“Trajik Başarı-Türk Dil Reformu” Üzerine Notlar (9)
“Trajik Başarı-Türk Dil Reformu” Üzerine Notlar (9)
AHMET TALİB ÇELEN
Geoffrey Lewis’in “Trajik Başarı-Türk Dil Reformu” eserinden notlara ara vermiştik; devâm ediyoruz. (Tercüme eden: Mehmet Fatih Uslu, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2004)
3. Bölüm: Yeni Alfabe
Bundan önceki notlarımızı Latin harflerinin kabûlüne dâir şu metinle bitirmiştik:
Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip, Latin esasından alınan Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur. Komisyonun teklif ettiği alfabe, hakikaten Türk alfabesidir, kat’îdir… Sarf ve imlâ kaideleri lisanın ıslahını, inkişafını, millî zevki takip ederek tekâmül edecektir. (s. 51)
Buradan devâm edelim:
Yazarın Latin harflerinin kabûlüne müspet baktığını göstermemiz objektiflik zâviyesinden lüzumludur. Şöyle diyor yazar:
Tüm bu eksikliklerine rağmen, Latin alfabesinin Türkçe için bugüne kadar kullanılmış en iyi alfabe olduğu yadsınamaz. Bu alfabe okuryazarlık oranının yükselişinde de önemli bir rol oynadı. Resmi rakamlara göre, 1924’te yüzde 9 olan okuryazarlık oranı, 1975’te yüzde 65’e ve 1995’te de yüzde 82,3’e ulaştı. (s. 54)
Latin alfabesinin kullanıma geçirilmesi:
Şimdi kısaca Latin alfabesinin kullanıma geçirilme hikâyesini tamamlayalım. 8-25 Eylül 1928 tarihleri arasında tüm resmi görevliler yeni harfleri kullanabilme becerilerinin ölçülmesi için sınavdan geçirildi.
Mustafa Kemal’in bütün bunları yaparken tek isteği, bunları yapmak için gerekli olan siyasi yetkilerdi.
1 Kasım’da Büyük Millet Meclisi 1353 sayılı “Yeni Türkçe Harflerin Kabulü ve Uygulanması Hakkında’ yasayı çıkardı ve yasa iki gün içinde hayata geçirildi. Bu, yeni harflerle yazılmış belgelerin onaylanmasını ve derhal uygulamaya geçirilmesini zorunlu kılıyordu. Eski harflerle yazılmış kitapların okullarda öğretim için kullanılması yasaklandı. Yıl sonu itibariyle eski harflerle yazılmış kitaplar basılmayacaktı. 1 Haziran 1929’dan itibaren vatandaşlar ve hükümet daireleri arasındaki tüm yazışmalar yeni harflerle yapılmak zorunda olacaktı.
Latin alfabesi bilmeyen milletvekilleri ansızın anayasanın 12. maddesinin kendileri için hiç de hoş olmayan bir yönden önemli olduğunu keşfettiler: Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çıkarılanlar arasında ‘Türkçe okuyup yazmak bilmeyenler’ de vardı. Kendilerini bu hâle getiren okuma-yazma bilmezliklerinden kurtulmak için hızla harekete geçtiler. Küçük bir imtiyaz ise: ‘Arap harfleri’ 1 Haziran 1930 tarihine kadar resmi ve özel kayıtlarda ‘stenografi’ makamında kullanılabilecekti. (s. 55)
“Türkiye Devleti’nin dîni İslâm’dır” ibâresinin Anayasa’dan 10 Nisan 1928’de çıkarıldığı göz önüne alındığında din ve dil alanında yapılan devrimlerin birbiriyle sıkı bir münâsebet içinde olduğunu, devrimlerin bir ana fikir etrafında bütünleştiğini görmek mümkün olur. 10 Nisan 1928’de Anayasa’dan “Türkiye Devleti’nin dîni İslâm’dır” ibâresi çıkarılıyor, 9 Ağustos 1928’de CHP’nin Gülhane Parkı’nda düzenlediği bir şenlikte kalabalığa yeni alfabe tanıtılıyor, 8-25 Eylül 1928 tarihleri arasında tüm resmi görevliler yeni harfleri kullanabilme becerilerinin ölçülmesi için sınavdan geçiriliyor, 1 Kasım 1928’de de ‘Yeni Türkçe Harflerin Kabulü ve Uygulanması Hakkında’ yasa çıkarılıyor ve yasa iki gün içinde hayâta geçiriliyor. (ATÇ)
Londra’da çıkan The Times Gazetesi de Türkiye’deki harf devriminden memnun:
Londra’da çıkan The Times gazetesinin 31 Ağustos 1928 tarihli sayısında yeni alfabeye, bilgili ve olumlu bir tavırla yaklaşan bir başyazıda yer verilmiştir:
Değişimin sağladığı faydalar, Türkçe’yi Arapça harflerle yazan ve okuyanların karşısına çıkan zorluklarla boğuşmayanlarca kolaylıkla takdir edilemez… Başka hiçbir alfabe melodik Türkçe konuşma tarzına bu kadar çok uyamaz. Türkçe görece daha az sayıda sessiz harfe ve sesli harfler ile ikiz sesliler açısından da şaşırtıcı bir zenginliğe sahiptir… Muhafazakârlık, Kuran’ın harflere kutsallık atfeden dinî kurumlar ve yazının içerik ya da şekil olarak fazla anlaşılır olmaması gerektiğine dair şarkî yanılgı Arapça harflerin Türkler üzerindeki uzun hakimiyetini açıklar…
Bu adımla, yüzyıllardır Avrupa tarafından tuhaf ve tek başına kalmış bir halk olarak telakki edilen Türkler, Batı’ya hiç olmadığı kadar yaklaşmışlardır. Bu, Türk halkının kaderini emanet ettiği olağanüstü şefe layık büyük bir reformdur. (s. 55-56)
Harf devrimi ile Türkler, Batı’ya hiç olmadığı kadar yaklaşmışlar… Türk halkının kaderini emânet ettiği büyük şef… O büyük şefe layık bir reform… Mesele çok açık değil mi? (ATÇ)
Avrupa’ya kabul edilmememizin sebebi Müslümanlığımız ve Arap harfleriymiş:
Hafızalar, hatta kayıt altında olan bir gazetenin kurumsal hafızası dahi yetersiz olabilir. 21 yıl sonra, 10 Ağustos 1949’da The Times Yunanistan, Türkiye ve İzlanda’nın Avrupa Konseyi’ne kabulü yönündeki öneriye ayrılmış önemli bir makale yayınlar:
(…) Gelenekler açısından Müslüman olup, Arap alfabesiyle yazılan Asya kökenli bir dile sahip olarak Türkiye’nin bir Batı Avrupa Birleşik Devletleri’nde yer bulabileceğini görmek kolay değildir. (s. 56)
(Gazete, 1949’da bile hâlâ Arap alfabesi kullandığımızı zannediyor. ATÇ)
Gazete daha sonraki bir yazıda bu hatasını itiraf etmiştir:
(…) Eyvah! Yanılmıştım. Türkiye 1928 yılında Arap alfabesini bırakıp Roma harflerini benimsemişti. Elbette, kimse The Times’ta böyle hatalar yapmamalıydı -ya da başka herhangi bir yerde bu konuda- fakat o ne yaygara!
(…) (s. 56)
(Burada Türk yetkililer tarafından bu yanlıştan dolayı nasıl azarlandıklarını anlatır. ATÇ)
“Türkiye 1928 yılında Arap alfabesini bırakıp Roma harflerini benimsemişti.” The Times meseleyi böyle görüyor. Latin harflerini ısrarla Türk alfabesi gösterenlere, daha ileri giderek Latin harflerinin bile eski Türk harflerinden alındığını iddia edenlere duyurulur. (ATÇ)
NOT: Koyu yazılmış ara başlıklar bize âittir.