Çoğalan çile
Çoğalan çile
ALİ OSMAN AYDIN
İstanbul’da trafik çok problemli bir hale geldi. Perşembe, cuma günleri İBB’nin trafik yoğunluk haritasında yoğunluk %90 görünüyordu.
Toplu ulaşımın durumu da daha iyi değil. Toplu ulaşım insani olma özelliğini tümden yitirmiş durumda. Özellikle iş giriş çıkış saatlerinde metrolar aşırı dolu. İstasyonlar aşırı dolu. İstasyonlara inen merdivenler aşırı dolu. Merdivenlere çıkan yollar aşırı dolu.Resmen büyük bir insan trafiği var.
Bazen kadınların arka arkaya gelen 2-3 metroya özellikle binmediklerini görüyorum. Bir sonraki daha boş olabilir düşüncesiyle hareket ediyorlar muhtemelen. Çoğu zaman bu ihtimal boşa çıkıyor. Gelen de gidenler kadar dolu oluyor. Yetişme kaygısıyla çaresiz bir yere sıkışmaya çalışıyorlar.
İstanbul Üniversitesi'nin hemen altındaki metro istasyonunun yürüyen merdivenlerini, asansörlerini görmenizi tavsiye ederim. Altı asansörün ve yürüyen merdivenlerin neredeyse çoğunluğu bozuk. Fakat “haftalardır” bozuk. O güzergahı kullananlar hak vereceklerdir.
İstasyonun şöyle bir özelliği var. Asansörü kullanamadığınızda yukarı çıkmak için yangın merdiveninden 9-10 kat çıkmanız gerekiyor. Yaşlıları, bebek arabasıyla dolaşanları, hamilelerin halini bir düşünün…
Zincirlikuyu metrobüs durağı ve ona çıkan yollar ise toplu ulaşımın sınırlarını çoktan aşmış durumda. İş giriş ve çıkış saatlerinde Hindistan’daki tren garlarına dönüşüyor o durak. Türkiye gerçekliğini tecrübe etmek isteyenler bu duraktan metrobüse binme “serüvenini” yaşamalılar.
Bu memlekette ekonomik göstergelerin tamamı yerli yerinde olsa, tek başına şu fotoğraf insanların hayatını berbat etmeye yeter de artar bile.
İşe yetişme telaşı ile sıkış tıkış istasyonlara doluşan ve sonra ilk metrodaki daracık alana itiş kakış sıkışan, doğru düzgün nefes bile alamayan, insanlarla burun buruna kötü kokular içinde her gün saatlerce yolculuk yapan bir insanın iyimserliğinden geriye hiçbir şey kalmaz. Bu insan, bu negatif şoktan sonra çok az şeye sevecenlik gösterebilir. Gülümsemesi kaybolur. Agresifleşir. Tahammülsüzleşir. Hayatına umutsuz ve suratı asık bir şekilde devam eder.
Sonra “insanlar neden bu kadar hızlı parlıyorlar, neden toplumda bu kadar şiddet var” diye sorup duruyoruz.
O insan zaten her gün kontrol edemediği, gücünün yetmeyeceği devasa bir siyasal bürokratik sistemin şiddetine maruz kalıyor. O sistem tarafından aşağılanıyor. İnsan yerine konulmuyor. Alması gereken hizmeti alamıyor. Okuluna, işine yetişmesi gerekirken, çalışmayan asansörden dolayı 10 kat tırmanmak zorunda kalıyor. Bir yere yetişmesi gerekirken daha ara sokaktayken ciddi bir trafiğin içine saplanıp kalıyor… O insan güne böyle bir muamele ile uyanıyor!
Bunun yanına, şehrin gürültüsünü, güvenlik sorununu koyun… Bunun yanına hayat pahalılığını koyun… Bunun yanına adaletsizliği koyun…Psikolojiler bozulmasın da ne yapsın.