gerçekten çok yazık!
Bunca emeğe, yazık oluyor. Bu duruma, ivedilikle, bir son vermek gerekiyor.