Şovmen vaizler!
Şovmen vaizler!
ALİ OSMAN AYDIN
Diksiyonuyla, bilgi birikimiyle, hal hareketiyle çok problemli vaizler görüyorum sosyal medyada. Hoca demiyorum zira önemli bir kısmı o sıfatın içini dolduracak kişiler değiller.
Bunlar kibirli, egosantrik, ciddiyetsiz, popülist ve beğeni budalası olmuş itici adamlar. Çoğu dinin usulüne dair hiçbir bilgiye sahip değil.
Bu kişiler, utanmadan, sıkılmadan, argoyla karışık kahvehane sohbeti gibi -güya- dini sohbet yapıyorlar. Üsluplarına, kabalıklarına, hoyratlıklarına bakılırsa din değil de sanki futbol maçı anlatıyorlar. Özellikle cinsel göndermeli hurafeleri ballandıra ballandıra anlatmaya bayılıyorlar. En tartışmalı sosyolojik meselelere, en kışkırtıcı polemiklere bocalama dalıyorlar. Dara düştüklerinde de mahreçsiz kıraatlarıyla ezberden bir iki ayet “patlatıyorlar”. Oluyor size dini bir sohbet!
Din, isteyenin, aklına esenin hiçbir denetime tabi olmayacağından emin olarak bayi açabildiği, piyasa kredisi yüksek bir tüketim markası değil. Fakat memleketteki dini söylemin bir tarafı, maalesef böyle bir izlenim veriyor.
Bakın bir Mercedes yetkili servisi açmak için bile markayla masaya oturmak, onun istediği standartlara uygun mekân kurmak, personelini belli eğitimlerden geçirmek, iş akışıyla ilgili belli bir kaliteyi taahhüt etmek gerekiyor.
Bir marka için işler bu kadar ciddiyetle ele alınıyorken, din söz konusu olunca neden bir anda gayriciddilik baş gösteriveriyor.
Bu önemli bir sorun. Az buçuk Arapça bilen, etkileşim meraklısı tiplerin kameranın karşısına geçip din adına şov yapmaları birçok dindar insanı çok rahatsız ediyor. Aslında dindar olmayan insanları da bu görüntüler rahatsız ediyor.
Pek çok insan bu söylemlere hakim olan laubalilikten, cehaletten, saygısızlıktan uzak durmaya çalışıyor. Dindarın da, din hakkında bilgisi olmayan insanların da ittifak ettikleri bir nokta var: Dinin “böyle” bir şey olmadığı düşüncesi…
Bu adamlar açıkça, dini kendi menfaatlerine göre kullanıyorlar. Menfaatleri nedir? Şöyle izah edeyim: En basitinden, insanların karşısına geçip onları “aydınlatan” biri gibi kendini konumlamak bile bir menfaattir. Onlara bu olanağı dini ortam veriyor.
Din, siyaset ve gazetecilik gibi şeyler, dünyanın hemen her yerinde, insanlara hükmetmek isteyen, ön plana çıkmak isteyen fırsatçı kurnazların arkasına gizlenerek iş çevirdikleri paravan olarak kullanılıyor.
Şahıs başka yollardan kitlenin önüne geçme fırsatı bulamadığında, birkaç dini kitap okur ve kürsüye zıplayıverir. Veyahut iyi bir dini eğitim almıştır ama içindeki insanlara önder olma arzusu o kadar kuvvetlidir ki, dini bu amaç için kullanarak kendini ön plana çıkarmaya çalışır. Yani dini bilgiyi kişisel çıkarı için istismar eder.
Ben genç kuşakta bu tiplerin bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Gençler daha mantıkçı yaklaşıyorlar dini meselelere. Eskiler gibi menkıbelerle ikna edilmeleri çok mümkün görünmüyor. Ciddiler. Araştırmacılar. Mantığı ön plana çıkarıyorlar. Kelam ilmi geçmişteki popüler dönemlerinden birini yaşıyor şu aralar gençler arasında, bilmiyorum farkında mısınız? Ben gençlerin bu yaklaşımlarının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Dine mesafeli olan insanların ise bu tür düzeysiz söylemlere ilgi göstermeleri pek mümkün görünmüyor. İyi ki de ilgi göstermiyorlar! Gösterenler “din” ile dalga geçmek isterlerse yapıyorlar bunu.
Türkiye’de bu dini söylem zamanla yok olacak! Dindar kitle kentlileştikçe, eğitim seviyesi ve ekonomik düzeyi yükseldikçe, dini bilgi arttıkça bu tip adamlar sosyolojileriyle birlikte yok olacaklar. İsimleri bile hatırlanmayacak. Çünkü rasyonel bir karşılıkları yok. Bunlar bir buhran döneminin ürünleri. Cumhuriyetle birlikte dini eğitimin tamamen kesilmesinin meydana getirdiği boşluk, bu adamların türemesine neden oldu.
***
Dinin nasıl algılandığı, bu algıyı negatif etkileyen kişi ve söylemler bence Diyanet'in de radarında olmalı. Diyanet'in böyle bir gündemi olmalı. Sosyal medyada dinin temsili hiç de iyi bir noktada değil. Diyanet'in buna yönelik bir çalışması var mı bilmiyorum. Ama kesinlikle olmalı. İnsanların olup bitenleri sosyal medyadan öğrendiği ve sosyal medyanın algıları şekillendirdiği bir dönemde, değil sahih dini bilginin kendisi, bunu anlatacak kişinin diksiyonu, takım elbisesi, mimikleri bile çok büyük ehemmiyet taşıyor.
Hem din ile ilgili – bilimin dine karşı olduğu şeklinde- bilgi kirliliğine karşı, hem de dinin temsili ve görünümlerine karşı bir birim oluşturulabilir. İlahiyat fakültelerinde çok saygın, alanının uzmanı, donanımlı, dünyayı görmüş son derece değerli isimler var. Bu isimler, bu işle ilgili pekâlâ organize edilebilirler.