• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Çalışan değil sömüren kazanıyor

05 Kasım 2025
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Çalışan değil sömüren kazanıyor

ALİ OSMAN AYDIN

Sinema tarihinin en efsane yapımlarından Star Wars serisinin yapımcı ve yönetmeni George Lucas’ı bilirsiniz… Kişisel serveti 10 milyar dolarmış.

Jurassic Park, E.T., Er Ryan'ı Kurtarmak filmlerinin yönetmeni ve DreamWorks’ün kurucusu Steven Spielberg’in serveti ise 8 milyar dolarmış.

Terminatör ve Avatar serilerinin dâhi yönetmeni James Cameron’un serveti 800 milyon; Yüzüklerin Efendisi üçlemesini çeken Peter Jackson’ın serveti ise 500 milyon dolarmış.

Düşünün:


Tek başına film yapımcısı George Lucas’ın serveti, Türkiye’nin en zengin adamı Murat Ülker’inkinden daha fazla.


Hollywood’da sadece yönetmen ve yapımcılar büyük paralar kazanmıyorlar; ortada dönen büyük pastadan oyuncular, senaristler, besteciler, görüntü yönetmenleri, hatta filmin afişini çizen tasarımcı bile payına düşeni alıyor.

Çünkü sistem, üretime ve üretene saygı duymak üzerine inşa edilmiş.

Marlon Brando örneğini hatırlayın. Brando 2004 yılında öldü.

Başrolünü oynadığı “The Godfather” Paramount’a ait.



Ancak film dijital platformlarda, televizyonda, özel gösterimlerde yayınlandıkça Brando’nun mirasçıları para kazanmaya devam ediyor.

Çünkü ABD’de oyuncunun yüzü, sesi, imajı kişilik hakkı kapsamında.

Filmi yayınlayan, Brando’nun sesini yahut görüntüsünü reklama taşıyan kim varsa, kazancını mirasçılarıyla paylaşmak zorunda.

Düşünün…

Brado’nun oynadığı filmler dünyanın öbür ucunda gösteriliyor ve torunları hâlâ para kazanıyor.

Senarist filmin gösteriminden, besteci müziğinin her kullanımından; kısacası filme emek veren herkes, film yaşadıkça kazanıyor.



Böyle bir sistemde kim üretmek istemez ki?

Üretiyorsun, satıyorsun ve o izlendikçe para kazanmaya devam ediyorsun.

Sadece seyirlik bir şey yapmıyorsun; aynı zamanda yatırım yapıyorsun.

Stüdyoların bir film için 100–200–300 milyon doları gözden çıkarabilmesinin arkasında işte bu geleceğe dönük kazanç mantığı var.

Bu yaz, 1985’te çekilen Geleceğe Dönüş filmi İstanbul’da vizyona girdi.

Tam kırk yıl sonra!

Ve filmin yönetmeni Zemeckis, senaristi, film müziklerini yapan kişi, oyuncular yine para kazandılar.


Şurası net: Böyle bir sistem üretimi teşvik ediyor.

Sistemde üreten kazanıyor.

Kazanç bir vakum oluşturuyor ve yetenekli insanlar, doğal olarak, bu vakuma doğru çekiliyor.

Buraya şuradan geldim:

Geçen gün Spielberg’in “Schindler’in Listesi” filminden bir sahne gördüm.

Spielberg, Yahudi kökenli olduğu için kendi dünyasının en büyük travmasını beyaz perdeye taşıdı bu filmle. 22 milyon dolara mal olan film gişede 321 milyon dolar kazandı. 


Onun haricinde 2. Dünya Savaşı ve Yahudilerle ilgili yüzlerce film yapıldı.

Adamlar hem propagandalarını yaptılar hem de milyon dolarlar kazandılar. Çünkü kazandıran bir sisteme sahipler. 

*

Filistin’de yüz yıldır süren bir işgal var.

Irak, Afganistan, Suriye, Yemen, Myanmar…


Neredeyse cehennemi yaşadılar; hâlâ da yaşıyorlar.

Ama bu acılar ne müziğe yansıyabildi ne de sinemaya. Haber bültenlerinde kaldı! 

Yani ölümsüzleşemedi…

Bir hafızaya dönüşemedi.

Gazze’de yaşanan dram bir filmle ölümsüzleşebilirdi.


Olup bitenler yarının dünyasına aktarılabilirdi.

Ama olmadı! Çünkü Spielberg gibi, Scorsese gibi, Cameron gibi dâhiler bizde yok.

Çünkü bu yetenekleri sinema üretimine çekecek, onlara çalışma imkânı verecek, ürettiklerini kazanca dönüştürecek bir sistemimiz yok. 

Dahi demişken… Arada Metin Erksan gibiler de çıkıyor elbette.

Ama ne oluyor?

“Sevmek Zamanı” gibi bir filmi 1965’te çekebilmek için evinin eşyasını satmak zorunda kalıyor adam.


Çünkü üreteni koruyan, ürettikçe kazandıran bir yapı bizde mevcut değil. Tığ-ı Teber Şah-ı Merdan imkansızlıklarla savaşıyorsun. 

Bizde, üreten değil; onu sömürenler kazanıyor. Kanallar, yapımcılar kazanıyor. 

Bir örnek vereyim:

TV4 adında bir kanal var.

Her gün Cüneyt Arkın’ın, Ediz Hun’un, Türkan Şoray’ın, Hülya Koçyiğit’in; Hulusi Kentmen’in, Bilal İnci’nin oynadığı; Safa Önal’ın, Bülent Oran’ın yazdığı; Memduh Ün, Halit Refiğ, Lütfi Akad, Kartal Tibet’in yönettiği filmler yayınlanıyor bu kanalda. 


Sadece bu kanal değil, başka kanallar da var Yeşilçam’ın sırtından geçinen…

Bu kanalların filmde emeği geçenlere dediğimiz anlamda bir telif ödediklerini sanmıyorum. 

Ödemedikleri gibi, bu filmler üzerinden reklam geliri elde ediyorlar; üstelik her gün!

Kemal Sunal’ın filmleri özellikle 90’lı yıllar boyunca neredeyse her kanalda, hatta aynı anda iki ayrı kanalda gösterilmedi mi?

O filmlerden kimler para kazandı?

Televizyoncular, yayıncılar…


Peki ya Sunal ailesi? (Sunal ailesi konuyu mahkemeye taşıdı ama mahkemeden tam anlamıyla iyi bir sonuç alınamadı )

Ya yönetmenler ya da senaristler?

Cevabı hepimiz biliyoruz. 

Türkiye’de emek sömürmek bir sektör. Emek sömürerek kendilerine krallıklar kuranlar var.  

Türkiye’de telif sistemi kâğıt üzerinde var fakat uygulamada yok.


Bir eser yalnızca yapıldığı an kazandırıyor; sonra eserle eseri yapanın bağı kopuyor. 

O nedenle, “Bu iş seni aç bırakır” cümlesi boş bir cümle değil; sistemin ta kendisini özetliyor.

*

Üretenin kazanmadığı yerde üretim olmaz.

Üretimin olmadığı yerde hafıza olmaz.

Hafızası olmayan toplumun ise hikâyesi olmaz.

Üretenin kazanmadığı bir ülke, kültür üretemez.

Üretemeyen de, başkasının hikâyesini tüketmek zorunda kalır. 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ömer

Bildiğim kadarıyla Kemal Sunal telif Hakkı istememiş , bu filmler genelde İslam düşmanı hacıyı hocayı kötü gösteren sahtekar gösteren filmler , şaban Ramazan gibi islami isimler le Alay edilmiş . Yeşilçam’a gelince hertürlü ahlaksuzlık edepsizlik kol gezmiş . Bunların neyi desteklenecek .?

yıldırım bahadır

müzfed denen bir dernek var, tüm oteller kafeteryalar da her bir televizyondan yıllık ücret alıyorlar. trilyonlarca lira bu derneğe gidiyor. Turizm Bakanlığı bu ödemeyi yapmayan işletmeye ruhsat vermiyor. Benim sorum şu: Bu dernek kim, Bakanlık ne ölçüde denetliyor, ödenen paralar kime gidiyor inşallah devlet kendi eliyle ülke düşmanlarını besletmiyordur. Adını burda yazmak hukuki sıkıntı doğuran devlet düşmanı sanatçı bozuntuları, şirketler, filmler buradan fonlanıyorsa yazıklar olsun. Bu konuyu DDK mutlaka ele almalı. Ak Partinin en zayıf noktası özgürlük adına kurduğu böyle sistemlerle hem kendine hem de devlete düşman kesimlerin beslenmesine kaynak oluşturmasını göz ardı etmesi. Kendi düşen ağlamaz ama millete de kaybettirmemek lazım çünkü millet size güvenip oy veriyor millet düşmanlarını besleyen kanallara şirketlere yapımcılara devlet desteği ile para akıtasınız diye değil. MÜZFED mutlaka denetlenmeli...ama sıradan mali denetim ötesi desteklenen yapımlar, sahıs ve şirketler yönüyle, yoksa besle kargayı gözün oyulunca feryat edeceksin, sonra da ALGI OLGUNUN ÖNÜNE GEÇİYOR diye ağlayacaksın, sen hizmet edecek yatırım yapacaksın öteki seni kurduğun sistemi kullanarak çalıp çırpıp bu ülkenin değerlerierine saldıracak, olmaz böyle şey...Ak Parti vebal atında kalır bizden uyarması...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23