• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Tasmalı cahillik

21 Kasım 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Yusuf Kaplan, “Sapıttılar. Akıllara ziyan bir sahne! Bu ülkenin sahibi yok mu? Bu ülkenin masum çocuklarına gavur bile yapamazdı bunu! Yazıklar olsun” demiş...

Hayret, ne olmuş da böylesine çileden çıkmış...

Yaşananların patolojik bir vaka olduğunu belirten Kaplan, “Paganizmin başlangıcı bu! Bu kafayla gidersek, daha ne paganizm biçimleri dayatacaklar çocuklarımıza tasmalı çekirgeler! Bir de diyanet kapatılsın diye etiket açıyorlar! Gerçekten patolojik vak’a bunlar! Nasıl bir şımarıklıktır bu” ifadesinde bulunmuş...

Mesele nedir? diye bakınca, biz de pusulamızı şaşırdık...

Bir mektep ve öğretmen. Üç bacaklı bir yazı tahtası. Üzerine raptdedilmiş sivil giyimli bir Atatürk posteri. Çevreden merkeze doğru seccade niyetiyle zemine serilmiş altı adet geniş kurdele şerit ve üzerlerinde de CHP’nin kısmen ömrünü tüketmiş altı ilkesi...

Altı öğrenci, seccadeler üzerinde Atatürk tablosuna yönelmişler, secde halinde...!

İstanbul’dan bir gurup aydın, sanat ve ticaret dünyasının önde gelen eşhasla birlikte 10 Kasım günü Atatürk’ün ölümsüz ruhuna şimdilik birkaç camide bol Fatihalı mevlit okutmuşlar. Akçaabat Şehitlik Tepesi’ndeki mevlit programına Trabzon ve Akçaabatlı vatandaşların yanı sıra tüm Türkiye’den yoğun katılım gerçekleşmiş...

Programın açılışında BTP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Abdullah Terzi bir konuşma yapmış...

Konuşmasına, “Atatürk’ü 10 Kasım günü dualarla, zikirlerle, tesbihatla ve Mevlid-i Şerif ile anmak çok güzel bir iştir” sözleriyle başlayan Dr. Abdullah Terzi şunları söylemiş: Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey, hem ‘Hoş Geldin Atatürk’ kitabını yazarak bizi gerçek Atatürk’le, dindar Atatürk’le, bu milletin evladı olan Müslüman Atatürk’le buluşturdu, hem de Atatürk’ün bilinmeyen pek çok yönünü önümüze koydu. Prof. Dr. Baş’ın eserleri ve çalışmalarıyla bizlerin kalbine ve milletimizin kalbine Atatürk sevgisini aşıladı. Bu sevgi öylesine büyüdü, öylesine büyüdü ki, bundan önceki yıllarda Anıtkabir’e olan ziyaret 5 milyon civarındayken, bugün tam 7 milyona çıktı. Bu Prof. Dr. Haydar Baş’ın samimi gayretleriyle olan bir neticedir. Allah kendisinden razı olsun.”

Atatürk, Osmanlı Devletinde bir askeri bürokratmış. Bizlere mekteplerimizde öğretip ezberletmişlerdi. Annesinin ve babasının isimlerini, nerede ve ne zaman doğduğunu hep öğrenmiştik. Yaz tatillerinde ekin tarlalarında kargaları kovalarmış. Sadece biz değil, bütün çocuklar bunları öğrenirdi. Çünkü büyüdüğünde bu çocuk, devletin başkanı olmuş, düşmanlarımızla savaşmış ve Türkiye’yi esaretten kurtarmış...

Mekteplerde ilk ağızda öğretilenler ve öğrenilenler bu çapta olurdu. İnsanlar büyüdükçe, gözleri açılıp kafası da çalışmaya başlayınca, bu çap genişliyor. Çap genişledikçe, beyinde açılan boşluklara dolan bilgiler öyle bir hal alıyorlar ki, insanlar birbirlerinden soğuyup kaçınıyorlar...

Beri yandan bizler yaratılmış mahluk olduğumuzdan, akıl baliğ olduğumuzda anlıyoruz ki, bir yaratıcımızın var olması gerekir. Maymunların zaman içerisinde derece derece insana dönüşmesi doğru olsa bile, olması imkansız ya, onlar da canlı yaratık. Bu durumda hayvanların da bir yaratıcısı olmalıydı...

Çocuklar yavaş yavaş büyürken kafaları da başlıyor yaratıcısının kim olduğunu düşünmeye. Mekteplerde Atatürk’ü öğretiyorlar. Çocukların ilk ağızda evlerinde öğrendikleri ise, Halik-i Zülcelal, Hz. Allah...

Çocuklar büyüdüklerinde kimisi Türkiye’yi düşmandan kurtardı diye Atatürk’ü çok seviyor. Kimileri de, Hz. Allah’ı ...

Kestirmeden giderek konuyu tamamlayalım...

Devlet-i Aliye, Osmanlı-İngiliz Ticaret anlaşmasıyla sömürgeleşmeye yöneldi. Bunun sonucu borçlanma ve Boğaz içini yalı ve saraylarla süsleyerek iflasını ilan etme!. Cihan harbi ve Sevr dayatmasıyla da, vatan toprakları paylaşıldı...

Aşka gelen Türkler, paylaşma fiili henüz sonucuna ulaşmadan İlahi bir gücün desteğiyle İstiklal Savaşı’na ayaklandığında, Türkiye yeni baştan ayağa kaldırıldı. Mustafa Kemal de bu atağın, bu kalkışmanın içindeydi. Kağnı arabalı köylü kadın ve çarığının tabanı delik yaşlı erkekler. Hep birlikte kazma küreklerine sarıldılar....

Savaşın zaferle biten sonucunu hukuken ve siyaseten dünyaya ilan edip tescil ettirmek gerekirdi. Hırpani köylünün ne gücü vardı buna, ne de bilgi dağarcığı yeterliydi. Bu işlerle birlikte yeni kurulan devletin başkanlığı da askeri bürokratlardan Mustafa Kemal’in üzerinde kaldı...

Nihayetinde Cumhuriyet kuruldu, kanunlarımız değişti, hayat tarzımızda yönümüz Batı’ya çevrildi. Ekmeğini ağzına götürmekte sağ elini kullanıp sol elini de kıç yıkamaya ayıranlar, sosyolojik tasnifte siyaseten ikinci sınıfa düşürülünce, millet merdiven altında ikiye ayrıldı....

Atatürk’ü sevenler, tanrıymışçasına sevenler, ya da taparcasına sevdiğini hissedenler bir yana. Sazlı sözlü “sevmiyorum” demek, diyebilmek hafazan Allah, sukutu tercih edenler de, suçlanarak içeriye atılmak üzere bir yana, gibi....

Müslümanlar her daim Allah ile beraberdir. Zikrederek O’nu dillerinden düşürmezler ve hiç doymamış gibi hep bir şeyler isterler... Ayrıca ibadetlerinde ve her rekat namazlarında Fatiha’yı okurlar. Bunlar tekil kişilerin şahsi özel istekleridir. Ayrıca özel günler ve amaçlar için topluca kolektif dualar da yapılır...

Kandillerde, bayramlarda, savaş zamanlarında vs...

Toplu dualarda avuçlarını semaya açan Müslümanlara istekte sınır yoktur. Ölmüşlerine rahmet diler, yaşayan dostlarına da hayırlar...

Fatiha ile de, duasını bağlar...

Atatürk’ü duasına dahil eder mi, etmez mi?. Onun kendi tercihidir, gerisi...

Bakınız bu 10 Kasım dolayısıyle okuduk. Haydar Baş gibi yaman bir Atatürk sevdalısı beyefendinin gazetesinde gördük. Kendilerinin himmet ve delaletiyle yurdumuzun çeşitli köşelerindeki bazı camilerde okutulan bol Fatihalı mevlitler Atatürk’e bağışlanmış... 

Ne güzel işte. Demokraside bayağı yol almışız. Artık hiç kimse kandilde Atatürk’ü Fatihalamayanlara cahilcesine babalanarak tafra atmaya kalkışmasın... 

Olmaz mı!.. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mesut

1924 den sonra yapılan devrimler ve inkilaplar batının bize taktıgı haçlı tasmaları degilmi ?.

mhmt

Bireysel yaşamaya mı zorlanıyoruz? Sol cenap Atatürkü kullanırken sağ cenapta acaba dini kullanıyor olmasın? Hep kullanıldıkça feleğimizde şaşır mıyor mu? Baktık olmuyor ortalayalım denilerek rota bulununca bukalemon gibi bir durumu zorlamış olmuyor muyuz? Safları sıklaştıralım araya şeytan girmesin dedikçe saflar saf olduğumuzdan mı yoksa şüphe duyduğumuzdan mı gevşedikçe gevşiyor. Acaba bu nasıl saf sıklaştırma?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23