• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Can Karahasanoğlu
Ahmet Can Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Kötülüğün izinde, hüzünlü bir yolculuk

14 Haziran 2025
A


Ahmet Can Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Kötülüğün izinde, hüzünlü bir yolculuk

Ahmet Can Karahasanoğlu

Yıllar önceydi. Uzun bir tren yolculuğuydu. ‘Hep böyle başlar tuhaf hikayeler’ diyerek kendimi zuhurata tabi akışa sürüklüyordum. Tecrübesiz gezginlerin ateşini söndüren yol, o dönemler bir tür kendini bulma serüveniydi. Yirmili yaşların külü tecrübenin mihrabına serpiliyordu. Bir kasaba, belki de köy; adı bilinmeyen yerler arayışıma konu keşfin çocuğuydu. Siz o kasabaya vardığınızda içinizdeki çocuk da kendine varıyordu. Bu kayboluşlara “ıssızlığın ürkütücü güzelliği” diyordum. Yanılmışım. Issızlık hiç bitmeyen bir urmuş, tıpkı belleğin acı hatıraları gibi. O tren yolculuklarında rayların sesi büyülü şiirlere benziyordu. Dışarıda akıp giden görüntüler belki benim ardımdan yok oluyordu. Geriye dönüp bakamazdım çünkü yol hep ileri akıyordu. 

Önemli olan nereye gittiğim değildi, sadece gitmekti. Uzaklaşmak… Sorumluluklardan kaçmak da diyebilirsiniz. Bu, hayata, insan ilişkilerine, rollere, belki de kendine yenik düşmenin hazin sonucuydu.

O yolculuklarda yanımda sadece bir defter taşıyordum. Yazmak için mi, emin değilim; çünkü ne zaman yazmaya başlasam hikayeleri küstürüyordum. Bu yüzden yazmamak için direndim. Belki de sessizlik, sadece kendisiyle kalmamı istiyordu. Mistik yolcuların ilk kuralıydı bu. Yazmak bir anlamlandırma biçimiydi ve anlamlandırdıkça yolun büyüsü kaçıyordu. Uzun zaman sonra, sessizlik limanında beklemenin yolunu buldum. Anlamın yükündense sessizliğin büyüsü daha cezbediciydi.

İşte o bulanık yılların sadece yaşayana özgü tecrübelerini ne kadar uğraşsam da tam olarak anlatamam. Nihayetinde yazı hep manipülatiftir. Fakat yine de deneyeceğim.

Kötülüğü düşünmeye başladığım dönem işte tam o yıllara denk düşüyor. İlk nereden çıkmıştı, neye benziyordu? Bu kabahatin kokusu veya rengi var mıydı? Daha çok, nasıl bu kadar kolay kanıksandığıydı merakım. Kimse kendi hikayesinde kötü değildir. Belki ‘yanlış bir yerde doğduk’ derler ve hiç seçim şansları olmadığını söylerler. Derinlemesine düşününce, suçla örülü bir ortamda kötülük masum bir eylem gibi kanıksanır. Ve iyiliğin ne olduğu çok umursanmaz. O kötülüğün içinde pisliğe bulaşmamış olanlar (istisna da olsa) da vardır. İşte o insanlar çok değerlidir.

Kötü olmak sadece zarar vermekle ilgili değil; o zarara tepki göstermemek, belki de daha büyük bir kötülüktür. Olayları kader diye geçiştirmektense, kadere neden müdahil olmadığımızı düşünmeliyiz. Bazı çıkarsız iyilikler kaderi etkiler; bu etki de kaderin bir parçasıdır.

Yıllar sonra, o tren yolculuğunda zihnimde beliren kötülük problemi bir olay vesilesiyle tekrar aklıma geldi. Bayramda bile insanları öldürmekten gocunmayan Siyonist kafa nasıl olur da bunu kendine normalleştirebilirdi? Zaruretten yapılmış bir kötülük kisvesine büründürmüşlerdi bunu. Halkı için savaşıyor görünen bir korkaklar ordusuydu bu. Kurbanlar hiç değişmiyordu: Masum çocuklar ve siviller…

Hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, bu kötülüktü ve unutulmayacaktı.

Hangi ideoloji, hangi bayrak, hangi inanç olursa olsun, sonuçta toprağa düşen yine aynıdır: beden ve sessizlik.

Kötülüğün asıl sorusu “Kim yaptı?” değil, “Kim izledi?” olmalıydı. Bazen iyi olduğunu sanan insanlar, kötülüğe zemin hazırlar.

İnançlı birinin kötülüğü inançsız olanınkini geçer, çünkü cehennemle değil cennet vaadiyle aldatır.

Yıllar geçti. O tren istasyonu terk edeli çok zaman oldu. Defteri kaybettim. Ne yazdım bilmiyorum ne düşündüm tam olarak hatırlamıyorum. Ama bir şey değişmedi: İnsan az da olsa kendi hakikatiyle yüzleşmeden yaşayamaz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

a.ö

kötülük, israil ve tren yolculuğunun aynı yazıda geçebileceğinin ıspatı. çok güzel

PROF. MES

Ahmet, insanoğlunun kendini dile getirme yolundaki çabaları adına sana minnet hislerimi sunuyorum: benim dokunuşumu yabana atmadan ortaya bir şaheser çıkarttın. Sonunda yüzyılın yerli ve milli yazarları içinde fasa fiso sayılmasını insanlık şerefine saldırı kabul edeceğimiz sahici bir yazarlık abidesinin inşası başlamıştır. O abide sen olacaksın. Kendini eşsiz biçimde gerçekleştirmene elimden gelen her katkıyı vereceğim... erkek sözü!
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23