• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Eski Sahipler ve Linç Sporu

09 Nisan 2025
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Eski Sahipler ve Linç Sporu 

ALİ OSMAN AYDIN

Duman Grubu’nun solisti Kaan Tangöze bir konserinde şöyle demiş:

“Atatürk'ün bize bıraktığı cumhuriyeti getirdikleri hâl budur arkadaşlar. Saddam'ın Irak’ı mı? Esad'ın Suriye’si mi? Anlayamadık gitti, böyle miydi bu ülke?”

Atatürk Türkiyesi’nin Esad Suriyesi’nden farklı olduğunu bu adamlara düşündüren nedir? Ben söyleyeyim: İdeolojik propaganda ve aile gelenekleri...

Bu adamlar Atatürk Türkiyesi’nin demokratik bir yer olmadığını bal gibi biliyorlar ama kitlelerine aksini anlatmaya devam ediyorlar. Ve bu kabulden yola çıkarak da Saddam’ın Irak’ına, Esad’ın Suriye’sine burun kıvırıyorlar.

Tek parti iktidarında Türkiye’nin Suriye’den kayda değer bir farkı yoktu oysa. Göstermelik bir cumhuriyette, piyesvari seçimler yapılıyordu. Halkın seçme özgürlüğü yasal olarak vardı ama fiilen yoktu. Muhalif partilerin en uzun ömürlüsü yedi ay yaşayabilmişti.

Yüzlerce şubesi, on binlerce üyesi olan Türk Ocakları gibi rejime oldukça yakın bir sivil toplum kuruluşu bile, mal varlıklarına el konularak kapatılmıştı.

“Kul”luktan köleliğe geçti anlayacağınız Türk halkı, tek parti iktidarıyla.

Naim Babüroğlu, “Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i çıkarın, geriye Afganistan kalır” diyor. Bence aksine, Türkiye tek parti iktidarıyla kültürel ve siyasal anlamda Afganistan’laşmıştır. Afganistan’da bugün nasıl muhalif partiler yoksa, tek parti iktidarında da yoktu. Bunlar sırf kravat takıyorlar diye kendilerini IŞİD’in at gözlüklü militanlarından farklı görüyorlar ya, çok gülüyorum...

III. Selim’den itibaren başlayan ciddi modernleşme hareketinin kendine özgü çeşitliliği, renkliliği tek parti iktidarıyla son buldu maalesef. Osmanlı’nın son yıllarında toplum, cumhuriyet dönemine göre çok daha güçlü, canlı ve hareketliydi. Tek parti iktidarı, devraldığı bu mirası büyük ölçüde budayarak toplumu tek tipleştirdi.

Asıl sorun Türkiye’nin Afganistan ya da Irak olması değil, bu kesimlerin devletin sahibi olma pozisyonlarını Anadolu insanı lehine kaybetmiş olmaları...

Pozisyonlarını yitirmemiş olsalar, bunlar Afganistan’a da, Irak’a da razılar...

Bu ülkede yüzyıldır hemen her toplumsal kesim bir şekilde sistemin gadrine uğradı; devlet imkânlarını ele geçiren bu kesim hariç! Onlar 1920’lerde iktidar aygıtını kullanarak diğer toplum kesimlerine yapılan bütün hukuksuzlukları yüz yıl boyunca hem organize ettiler hem de alkışladılar.

İktidardayken totaliter devletçi, muhalefetteyken plastik “demokrat” oldular. Ama alttan alta hep darbelere bel bağladılar. Kumpaslar kurdular. Vesayetle siyaseti dizayn etmeye çalıştılar. Toplumu kamplaştırdılar. Orduyu, yargıyı, sermayeyi, gençliği siyasi dalaverelerine alet ederek devlet aygıtındaki nüfuzlarını kaybetmemeye uğraştılar.

Erdoğan’dan önce Türkiye, bu yobaz taifenin “Afganistanı”ydı. (Ki bu tanımlama bile Afganistan fenomenine haksızlık sayılır ya…) Bu yüzden Erdoğan’dan nefret ediyorlar; çünkü o, halkın desteğiyle iktidarı, devlete yapışmış kesimin ellerinden aldı.

Prenses Gençlik

Annelerinin aşırı kırılgan çocukları, eylemcikleri sonrası öpüp okşanmak yerine derdest edilince kitleleri “zıplamaya” başladı. “Gençler hapiste” tezviratı yapıyorlar. Bu tezvirat, gençliğin “suçtan azade, lay lay lom bir dönem” olarak kabulüne dayanıyor.

Bu da yakın zamanlarda Türk aile yapısının saplandığı batak bir düşünce kalıbı. Gençliği her şeyi meşrulaştıran, sınırları olmayan, sorumsuz bir dönem olarak görüyor ve herkesin bu çarpıtmayı kabul etmesini istiyorlar. Hatta bunu dikte ediyorlar!

Gençlerin “cezai ehliyeti” var sevgili anneler, babalar ve gençleri istismar eden çevreler! Bu yüzden “gençlik” bağlamıyla yaptığınız savunma temelsiz. Polise asit ya da balta ile saldıran veya cumhurbaşkanına ana avrat küfreden kişi, sırf size yakın bir genç olduğu için ‘bunun karşılığını görmesin’ istiyorsunuz.

Sınır tanımıyorsunuz… Yanlış yapıyorsunuz…

Bu sınır tanımayan kitle, muhalif olarak bilinen ünlüleri inanılmaz bir markaja almış durumda. Cem Yılmaz gibi bir isim, bu kabına sığmaz saldırganlıkla, hakaretle, aşağılamayla baş edemeyeceğini anladı ve X hesabını kapatmak zorunda kaldı.

“Çok Güzel Hareketler Bunlar” oyuncularından Metin Yıldız, aynı öfkeli kabalığın hışmıyla mücadele ediyor. Yıldız, İmamoğlu’yla başkan olmadan önce tanıştığını, İBB başkanı olduktan sonra kendisine beş sene boyunca bir türlü ulaşamadığını, bu nedenle muhalif “paylaşımlara” destek vermeyeceğini söylüyor. Söyler söylemez de linç etmeyi spor haline getirmiş kalabalığın öfke seliyle karşılaşıyor. 

Yukardan aşağıya çizilen bu tablodaki toplumsal kesimin psikolojisi, özellikle sağduyulu muhalifler tarafından iyice incelenmeli. Gerçekten diğer görüşlere açık “demokrat” bir mahallede mi yaşıyorlar, bu çıldırmış öfke ve nefret dalgasına bakarak anlamaya çalışsınlar.  

Bu öfke denetim altına nasıl alınır bilmiyorum! Ama denetlenmeyen öfkenin, sahibinin başına çok dertler açacağını biliyorum.      

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Bir muallim eskisi, Âzerîce Hurda Muallim olarak....

Men ditem ki, balasının çentesini taşıyan anne, mektebin kapusuna kadar arabasını süren, avluya da giripbalasının ayağını yere değirmeden metebin basamağına indirmeye uğraşan, kapı bekçisiyle avluya giremediğini munâkaşa eden, 20 metre aşakta indirip balasının arabayla doğmadığını örgetemeyen babo bu şımarık nesilin ilk kuluçka makamıdır. Haberiniz ola. Mektep kapısı önünde birikmiş araba kalabalığının birbirlerine havalarına bakın çok şeyleri çözersiniz. Anadolucası; görmediğin oğlu olmuş, çekmiş şeyisini koparmış...

Hüseyin

cumhuriyeti kurduk demokrasi getirdik halk kendi kendini seçeçek kadınlarada seçme ve seçilme hakkı verdik muhalefetin olmadığı seçimlerde kim kimi nasıl seçti seçildiler cevabını veren duymadım. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir (chpnin chplilerindir)
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23